Asgari ücretli yılın 122 günü vergi ödemek için çalışırken, neden milyonerden servet vergisi alınmasın? Prof. Dr. Yeldan, bu talebin yurttaşlık talebi olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Konukman ise servet vergisinin tek seferlik olmaması ve kalıcılığının sağlanması gerektiğini vurguluyor.

Servet vergisi talebi yükseliyor

Emek-Ekonomi Servisi

Salgın sürecinde gelir adaletsizliği tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de derinleşti. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) verilerine göre 2020’nin ilk 10 ayında milyoner sayısı 100 bine yakın artış yaşarken geriye kalan milyonların yoksulluğu ise derinleşti.

Milyonlarca işçi ücretsiz izne çıkarıldı, bir o kadarı işsiz kaldı. Hükümet ise gelir adaletsizliğindeki uçuruma değinmeden 6 milyon 350 bin aileye 1000 liralık yardım yapmayla övünüyor.


Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu bu noktada önemli bir konuyu hatırlatarak bir çağrıda bulundu. Servet vergisi. Asgari ücretli yılın 122 günü vergi ödemek için çalışırken, neden milyonerden servet vergisi alınmasın? Öyle ki ABD’de bile başkanlık seçim sürecinde, 20 milyarder açık mektup yayımlayarak başkan adaylarına seslenmiş ve ‘Bizi daha çok vergilendirin’ çağrısı yapmıştı. Pandeminin etkisinin derinden hissedilmeye başladığı aylarda Dünya Bankası Başkanı David Malpass gelir adaletsizliğinden yakınmış ve daha adaletli bir revizyon gerekliliğinden söz etmişti. İngiltere’de ise servet vergisi ekonomide güncel tartışmaları oluştururken, Arjantin’de çoktan uygulanmaya kondu. Türkiye’de de bu talep yükseltilebilir. Öyle ki Kozanoğlu milyonerlerden kesilecek yüzde 1,5’lik servet vergisiyle, 6 milyon 350 bin aileye 6 ay boyunca kesintisiz olarak 1000 liralık yardım yapılabileceğini belirtiyor.

Kozanoğlu’nun yaptığı çağrı Prof. Dr. Aziz Konukman ve Prof. Dr Erinç Yeldan’dan da destek aldı.

Aziz Konukman: Muhafazakâr rejimler de tartışıyor

servet-vergisi-talebi-yukseliyor-817350-1.

Servet vergisini Oğuz Oyan, Anıl Aba ve Hayri Kozanoğlu ile birlikte salgın öncesinde de yine BirGün gazetesinde tartışmıştık. Benim de imzacısı olduğum Bağımsız Sosyal Bilimciler Bildirisi ile servet vergisini seslendirmiştik. İlk tartışma bu bildiride gündeme gelmişti. Ardından da geçici bütçe yayımlandı. Orada da Meclis’e servet vergisi ek bütçe çağrısı yapmıştım. Çağrı; bütçe kanunu gerçekleştirilsin, yeni bir ek bütçe hazırlasın ve servet vergisi de bunun temel kalemlerinden biri olsun şeklindeydi. Güncelliğini koruyan bir konu.

Bu konu en muhafazakâr rejimlerde bile tartışılıyor. Dolayısıyla dünyanın gündemindeydi. Amerika’da da 25 Haziran 2019’da süper zenginlerden başkan adaylarına bir açık mektup yayımlandı. Mektup’ta ‘Amerika servetimizi vergilendirilmesi için sorumluluğa sahiptir’ dendi. Yani hükümete ‘Bizim servetimizi vergilendirmek için ahlaki ve ekonomik sorumluluğun var’ diyorlar.

Yoksulluğun görmezden gelinmesi çözümü zorlaştırır

Şimdi aynı şey bizim için de geçerli. Birileri bir yandan zenginleşirken servetine servet katarken diğerlerinin yoksullaşması, üstelik bakanın bunu yok sayarak ‘Biz de yoksulluk yok’ demesi çözümü de zorlaştırıyor.

6 milyon 350 bin aile 1000 liralık yardım almıştı. Sosyal Koruma Kalkanı kapsamında verilen büyük bir para. Fakat bunların büyük bir çoğunluğu işsizlik sigortası fonundan karşılandı. Ancak bu işsizin parası. Servet vergisi gelsin ve yardımlar bütçeden tahsis edilsin. Sağlıklı yöntem bu. Ayrıca bu adalet duygusunu da yüceltir.

Servet vergisi kalıcı olmalı

Türkiye’de servet dağılımı tablosu yayınlanmıyor. Gelir dağılımı tablosu var. Elimizde servet stoklarıyla ilgili veri yok. Motorlu taşıtlar vergisi var bu çok sınırlı. 6 milyon 350 bin aile varken onlara dönük onların sıkıntısını çözmeye yönelik bir çalışma yapılmalı. Sonra servet stoklarını bilmemiz lazım. Bir ülke servetini bilecek. Öyle bir defalık değil, kalıcı yeni bir kalem olarak girecek bir vergi olarak alınmasını, kalıcı hale gelmesini sağlamak lazım. Vergi sistemini de sağlıklı hale getirir.

Erinç yeldan: Talep etmek yurttaşlık hakkıdır

servet-vergisi-talebi-yukseliyor-817353-1.


Bu bir dayanışma vergisidir. İnsanlığın gerek ülkemiz içindeki eşitsizlikleri, gerekse küresel anlamda eşitsizlikleri hafifletmek için gereklidir. Deprem gibi felaketlerin ardından veya küresel ekonomide çeşitli nedenlerle uğranan şoklardan hele de insanlığın ortak sorunu olan covid-19 salgınında böyle bir dayanışmanın son derece akılcı, eşitlikçi, insan onura yakışır olduğunu düşünüyorum.

Bunun yanı sıra dünya ekonomisinin tarihte yaşadığı bu tür küresel çaplı daralmalarda örneğin; 2009 en yakın finansal kriz, bundan önce 73-74’te yaşanan petrol krizleri, daha geride büyük savaş öncesi büyük buhranda genel bir eğilim olarak üst gelir gruplarının servetlerinde bir daralma ve tahribat olduğu, krizlerin bütün gelir gruplarını etkilediğini fakat üst gelir gruplarının da hiç olmazsa bir kısmının tahribata uğradığı, sermayenin el değiştirildiği ve sermayenin yeniden yapılandırılması için bir zemin hazırladığını görüyoruz. Covid krizinde bağlamında çok önemli bir istisnayla karşı karşıyayız. Dünyanın zirve noktasındaki en güçlü, en yüksek servetli binde 1 diye nitelendirilen nüfusun servetini topyekûn artırdığı gerçeğiyle karşı karşıyayız. Küresel servetlerin arttığı ve servet birikiminin yoğunlaşmasının topyekûn olarak ivmelendiği görülüyor.

Bunun arkasında tabi covid-19 sürecinin nasıl yaşandığına dair mekanizmalar var. Evden çalışan nüfusu daha az tahrip ettiği ancak bilfiil işbaşında olan emekçilerin, doğrudan kol emeğiyle geçinenlere, tarım emekçilerine, evde sosyal sorumluluklar ile baş başa kalan ve bir dizi sosyal sömürüye ek olarak uğrayan kadın emekçilere bu her ciddi hasar verdiği, bu kesimin yoksullaştığı görülmekte.

Öte yandan evden çalışılan, teknik donanımlı uluslararası finans, iletişim ve bilim sektörlerine ulaşabilen ve bunların zirvesinde yer alan yöneticilerin gelirlerini koruyabildikleri ve bu fırsattan yararlanarak daha da yükseldiklerini görüyoruz. Servetlerin bu denli ivmelendiği noktada böyle bir adımın atılmasının hem ülkemizde hem dünyada insan onuruna yakışır bir davranış olduğunu düşünüyorum ve bu parayla neler yapılabileceği konusunda covid-19 tahribatının özellikle proleterleşme süreci yaşayan emekçilerin gelirlerini telafi edecek şekilde ilerici bir gözle bakılabilir, cinsiyet eşitsizliğini giderici şekilde kullanılabilir bu oranın yüzde kaç olacağı konusunda tasarımlar yapabiliriz. En azından pandemi sürecinde birikmiş yeni servetlerin fonun ana kaynağı olacağı konusunda hemfikiriz.

Bunu talep etmek aslında bir yurttaşlık hakkıdır.