Servet unsurları üzerinden alınan vergilerin GSYH içindeki payı son yıllarda yüzde bir civarında, yani yok denecek kadar az. Fransa’da bu oran yüzde 4.4, Kanada’da yüzde 3.9, İngiltere’de yüzde 4.2 civarında. 1990 senesinde, yani eski Türkiye’de, bu oran yüzde 2.3’müş. Zenginlerin yeni Türkiye’yi neden daha çok sevdiğini buna bakarak anlayabilirsiniz.

Servet vergisi tartışmalarına giriş

Gelelim Robin Hood vergisi diye de geçen servet vergisi tartışmalarına… Dünyada, özellikle de gelişmiş Batı ülkelerinde, son zamanların sıcak tartışma maddelerinden biri servet vergisi. Mesela Amerika’daki seçim sürecinde Demokrat Parti aday adayları Bernie Sanders ve Elizabeth Warren’ın vaatlerinden biri de servet vergisi. Neden? Çünkü zengin ile fakir arasındaki makas rekor seviyelere ulaştı. Fakat eskiden bölüşüm sorunu sadece gelir üzerinden tartışılırken artık konu servet üzerine odaklandı.

Türkiye’den örnek vermek gerekirse, Forbes dergisine göre 2018 senesinde Rahmi Koç’un 12 milyar TL serveti varmış. Rahmi Koç’un portföyü 2018 senesinde enflasyon (yüzde 20) kadar getiri elde etmiş olsa 2,4 milyar TL eder (ki daha fazla getirmiştir). Rahmi Koç bu meblağı kendine gelir olarak alsa yüzde 35’ten 840 milyon TL gelir vergisi ödemesi gerekecekti. Ama Rahmi Koç 54 milyon TL vergi ödemiş. Çünkü Rahmi Koç, diğer bütün zenginler gibi gelirinin büyük bir kısmını 'dağıtılmayan kazanç' olarak şirketlerinde tutmaya devam ediyor. Zira hem kurumlar vergisi oranı gelir vergisi oranından daha düşük hem Rahmi Koç yıllık gelirini çatır çatır yemek yerine sermayesine ekleyip servetini büyütüyor. Kapitalizmin tanımı bu.Toplumun geri kalanıysa büyük ölçüde, gelirini boğazına sarf ederek yaşıyor. Tasarruf edemediği için de öyle büyük bir servet sahibi olma, oradan elde ettiği geliri üstüne ekleyip büyütme gibi bir seçeneği zaten yok. Dolayısıyla alt gelir gruplarının serveti ya yerinde sayıyor ya da çok yavaş artıyor. Demem o ki servet sahibi zenginler daha fazla gelir elde ediyorlar, daha fazla gelir elde ettikleri için de daha fazla zenginleşiyorlar, daha fazla zenginleştikçe daha da fazla gelir elde ediyorlar, vesaire… Gelirin serveti, servetin de geliri beslemesi tepedeki yüzde birlik kesimin ekonomik açıdan toplumun geri kalanından kopmasına sebep oluyor. Yani ekonomik adaletsizliğin temel belirleyicisi birikmiş servet.

SERVETTEN VERGİ ALINIR MI?

Alınır. Alınıyor da zaten. Mesela Türkiye’de 1) Emlak vergisi, 2) Motorlu taşıtlar vergisi, ve 3) Veraset ve intikal vergisi olmak üzere üç çeşit servet vergisi var. Gelin görün ki servet unsurları üzerinden alınan vergilerin GSYH içindeki payı son yıllarda yüzde bir civarında, yani yok denecek kadar az. Fransa’da bu oran yüzde 4.4, Kanada’da yüzde 3.9, İngiltere’de yüzde 4.2 civarında. 1990 senesinde, yani eski Türkiye’de, bu oran yüzde 2.3’müş. Zenginlerin yeni Türkiye’yi neden daha çok sevdiğini buna bakarak anlayabilirsiniz.

Yani servet vergisi aslında taşınmazlar, motorlu taşıtlar ve miras üzerinden zaten var. Fakat dünyanın en zengin kişisi olan Jeff Bezos’un motorlu taşıt ve evlerinin 150 milyar dolarlık servetinin içindeki payı nedir ki, değil mi? Öte yandan Bezos da bir yaştan sonra, bir vakıf kurup bütün servetini vakfa aktarıp çocuğunu vakfın yönetimine koyacak. Böylece hem veraset ve intikal vergisinden kaçınmış olacak hem de halk nezdinde hayırsever iş insanı imajı oluşturacak. Zira Bill & Melinda Gates Foundation, Ford Foundation, Rockefeller Foundation vb. kurumların gerçek işlevi fakirlere yardım etmek falan değil başındaki aileye vergi muafiyeti sağlamak ve PR yapmaktan ibarettir.

Şimdi tespitlerimiz şunlar: 1) Hem servet hem de gelir dağılımı makası açılıyor, 2) Servet unsurları üzerindeki vergi oranları yok denecek kadar az, 3) Önceki yazılarda da anlattığım gibi zenginler doğru dürüst gelir vergisi ödemiyorlar. Dolayısıyla vergi hasılatını arttırmak için, en üst aralıktaki gelir vergisi oranını arttırmanın bir manası yok. Yüzde 35 yerine yüzde 90 da yapsan bir şey değişmez çünkü en zenginler vergiden kolayca kaçınabildikleri için doğru dürüst gelir vergisi vermiyorlar (bkz. Paradise Papers).

Donald Trump’a neden hiç federal vergi ödemediği sorulduğunda “Çünkü ben akıllıyım” diye cevap vermişti. Cem Toker’e falan göre zaten “Adamlar çalışıp kazanmışlar, tembel solcular da onların servetlerine çökmeye çalışıyorlar.” Liberallerle tartışmak verimli ve anlamlı olmaktan çok uzak olduğu için en doğrusu onları görmezden gelmek. Şahsen ben liberalle sohbeti kestim ve çok faydasını gördüm, size de tavsiye ederim.

PEKİ, NASIL BİR SERVET VERGİSİ?

Servet unsurlarının tamamından alınacak bir vergiden bahsediyoruz. Çünkü misal, her şeyden alıp emlâktan almazsak ne olur? Daha kötü olur; bütün zenginler servetlerini gayrimenkule gömer, betonlaşma artar, emlâk balonları oluşur vesaire… Öte yandan mevcut emlâk vergisi normal yörelerde binde 1, büyükşehirlerde binde 2 oranında. MTV ise aracın motor hacmine göre yüzde 2-3 civarında oluyor. Ama dediğim gibi bu kalemlerin süper zenginlerin servetlerinin içindeki payı oldukça düşük. Dolayısıyla servet vergisini her şeyden alacağız.

Warren’ın servet vergisi önerisi 50 milyon doların üstünde serveti olanlardan her yıl yüzde iki, bir milyar dolar üzerinden her sene yüzde dört servet vergisi almaktı. Sanders’ın planı ise 50 milyon dolar üzerinde yüzde 2’den başlayıp kademeli aralıklarla artarak 10 milyar doların üzeri için yüzde 8’e kadar çıkıyor. İki planı da Zucman ve Saez hazırladı. Önerilen eşiklere göre bu vergi planları Amerika’nın yüzde 99,9’una hiç dokunmuyor bile. Servet vergisinin öncelikli hedefi binde birlik dilimde olup ve zaten doğru dürüst vergi vermeyen süper zenginler.

Ben yerli ve milli servet vergisi oranı için 30 milyon TL ve üzerindeki servetten yüzde 2.5 öneriyorum. Çünkü 1/40 oranında zekât vermek aklı başında olan ve buluğ çağına girmiş her mümine zaten farzdır. Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde ülkemizin Murat Ülker falan gibi mütedeyyin baba yiğitlerinin İslam medeniyeti kurallarıyla da örtüşen yüzde 2.5’luk vergiyi reddetmiyor olmaları lazım. Farz çünkü… Neyse…

Warren planı daha basit ve sade olsa da Sanders’ın kademeli olarak artan planı aslında daha mantıklı. Neden? Çünkü az sayıda eşik olduğu zaman eşik altında kalmak için verilecek mücadelenin değeri de artıyor. Ne demişler, vergini verme rüşvetini ver… 'Değerli konut vergisi' önerisinde bu eşik sorununu gördük. Değeri 5 milyon liranın üzerinde eviniz varsa değerli konut vergisi ödeyeceksiniz ama 4.9 milyon liralık bin 500 tane bile eviniz olsa ödemeyeceksiniz. Aşırı saçma… İşte bu yüzden servet unsurlarından ayrı ayrı değil, toplamından vergi alınmalı. Bir de bizim 'Ayşe teyze' vakası dediklerimiz vardı. Ayşe teyze öğretmen emeklisi, Sarıyer’de aileden kalma denize nazır bir evde oturuyor ve oturduğu evin değeri 5 milyon lira. Ancak Ayşe teyzenin, bu örnekte 50 bin liralık değerli konut vergisini verebilecek bir gelir akışı yok, emekli maaşları belli. Ayşe teyze haklı. Bu gibi durumlar için konutun değeriyle düzenli kişisel gelir arasında bir bağıntı kurularak istisnalar belirlenebilir. Ama yine de dediğim gibi en pratik çözüm, sadece konut gibi spesifik servet unsurlarına odaklanmak yerine toplam servete bakmak ve kademeli olarak artan oranda herkesten servet vergisi almak. Yani bu hayattaki tek serveti 300 bin liralık bir ev olan da servet vergisi versin, ama on binde bir gibi sembolik bir oranda; Türkiye’nin en zengin kişisi de versin, belki yüzde 4-5 gibi yüksek bir oranda.

servet-vergisi-tartismalarina-giris-715206-1.
Hodri meydan; KONDA sorup test etsin, bence Türkiye’de halkın ezici çoğunluğu zenginlerden ve şirketlerden daha fazla vergi alınması fikrine hayır demeyecektir. İktidar hedefi olan sol partilerin, rakamlar üzerinden, servet vergisini yüksek sesle dile getirmesi gerekiyor. Burada yapılması gereken eşitsizliğin, yoksulluğun, kalitesiz ve yetersiz kamu hizmetlerinin sebebinin mevcut iktidarın zenginler lehine tasarladığı adaletsiz vergi sistemi olduğunu halka anlatabilmek.

TAHMİNEN NE KADAR GELİR ELDE EDİLİR?

Bakın; Credit Suisse, Türkiye’de 30 milyon TL’nin üzerinde serveti olan yaklaşık 13 bin kişi olduğunu tahmin ediyor. Bunlar da bizim binde birimiz; zira 11 milyon vergi mükellefinin içinde 13 bin kişi takriben binde bire tekabül ediyor. Hedef kitlemiz bunlar… Yaptığım kaba ve kolay hesaba göre bu kişilerin toplamda 3 trilyon TL’ye yakın bir serveti var. Bu da yüzde 2,5’tan 75 milyar TL civarında bir ek vergi geliri demektir. Geçen seneki gelir vergisi tahsilatının üçte birine tekabül ediyor. Tabii daha kaliteli veri ve daha detaylı bir çalışmayla kademeli olarak artan oranlar için optimal servet vergisi planı ayrıca çıkarılabilir.

Peki, servet vergisi getirince zenginler servetlerini vergi cennetlerine kaçırmazlar mı? Finansal servetlerinin bir kısmını kaçırabilirler tabii. Bu da beklenen vergi tahsilatını azaltacaktır. Bu noktada benim önerim zenginleri yemek, ekmeksiz. Yiyeceksin iki tanesini Taksim’de bak bir daha vergiden kaçınıyorlar mı? Zucman ve Saez’ın önerisiyse daha medeni, küresel işbirliği yapmak. Öncelikle üye ülkeler arasında otomatik bilgi akışının olduğu küresel bir finansal kadastro sistemi kurulacak. Hangi ülkeden, ne kadar para, kimin adına, hangi ülkeye gitmişin kaydı transparan bir şekilde tutulmalı. Sonralıkla da vergi cennetlerine ekonomik yaptırımlarda bulunulmalı. Lüksemburg, Malta, Cayman Adaları, Panama vs. gibi küçük ekonomiler küresel ticarete diğer ülkelerden daha fazla bağımlılar. Ekonomik yaptırımların bedeli bankacılıkta müşteri gizliliği hizmetinden elde ettikleri kazançtan daha fazla olur. Zaten bu ülkelerin, "İşbirliği yaparsanız sizi de biraz görürüz, yapmazsanız ekonomik yaptırım uygularız" gibilerinden bir reste karşı Almanya, İngiltere, Çin, ABD gibi ülkelere karşı durabilecek bir siyasi forsları yok. Diğer bir yöntem ise Amerika’da yapıldığı gibi, düzenli olarak kamuya açık bir utanç listesi yayımlamak (bkz. tax shaming). Akademik yayınlar utanç listesinin vergi kaçakçılığını azalttığını gösteriyor.

Peki, tüm bunlar biz solcuları neden ilgilendiriyor? Yarın öbür gün dünyada radikal rüzgârlar daha kuvvetli esmeye başladığında iktidara gelecek sol partiler için süper zenginlerin nerede ne kadar dolar sakladıklarını bilmek önemli olabilir. Tabii vergi toplamak başlı başına bir mesele. Çünkü sağcısından solcusuna, kimse vergi vermek istemiyor. Üşenmiyor, aldığı motosikletin vergisini düşükten göstermek için evde şahıs şirketi falan kuruyor. "Liberalsin işte" diyorum, "Evet ama sol liberalim" diyor sırıtarak. Öte yandan "eğer biz süper zenginleri vergilendirebilecek pozisyondaysak, iktidara gelmişiz demektir. İktidara geldikten sonra onları vergilendirmekle uğraşacağımıza direkt el koyarız" gibi bir görüş de var. O da bir seçenek tabii, neden olmasın?! Ama iktidara gelene kadar sistem içinde baskı kurulabilir.


Türkiye’deki sosyal devletin boyutu Amerika’dakinden büyük ama Avrupa’dakinden epey bir küçük. Gelir dağılımı adaletsizliği ise Amerika’dakine yakın. Vergi yükünün çoğu KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerden ötürü orta sınıfın üzerinde. Bu iş sigaraya, alkole, benzine, cep telefonuna zam yaparak nereye kadar gidebilir? Milletin burasına kadar geldi artık. Hayır, yani o kadar verginin karşılığında doğru dürüst bir kamu hizmeti alınıyor olsa ne ala… Ama çocuğu özel okula yolluyorsun, sağlık sorunun olunca özel hastaneye gidiyorsun, özel bireysel emeklilik ödüyorsun, köprüden geçerken para, yoldan geçerken para…

Hodri meydan; KONDA sorup test etsin, bence Türkiye’de halkın ezici çoğunluğu zenginlerden ve şirketlerden daha fazla vergi alınması fikrine hayır demeyecektir. İktidar hedefi olan sol partilerin, rakamlar üzerinden servet vergisini yüksek sesle dile getirmesi gerekiyor. Burada yapılması gereken eşitsizliğin, yoksulluğun, kalitesiz ve yetersiz kamu hizmetlerinin sebebinin mevcut iktidarın zenginler lehine tasarladığı adaletsiz vergi sistemi olduğunu halka anlatabilmek.

Bütçe yetersizliğinden ötürü üniversitelerde hoca sayısı mı az? Zenginleri vergilendireceğiz. Yeşil, temiz, çevreye duyarlı bir üretim mi olsun? Zenginleri vergilendireceğiz. İşe gidiş geliş saatlerinde çalışanlar için toplu taşıma ücretsiz mi olsun? Zenginleri vergilendireceğiz. Asgari ücretler düşük mü? Zenginleri vergilendireceğiz. Ya vergilendireceğiz ya da yiyeceğiz. İşte bütün mesele bu…