Büyük teorik analizlere, ideolojik politik çözümlemelere gerek yok. Bazen her şey çok basittir. Şimdi de öyle.

Boğaziçi; irademin hiçe sayılarak yönetici atanmasını kabul etmiyorum. Bu demokratik de değil, anayasal da. Ben anayasal protesto hakkımı kullanıyorum, diyor.

Cevap: Siz teröristsiniz, sapıksınız… Gaz, plastik mermi, dayak, gözaltı…

Sonuç; diken üstünde bir ülke!

Polisin cinsiyetçi küfürlerine ve tacizine maruz kaldık. Her yerimiz morardı. Gece ağrıdan uyuyamadık.”; “Yerde sürüklerlerken başörtüm açıldı. Başımı örtme isteğime ‘Örteceğim senin başını, başını öne eğ görürsün sen’ dediler” diyen; “ayağı çatlayan, kafasına aldığı darbe nedeniyle travma geçiren, çenesi çıkan, dişi kırılan” öğrenciler...

Yüreği ağzında analar, babalar.

Ve vicdan… Mumla aranan!

Eski bir polis şefi ve İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, dün kendisinin oturduğu koltukta oturanlara; “Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin söylemleri, davranışları, istekleri ve talepleri kamu düzeni ve üniversite disiplinin bozmayacak niteliktedir… Kolluk güçlerinin eylemi engellemesi yerine dışarıdan müdahale etmeye çalışan gruplardan koruması gerekir.” derken, yalnızca demokratik hukuk devletlerine ait bir kuralı anımsatmıyor, vicdanı da konuşturuyor.

Boğaziçili Müslüman Öğrenciler” de; LGBTİ+ öğrencilerin “sapkınlar” denilerek linçe uğratılmasının ardından açıklama yapıp; “Tutuklu ve gözaltında olan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Rektörler demokratik seçim yoluyla belirlenmelidir. Kampüs içindeki ve çevresindeki polis ablukası kaldırılmalıdır.”, der ve “Bu süreçte esere dair rahatsızlığını dile getiren bizler ve diğer birçok Müslüman arkadaşımız herhangi bir ayrımcılığa, linçe veya fişlenmeye maruz kalmadık.” diye eklerken, vicdanı seslendiriyorlar. Boğaziçi’ne SİHA-İHA isteyen vicdansızlığın sesi değil onlarınki.

Hocalar, rektörlüğe arkalarını dönüp sessizce dikilirken de vicdanın sesi oluyorlar.

Öyle bir ses ki vicdanınki, fısıldadığında dahi, onu bastırmak için bağıranlardan daha fazla duyuluyor.

Sapkınlar” diye bağıranlar, ellerini vicdanlarına (!) koyup konuşsalar şimdi, misal Sırbistan’ın eşcinsel başbakanı Ana Brnabic’le bir anlaşma için karşılıklı masaya otursalar, yüzüne bakarak “sapkın” diyebilirler mi?

Tamam, Biden karşısında adaylıktan çekildi ve başkan olamadı, ama dün Senato’da 13’e karşı 86 oyla Ulaştırma Bakanlığı onanan Pete Buttigieg ilk eşcinsel bakanı oldu ABD’nin. Olur mu, olur; yarın bakan olarak Türkiye’ye gelirse, acaba “Hi Sapkın!” diye mi karşılanır havaalanında?

Daha toplanmadan terörist ilan edilen, toplandıklarında terörist diye üzerlerine gidilen, terörist diye gözaltına alınan, sövülüp dövüldükten sonra da salınan çocuklar… Öğrencilerimiz.

Ve bu manzara karşısında sessizlik?

Düşünün; şimdi hukuksuz/adaletsiz ilan edilmiş bir Ergenekon davasında, ODATV davasında yargılanmış, yıllarca içeride yatmış, etrafınızı çeviren duvarlardan daha çok bir koyu sessizlik içine hapsolduğunuz için kahrolmuşsunuz. Dışarıda bir iki kişi, ananız, eşiniz sesiniz olabilmek için çırpınmış. Vicdanın en küçük sesinin bile dünyanın dört bir yanında yankılandığına tanık olmuş, o sese minnet duymuşsunuz…

Ve şimdi sessizsiniz. Ya da daha kötüsü!

Judith Butler, Seyla Benhabib, Noam Chomsky, Joan W. Scott, David Harvey, Wendy Brown, Homi K. Bhabha, Rahel Jaeggi, Michael Hardt, Marianne Hirsch… Dünyanın her yerinden Boğaziçi’ne destek olan, son baktığımda 2500’ü geçmiş bilim insanları listesinin ilk onu…

Vicdanın fısıldadığında bile nerelerden duyulduğunun, nasıl yankılandığının kanıtı işte!