“Kürtçe müzik yapmak ile ilgili zorluklar sesime hırçınlık ya da öfke olarak yansıyor. Şarkılarımdaki yorumumun değişmesi ise daha travmatik bir şeyin dışavurumu...”

'Sesimdeki hırıltı onarmaya çalıştığım yerin titremesi'

MELİS GÜNDEN

Sebr/Sabır albümünde Kürtçe ve Türkçe caz formunda müziklere yer veren bestekâr ve müzisyen Ruşen Alkar, şimdilerde ikinci albümünün hazırlığını yapıyor. Keyifli bir söyleşi gerçekleştirdiğimiz Alkar, ikinci albümün daha fazla caz tınısı içereceğini söylüyor.

»Ruşen Alkar müziği nasıl ortaya çıkıyor. Nelerden besleniyorsunuz?
Her müzisyende olduğu gibi çoğunlukla dinlediğim müziklerin bende bıraktığı tortudan biçimleniyor müziğim. Duyuş ve söz anlamında kendi iç dünyamın dışavurumunu sunuyor bana. Güzel sanatlar lisesi ve ardından doktora yapmaya kadar giden müzik eğitimi sürecinde çoğunlukla Batı Müziği ile kaynaştım. Kürtçe Müziğe dâhil oluşum sonradan geliştiği için de rock, caz temelli müzik yapma anlayışıma Kürt Müziği örneklerini de dâhil ederek yola devam ettim. Kürt halk şarkılarını yorumlamayı seviyorum.

»‘Cana min’ şarkısının üç yorumu var. Üçünde farklı tınılar mevcut. Son yorumunuzda sesiniz daha gırtlaktan ve daha hırçın sanki...
‘Cana min’ yöresel bir şarkı. Şarkı düzenlemelerinde çalıştığın müzisyenlerin çalım stilleri ve yaklaşımları çok belirleyici olur. Benim söyleyişim de o tınısal bütünlükten etkileniyor kaçınılmaz olarak.

Sadece Türkçe bestelerimi söylemekten sıkıldığım bir evre oldu. Ve sonrasında Fransızca, İngilizce şarkılar, Kürtçe, Zazaca halk şarkıları söylemeye başladım ve bundan büyük keyif aldım. Bunun biraz geç gerçekleşmesinin iki sebebi var, birincisi müzik eğitimimin katı bir şekilde Klasik Batı Müziği merkezli oluşu. İkincisi halihazırda Kürtçe söylemekle ilgili zorluklardan ötürü bu noktaya gelişi ertelemiş olmak. Sonrası ona büyük bir açlıkla sarılmak oldu. Bu zorluklar sesime öfke ya da bir hırçınlık biçiminde yansıyor olabilir. Özellikle Kürtçe söylemeye başladıktan sonra yorumumun daha renkli ve kendine has bir karakter kazandığını fark ettim. Kendi içimde var olan, Türkçe ya da başka bir dilde karşılığı olmayan duyguları sesle dışarı çıkarabilme imkânına ulaştım. Bir çeşit hırıltı yani…

»O hırıltı sizin için bir şey ifade ediyor. Nedir bu?
O hırıltı bir nevi içimde, ciğerimin üstünde bir teli titretmek gibi bir şey. En onarmaya çalıştığım yerin titremesi aslında; kendi kendine acıyı iyileştirme halini içeriyor çoğunlukla.

»Son zamanlarda şarkılarınızda etnik tınıya daha fazla yer verdiğinizi düşünüyor musunuz?
Her müzik kendi köyünden, taşrasından çıkmıştır mutlaka ancak ‘etnik’, ‘otantik’ gibi ifadeler, ötekileştirmenin zararsız görünen araçları. Kürtçe iletişim kuran bir coğrafyada doğup büyüdüm. Ama toplum sana, eğitim, sosyal, ekonomik olarak kriminalize edilme ihtimali sebebiyle etnik aidiyetine dikkat çekmeden yaşamayı dayatıyor. Oysa bu, ‘kendin olma’ deneyimini baltalayan, kültürünle ve ailenle arana bir iletişim sorunu yerleştiren bir dinamik. Müzik olmasaydı belki böyle bir yüzleşmeyi yaşamazdım; kim bilir?

Yorumumun ve beste yaptığım dilin değişmesi kaba bir şekilde ‘Anadolu’nun bağrına dönmek’ gibi değil, daha travmatik bir şeyin dışavurumu. Kürtçe söylemek benim bir parçam ve beni tamamlıyor.

»Kürt halk ezgilerini caz ile harmanlayarak müzik yapıyorsunuz. Etnik tınılar ile cazın birlikteliğini nasıl yorumluyorsunuz?
Caz çok demokratik bir müzik. Türkiye’de elit bir zümrenin ve onun temsil eden ideolojinin bir aracı olarak algılandı ne yazık ki. Son zamanlarda, gerek müzisyenlerin vizyonu, gerekse ülkedeki elit tabanın yaşadığı sosyo-ekonomik değişim bu çelişik durumu yumuşattı. Bu cazı daha doğasına uygun bir yere, açık görüşlü ve eleştirel bir yere taşıdı. Dolayısıyla ben Caz Müziğinin başka kültürlerin yerel müzik kültürleriyle birleşmesini çok ilham verici ve doğal buluyorum.

»İlk albümünüzün adına neden Sebr/Sabır dediniz?
Albüm yapma serüvenim, albümün çıktığı yıl olan 2015’ten yaklaşık üç yıl önce başladı. Ondan önce 2005’ten bu yana albüm yapmak için kendimce mücadele ettim. Bir de o dönemler piyasa Türkçe Rock konusunda çok doygundu. İlk albüm geç geldi. Genel olarak zor süreç için ‘sabır’ etme durumu var. Bireysel ve yaşadığım ülkenin siyasi darboğazları sebebiyle kendimi sabretmeye motive ettiğim için adına Sebr/Sabır dedim.

»Kürtçe Müzik yapmanın zorlukları ile karşılaşıyor musunuz?
Bu ülkede Kürtçe Müzik hiçbir zaman prestijli ve takdire değer bir pozisyon edinemedi, o mertebeye değer görülmedi. Müzik serüvenimdeki önemli itici güçlerden biri bu: Kürtçe Müziği saygıdeğer müzisyenlerle ve konser mekânlarıyla buluşturmak. İstanbul’da rutin konserler için temasa geçtiğim mekânlarda dille ilgili sıkıntı yaşamadım ama ülkedeki rock ve caz festivalleri ve bu festivallerin gerçekleştiği mekânlarda bu kaygı mevcut.

»Yeni albüm çalışması var mı?
İkinci albüm çalışmamızın demo kayıtlarına sevgili Cansun Küçüktürk’ün ev stüdyosunda başladık. Albümün prodüktörü Caz ve Avangard Müziğinin önemli ismi Şevket Akıncı. Albümde Ayşe Tütüncü (piano), Cem Aksel (davul) , Onur Duygulu (gitar, ud), Yıldırım Yalçınkaya (bas) ve Şevket Akıncı (gitar) çalacak.