Son yıllarda bir derneğin başını çektiği “Boşandığım eşim yan gelip yatıyor; ben süresiz nafaka ödüyorum” gibi söylemlerin gerçek olmadığı ortada. Gittikçe derinleşen yoksulluğun içinde olanlar ise başta kadınlardır

Sesimizi duyan var mı?

Fotoğraf: Dilara Açikyildiz / csgorselarsiv.org

2021’in son günlerindeyken altıncı yargı paketi gündemimize girdi. Yapılacak yasal düzenlemelerle ilgili net, detaylı bir açıklama ile duruma vâkıf olmuş değiliz tabii ki. Genel çerçeveye ilişkin bilgi veren gazete haberlerinden, AKP kulislerinden sızan bilgilerle yapılmış yorumlardan, Adalet Bakanı’nın ve Cumhurbaşkanı’nın pakete dair yapmış olduğu detaysız açıklamalardan ve bazen dudak okuyarak paket hakkında fikir edinmeye çalışıyoruz.

Kesin olan bilgi nafaka tartışmasının tekrar hükümetin gündeminde olduğu… Hem de bu kez yasalaştırma yolunda kararlılık var. Peki takınılan bu kararlı tavrın dayanakları ne? Hangi dataya, kaç adet nafaka talepli boşanma davasına, nafaka davasına, nafaka artırım davasına vs. dayanılıyor?
Yanıt? Yok.

2011’den beri de hiç olmadı. Neden 2011 çünkü nafaka tartışmaları kamuoyunun gündemine 2011 yılında Kestel Asliye Hukuk Mahkemesi’nin nafakanın “süresiz” olmasının Anayasa’ya aykırı olduğundan bahisle Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuru ve bu başvurunun reddi ve devamında 2016 yılında Boşanma Komisyonu Raporu ve bunun üzerinden “nafaka mağduru erkekler” olduğu iddiası ile getirildi.

TEKİL ÖRNEKLER MAĞDURİYET TALEBİ OLDU

Erkeklerin ödediği nafaka miktarlarına yönelik tekil örnekler üzerinden gündeme getirilen “mağduriyetler” yasal düzenleme talebinin dayanağı olarak ileri sürüldü.
Hangi rapor okundu? Hangi hukuki çalışma dikkate alındı? Bilmiyorum. Ama altıncı yargı paketini okuduğumda anladım ki, yapılan hiçbir çalışmaya göz atılmamış.

Sayın Adalet Bakanı; Konda'nın, İstanbul Barosu'nun, Diyarbakır Barosu’nun, Kadın Dayanışma Vakfı'nın yaptığı araştırmaları okudunuz mu? Okuduysanız ortalama nafakanın 300 lirayı bulmadığını görmüşsünüzdür. Yüksek miktarlı nafakaların anlaşmalı boşanma davalarına ilişkin olduğunu, hukuk sisteminde boşanan her kadına da nafaka bağlanmadığını da avukatlık yapmış bir bakan olarak siz de biliyorsunuz. Ayrıca Medeni Kanun m. 176 yokmuş gibi davranılmasına neden müsaade ettiğinizi de anlamak zor. Nafakanın çok kolay kesildiği ve azaltıldığı hepimizin malumuyken, kamuoyunda kadınlar bir kere nafaka aldıysa ömür boyu alacak gibi bir algı yaratılmaya çalışılıyor ve siz de buna karşı bir duruş sergilemiyorsunuz. 10 Ekim 2018 tarihinde Adalet Bakanlığı ve Aile Bakanlığı’nın ortak düzenlediği nafaka çalıştayında size bizzat ifade etmiştim. Devletin ücretsiz, nitelikli kreş hizmetleri sağlamadığı koşullarda o çocuklara kimin bakacağından neden kimse bahsetmiyor? Kadınların ücretli iş gücüne katılma oranının yüzde 20’nin altında olmasına niçin kimse kafa yormuyor? Ancak bazı grupların baskısı sonucu kadınların ve çocukların nafaka hakkına göz dikiliyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği nedeniyle kadınların eğitim ve istihdam olanaklarından erkeklerle eşit şekilde yararlanamamasının ve ev içi emeğin kadına özgülenmesinin kadını ekonomik olarak erkeğe bağımlı kıldığı gerçekliğine karşı üç maymun oynanıyor. Kadın ve çocuk yoksulluğunun derinleştiği günümüz ikliminde nafaka hakkının tırpanlanması kadınları güçlendirecek bir adım değildir. Aksine evlilik sırasında ve sonrasında başta ekonomik şiddet olmak üzere erkek şiddetini besleyecektir.

SESİMİZİ DUYUYOR MUSUNUZ SAYIN BAKAN?

Kadın hareketi/ feministler olarak; hazırladığımız raporlarla, somut verileri gözeterek kurduğumuz sözlerle nafakanın sınırlandırılması tartışmalarının sonlandırmasına temenni ettik. Temenniden öteye gidip ısrar ettik, yazılar yazdık, sayısını hatırlamadığım kadar tv programında anlattık, basın açıklamaları yaptık, hukuki bilgileri ortaya koyan çalıştaylar ve toplantılar tertipledik. Cânân Arın, Nazan Moroğlu, Hülya Gülbahar gibi üstat hukukçular başta olmak üzere senelerdir anlatıyoruz. Ancak kulaklarının üstüne yatmaya devam edenler yüzünden Medeni Kanun’da değişiklik yolunda ilerleniyor. Sesimizi duyuyor musunuz sayın bakan?

Kamuoyuna yansıyan haberlerde yapılacak düzenlemenin Aile ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın yanı sıra kadın örgütlerinin de görüşü alınarak Meclis'e sunulması düşünüldüğünü de okuduk. Hangi kadın örgütlerinin görüşünü almayı düşünüyorlar? Bilmiyorum. Ancak eminim ki; veri çalışması yapan, alanda çalışan, nafaka gerçeklerini ortaya seren, yoksul kadın ve çocuklara dokunanlar değil akıllarda olanlar. Örneğin nafaka hakkında 2011’den beri Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı’nın görüşüne, bilgisine başvuruldu mu? Hayır.

Paketten bir başlık daha: “Çekişmeli boşanma"nın kolaylaştırılması…

Bu konuda elimizdeki yegâne bilgi, aile arabuluculuğu mekanizmasının da işletilebileceği ancak arabuluculuğun aile içi şiddet nedeniyle açılan boşanma davaları için uygulanmayacağı. Bu cümle yeni değil, muktedirin aile arabuluculuğu fikrine gelecek olan tepkileri bertaraf etmek için ısrarla geçirdiği bir cümle. Ancak pratikte hiç de denildiği gibi olmayacak. Çünkü burada mesele şiddetten ne anlaşıldığında kilitleniyor. Şiddet türleri fiziksel ve cinsel şiddetten ibaret değil. Ancak muktedir başka şiddet türü ile ilgilenmiyor. Örneğin şayet AKP; ekonomik şiddeti şiddet türlerinden saysaydı, seneler boyunca kadınlar nafakanın tahsilatı sorunu ile uğraşmak zorunda kalmazdı.

YOKSULLUK NAFAKASI KİME ÖDENİR?

Medeni Kanun m.175 uyarınca nafaka, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafa ödenir.

Kanun koyucunun yoksulluk nafakasını sosyal ve etik değerlerin etkisi ile ortaya çıkarmış olduğunu da ayrıca göz önünde tutmak gerekir. Anayasa Mahkemesi 17 Mayıs 2012 tarih, 2011\ 136 E. ve 2012\ 72 K. sayılı kararında: “Yoksulluk nafakasının özünde, ahlaki değerler ve sosyal yardımlaşma düşüncesi yer almaktadır” diyerek yoksulluk nafakasının sebebini anlatmıştır. Esasen önemli kriter yoksulluğun anlamının belirlenmesidir. Kendi ihtiyaçlarını ve geçimini sağlayamayacak duruma düşen tarafın yoksul olduğu kabul edilir. Yoksulluğa düşüp düşmeyeceği hâkim tarafından detaylıca araştırılıp hükme bağlanmaktadır. Medeni Kanun yoksulluk nafakasının belirlenmesini hâkimin takdirine bırakmış ve nafakanın verilmesinde belli bir süre belirlememiş. Yani son yıllarda bir derneğin başını çektiği “Boşandığım eşim yan gelip yatıyor; ben süresiz nafaka ödüyorum” gibi söylemlerin gerçek olmadığı ortada. Gittikçe derinleşen yoksulluğun içinde olanlar ise başta kadınlardır.

Peki nafakaya dair problem yok mu? Var elbette. Mahkemece hükmedilen nafaka miktarlarının çok düşük olması, artırım davası açmak zorunda kalan kadının ödediği harçlar, artırım oranının enflasyonun altında kalması, erkek dayanışması ile yapılan muvazaalı işlemler sonucu kadının nafakayı tahsil edememesi, babanın çocuğuna nafaka ödememesi, Medeni Kanun m. 176/3’deki haysiyetsiz hayat sürenin nafakasının kesilmesi maddesinin her daim kadınlar aleyhine yorumlanması gibi hususlar nafakadaki problemlerdir.

Gerisi laf- ı güzaftır, hukuktan ve gerçeklerden kopuktur.

Velhasıl görünen köy kılavuz istemiyor sayın bakan. Altıncı yargı paketi bu içerik ile yasalaşırsa, ilerideki zamanlardan kadın ve çocuklar için müsbet bir gelişme olma ihtimal, ne yazık ki, yoktur.