Ressam Ekrem Kadak doğanın ve insanın kirlenmeden özgürleşeceği umudunu renklerin diliyle sunuyor. Sizin de yolunuz ‘Süpür’ sergisinden geçsin. Kirlenmemiş doğaya ve ruhlara özlem duygusuyla gezin sergiyi.

Sessiz çığlıklarla dolu aynalar

Erdem Kadak’ın ‘Süpür’ sergisi 17 Nisan akşamına kadar İstanbul Nişantaşı’ndaki Galeri Selvin’de görülebilir.

İbrahim Karaoğlu

Her toplumun sosyal gerçekliği içinde ortaya çıkan kültürel yaşamın ve ritüellerin gerçek ya da soyut simgelerini yansıtır halk sanatı. Halk kültürünün önemli bir varsıllığını oluşturur. Bu kültürün yarattığı, görerek ve dokunarak deneyimlediğimiz nesneler; biçimlerinin ve tasarımlarının estetiği bağlamında birer sanat yapıtıdır. Her birimizin çocukluk belleğinin ışıltılı renk dünyasını oluşturur halk sanatının nesneleri. Ben en çok camaltı resimlerini severdim. Şahmaranlı cam tepsileri ve duvara asılan resimleri hiç unutmadım. Masalını sonradan öğrendiğimde daha bir sevmiştim Şahmaran’ı. Çocukluk anılarımızın başka camaltı resimleri de vardı; hattatların elinden çıkma “Amentü Gemisi” ve “Ah Mine’l-Aşk” yazılı resimler. O zamanların en eski dükkânlarında “Amentü Gemisi” olurdu; bereket getirsin diye. “Ah Mine’l-Aşk” da kutsanarak asılırdı kimi evlerde; “aşkın elinden ah çekmek” anlamına geldiği bilinmeden. Halk hikâyelerinin kahramanları, denizkızı vb ne çoktu bu resimler. Bugün unutulmaya yüz tutmuş bir sanat camaltı resmi, ya da uyduruk serigrafik üretimlerle; kokusu alınmış karanfiller gibi duruyor kimi züccaciyelerde.

Oysa kadim bir sanattır. Batı’da ve pek çok yerde dinsel tapınakların en önemli süsüdür hâlâ. Pek çok ünlü ressam camaltı resim tekniğiyle önemli yapıtlar üretmiştir; Eugene Delacroix, Henri Matisse, Pablo Picasso, Oskar Kokoscha ve çağdaşları... Hiç unutmam, yedi yıl önce, Kunstmuseum’da, “Oskar Kokoscha/ Hümanist ve Asi” sergisinde çok özel bir camaltı resmi görmüştüm.

Bizim de camaltı resmi yapan çok kıymetli çağdaş sanatçılarımız var; Fikret Otyam, Erol Eti, Hüsamettin Koçan, Neveser Aksoy ve Mevlüt Akyıldız gibi. Camaltı tekniğini en yetkince kullandılar ve kendi sanat dilleriyle sundular.

YAŞANILIR BİR GELECEĞE GÖTÜREN RESİMLER

Ressam Ekrem Kadak da uzun zamandır camaltı resmi yapıyor. Süslü, dekoratif unsurlardan arınmış; günümüzün sorunları ve çelişkileri üzerine yoğunlaşarak, farklı bir şimdiki zaman algısını görselleştiren, izleyicisini yaşanılır bir gelecek hayaline yönlendiren resimler yapıyor.

Yıllarca tuval yüzeyinde farklı izleklerle, farklı biçemler deneyerek kendi sanat diline ulaştı Ekrem. Şimdi o dille, yeni bir teknikle izleklerini, kurgularını camın saydam yüzeyinden yansıtıyor. Bu sürecin başladığı dönemlerde, “Saydam yüzeyler büyülü alanlarım benim. O yüzeydeki boşluk sınırsızlık duygusu veriyor bana. Doğaçlama dokunuşlarla boyuyorum ve hesaplaşıyorum boşlukla. Yaşamın dikiz aynası o boşluk” diyordu. Yıllar önce, ArtAnkara için “Karanlık Oda” adıyla bir sergiye hazırlanırken gitmiştim atölyesine. O dönemki camaltı resimlerini okuyarak “Kara aynalara bakmak” başlıklı bir yazı yazmıştım çıkacak kitabı için. “Kendini yeniden yaratmak için en uzaklara gider Paul Gauguin. Mutsuz, ıstıraplı günlerinde kara aynalara bakıp, yoğun imgelerle egzotik resimler yapar. Aradıklarını bulamadığı düş bozumu zamanlarında; kara aynaların içinden okur hayatı. Ekrem Kadak’ın ‘Karanlık Oda’ resimleri Gauguin’in kara aynalarını anımsattı bana. Son yıllardaki yaratı serüveninde, kendi resminin içinden kendine yeniden bakarak yeni manifestolarını sunuyor. Yaşadığımız distopyanın iç boşluğumuzdaki kara aynalarını okuyarak; imgesel göstergelerle sezgilerini iletiyor izleyicisine. Susuk figürlerin içini sessiz çığlıklarla dolduruyor...” diye tanımlamıştım o günlerdeki resimlerini. Bugün de sürdürüyor o tavrını.

ZİHİNSEL VE EKOLOJİK KİRLİLİĞİ ‘SÜPÜR’

Son sergisini İstanbul’da, Galeri Selvin’de açtı. Sergideki resimleri üzerine söyleşirken, serginin serüvenini şöyle anlattı Ekrem: “Çok renkliliğin cenneti sesli düşünmek. Sesli düşünmenin cenneti de çok renklilik benim içim. Ülkem de böyle olsun diye özlemim... Ben temalı sergilerimi de böyle oluşturuyorum. İşin kolayına kaçmak için değil, güncel olana dokunmak için tema belirliyorum. Geçmişte, doğulu kadınlar serisini ‘Yukarıya Bak’ diye adlandırmıştım. Bu kavramı üniversitelilerin eyleminde gördüğümde hiç şaşırmadım. Daha önce ArtAnkara’da ‘Süpür’ adıyla sunduğum konsept; ‘Zihinsel ve ekolojik kirliliğe’ karşı duruştu. Genç arkadaşlarla, süpürge kullanarak yaptığımız bu sergi ve performansın sloganıydı ‘Süpür’. Bizim etkinliğimizden altı ay sonra Parisli gençler, ellerinde süpürgelerle ‘Irkçılığı süpür’ diye meydanlara çıktığında da çok mutlu olmuştum. Tema, güncel olanla örtüştüğünde daha anlamlı oluyor... Zihinsel ve ekolojik kirlilik hâlâ çok temel bir sorun. Bu nedenle Galeri Selvin’deki sergime de ‘Süpür’ adını koydum.”

Son sergisi rengarenk Ekrem’in. Doğanın ve insanın kirlenmeden özgürleşeceği umudunu renklerin diliyle sunuyor. Birlikte armonik sesler veren renklerle boyalı resimler; çağrışımlarla dolu bir görsel dünyayı, figüratif ve soyut bir dengeyle, izleyicisinin sezgisine sunuyor. Doğanın ve insanın; öfke, kızgınlık, utanç, mahcubiyet, hayal kırıklığı ve mutsuzluğu çığlıklara dönüşmüş resimlerin içinde. Kendine özgü motiflerle, figürlerle kendini tanımlayan her bir resim izleyicisini içine çekiyor. Yoğun renk kompozisyonlarıyla oluşturduğu büyülü resim dilini, etkili ışık efektleriyle sunuyor. Çiçek motiflerine benzeyen lekeler; kır çiçeklerinin renk cümbüşünü, kokularıyla da duyumsatıyor sanki. Her figür, üzerinde yer aldığı saydam yüzeydeki heykelsi görünümüyle içini dışa vuruyor.

İnsan (öncelikle kadın) ve doğa özneleri üzerinden izleklerle ürettiği resimlerin pek çoğu koleksiyonerlerin de gözdesi oldu. Sizin de yolunuz Galeri Selvin’deki ‘Süpür’ sergisinden geçsin. Kirlenmemiş doğaya ve ruhlara özlem duygusuyla gezin Ekrem Kadak’ın sergisini.