Sömürgeci idareye karşı kazanılan bağımsızlık ‘kara uluslar’ için yeni bir kıta yarattı ancak bu yeterli değildi

Sessiz kalmayacağız

VIJAY PRASHAD

Sömürgecilik bize geri kalmışlık hissi verdi. Gelişmiş ve aydınlamış olan her zaman Avrupa’yken Doğu, geri kalmış ve sefildi. Sömürgeciler, dürüstçe yağmalamaya geldiklerini söylemek yerine medenileşmeye ihtiyacı olan Doğu’yu eğitmeye geldiklerini söylediler.

Sömürgelerde, sömürgecilere karşı politik irade ortaya koymak muazzam bir çaba gerektirdi. İdare ve direniş kültürlerinin farklılığı savaş alanlarını belirledi. Bazıları silahlı mücadeleye girişirken diğerleri şiddet içermeyen kitlesel eylemlerle direnişi ördüler. Fakat bu geri kalmışlık deneyimini kıracak olan; tüm hareketlerin birleştiricisi, derin bir özgürlük arzusuydu. Kitlelerin içindeki derin özgürlük arzusu kayıtlara sığ olarak geçti. Yeryüzünün Lanetlileri (The Wretched of the Earth) kitabında Frantz Fanon, bu insanlar için ‘Toprağı ve yiyecek ekmeği nasıl elde edebiliriz?’ diye soruyor. Bu kitleler itibarları için toprak ve gıda çağrıları üzerinden somut bir talepte buluyorlar. Fanon buna ‘direngen bakış açısı’ (obstinate point of view) der.

İtibarın bu denli somutlaşmış yapısı kitlelerden esirgendi. Böyle bir talep sosyalizmi hecelemeliydi. 1950 ve 1960’larda böyle pozisyon alacak bir hareket sonlandırılmalıydı. Cape Verde’den Malezya’ya kadar sömürgeciliğin şiddetine karşı savaştılar. 50 yıl önce dünyanın dört bir köşesindeki Üçüncü Dünya’nın Küba’da bir araya gelen savaşçıları Tricontinental’i (Üç Kıta) oluşturdular. İlhamlarını saran bu duvarı yıkmak istediler. Küba hariç, hiç birinin politik hareketi bütünlüğünü koruyamadı. CIA darbeleri ve finansal terörizm arasında hayalleri ölmeye başladı. İzin verilen sömürgeci kurallara tabi bir özgürlüktü olan ‘bayrak bağımsızlığıydı’, izin verilmeyen ise tam bağımsızlık. Geri kalmışlık dokunulmaz olarak kalmalıydı.

Sömürgeci idareye karşı kazanılan bağımsızlık ‘kara uluslar’ için yeni bir kıta yarattı ancak bu yeterli değildi. Bu onlara kendi sosyal ve ekonomik planlarını yaratma özgürlüğü vermedi. Kapitalizm başkentlerinden yönetilen ahtapot kolları, onların seçeneklerini tıkadı. Darbeler ve yolsuzluk, yeni bir dünya yaratma heveslerini kırdı. Bu eski sömürgecinin kendini taşerona dönüştürmesi için yeterliydi. Komprador (işbirlikçi) gibi eski sömürgeci terimler, yeni ulusun ikincil şehirlilerini tanımlamak için kullanıldı. Soysuzlaşmaları itaatlarıyla belirlendi.

Fanon ırkçılık sorununu görür. Sömürgeci dönemde yerliler (yerel halk) tembel ve yavaş olarak adlandırıldılar. Fakat bağımsızlıkla, kitleler bunu hızlıca değiştirmek istediler. Şimdi tarihi hızlıca akıtmak isteyen tahammülsüzleri dolayısıyla hor görülüyorlar. Irkçı, eleştiriyi umursamaz. Irkçının hâlâ anlatıcı üzerinde gücü var; hikâye ırkçının onu değiştirmesiyle değişir. Kitleler tarihin sahnesinde anlatıcı kavramını reddederek yürümek isterler. İşte bu istek en ahlaksızca reddedilendir.

Kitleler ne yapmalı? Bir süre Üçüncü Dünya Projesi’ni hayal ettiler fakat proje alana gelmeden öldü. Komünizm reddedildi. Din bir çıkış noktasıydı bir çoğu için ise bir sığınak. Ancak din bile yeterli değil. Kendi dar sosyal planı, kaderciliği, gaddarlıkları, ısrarları var. Sömürgeci bakış burka, burkini ya da geri kalmışlığı temsil ettiğini düşündüğü şeylere odaklanır. Yoksulluk, salgın, cehalet gibi gerçek geri kalmışlık arka plana atılmıştır.

Fransa’nın banliyölerinde öfke yükseldi çünkü gerçek geri bırakılmışlığa değinilmemişti. Onur birinin hayalinden kazanılandan çok daha pahalı. İşçiler greve gider ve ilk talepleri sıklıkla kendilerine yönelik davranışların onurlarını kırmaması olur. Patron bunun anlamını bilmez. Patron bunun ucuz bir talep olduğunu düşünerek hata yapar. Patron itibarın karşılanması en zor talep olduğunu fark etmez. Bu talebin karşılanması patronun gerçek geri kalmışlığın koşullarını değiştirmesi ile mümkündür. Bu da ancak patronun tarihten silinmesiyle mümkündür.

2 Eylül’de Hindistan’da 150 milyon işçi greve gidiyor. Bu genel grev için sosyal medyada etiket ülkenin en büyük sendikası tarafından belirlendi; #strikehard (güçlü grev). Bu işçilerin direnişinin güçlü bir sembolü. Yirmi beş yıllık neo-liberal politikalar onları bir köşeye fırlattı, daha az işçi hakkı, üretimlerindeki emeğe karşılık küçülen bir refah. Hindistan’ın her noktası bu grev deneyimini yaşayacak. Bu, geri kalmışlığa karşı bir eylem.

Şilili öğrenciler sokaklara iniyor. Bir mim sanatçısı gibi yüzünü boyamış kadının elinde bir pankart ‘Sessiz kalmayacağız’. İşte bu, geri kalmışlığın koşullarının reddi.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif