Örgütlenmek kötü bir şey değil. Bu durumu aşmanın tek yolu, dayanışma. Yan yana gelmediğimiz, sesimizi yükseltmediğimiz sürece daha çok yasak görürüz.

Sessizlik ve ötesi…
Bursa'da düzenlenen Nilüfer Müzik Festivali’ne valilik içki ve konaklama yasağı getirdi. (Fotoğraf: Nilüfer Müzik Festivali)

Sabrımızın sınırını zorluyorlar. Kaç gündür art arda gelen yasaklar, tutuklamalar, gözdağları sonrasında ya da her yeni haberde aklıma gelen cümle bu. Bir insanın, sahnede yaptığı bir espri yüzünden jet hızıyla tutuklanmasını aklım almıyor. Sonrasında tutukluluk hâlinin kalktığı söylendi, “tahliye” dendi ama aslında o hâl sürüyor, zira Gülşen bugün özgürlüklerinden mahrum, aramıza karışamıyor ve en önemlisi konser veremiyor. Bu, her şeyden önce hak ihlali: Bir insanın çalışma hakkını, sokağa çıkma hakkını elinden alamazsınız.


Yazık ki alıyorlar. Sebepsizce, fütursuzca alıyorlar üstelik. Gülşen neden ev hapsinde? Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala neden tutuklu? Mücella, Can, Tayfun ve diğerleri neden ailelerini göremiyor, yanımıza gelemiyor? Cevabı olmayan sorular bunlar. Üstelik cevaplarını kendileri de bilmiyor.
Başka sorular da var aklımızda: Zeytinli Rock Festivali neden yapılamadı? Aynur, Metin-Kemal Kahraman, Apolas Lermi, İlkay Akkaya gibi isimler memleketin bazı yerlerinde neden konser veremiyor? Nilüfer Müzik Festivali’nde neden içki içilemiyor? Hani kimsenin yaşam biçimine müdahale edilmeyecekti? Bunlar ne?

Sorular sonsuz. Dahasını da sorabiliriz ama bunların cevabı yok. “Ben istedim, oldu”dan öte makul bir cevap almak mümkün değil. Yasak kararını kaymakamlık veriyor ama sorduğunuzda topu emniyet müdürlüğüne atıyor. Onlara sorarsanız, sadece valilikten gelen emri uyguluyorlar. Valilik zaten konuşmuyor. Kurumlar değişiyor, suskunluk sürüyor. Kimse bu yasakların neden ve nasıl alındığını, arkadaşlarımızın neden hapiste olduğunu bilmiyor.
Oysa çok basit: Herkes istediği her şeyi söyler ve insanların yan yana gelmesi, hele hele müzik dinlemesi engellenemez. Bu, en basitinden insan hakları ihlali -ki o çıta çoktan aşıldı, mevzu bambaşka yerlere gidiyor.

Çok zamandır böyle bu. Yıllar önce, One Love Festival’de, hem de kapıların açılmasından hemen önce içki satışının yasaklanması, ilk hamlelerden biri. Sonrası hızlı geldi: İçkiye art arda yapılan zamlar, satışının belli bir saatten sonra engellenmesi, mekânlara yapılan baskılar, iptal edilen ya da yapılmasına izin verilmeyen konserler/festivaller ve nihayet müzik yasakları... Pandemi tedbirleri açıklanırken gece yarısından sonra müziğin yasaklandığı söylendi, ilerleyen aylarda bütün tedbirler tek tek kaldırıldı ama müzik hâlâ yasak. Sadece saati biraz esnetildi ama muhtemelen yaz sonunda yine eski saate dönülecek. Yasağın pandemiyle ilgisinin olmadığı, ucuna iliştirilen cümleden belliydi: “Kusura bakmasınlar, gece kimsenin kimseyi rahatsız etme hakkı yok.”

Sorun tam da burada: Müziği “gürültü” olarak görüyorlar çünkü şarkı dinlemiyorlar. Açıkçası sanıldığı gibi ilahi ya da tasavvuf müziğiyle ilgili olduklarını da düşünmüyorum. Dinlemiyorlar, dinleyeni sevmiyorlar. Kimilerine göre müzik, içki gibi bütün kötülüklerin başı. Tam da bunun için en önce bu ikisi yasaklanıyor. Kızlı erkekli yan yana gelişler engelleniyor, insanların festival alanında kalmasına izin verilmiyor, günler ve hatta saatler kala festivaller, konserler iptal ediliyor.

İğneyi batırdım, çuvaldızı kendimize döndüreyim ve tek bir soru sorayım: Neden buna karşı çıkmıyoruz? Sorular soruyu doğuruyor… Neden sessiziz? Neden yan yana gelemiyoruz? Neden direnemiyoruz? Tam da istedikleri şey bu, sessiz kalmamız ve kabullenmemiz ama biz bunu neden yapıyoruz? Bir festival yasaklandığında ne organizatörden ses çıkıyor ne de katılacak sanatçılardan, topluluklardan… Hakkını verelim: Redd’den Peyk’e, Moğollar’dan Aylin Aslım’a pek çok isim, böylesi durumlarda en başından beri sesini yükseltiyor. Her şey bir yana Tarkan konuşuyor. Gülşen bahsini hatırlayalım… Tutukluluğuna kim itiraz etti? Sahnesine fotoğrafını/görüntüsünü taşıyan, şarkılarını söyleyen, onu anan kaç kişi var? Hadi bu yapıldı diyelim, kaç kişi konserleri yasaklanırken Aynur’un yanında durdu? Net, “ama”sız bir açıklama yapıldı mı bu durumlarda? Feridun Düzağaç gibi sözünü doğrudan söyleyen, “ama o da kutsala dokunmasaydı”, “ama o da Türkçe söyleseydi”, “bir özür bile dilemedi”, “haddini aşan ifadeler kullandı” gibi cümleleri sözde açıklamalarına eklemeyen kaç kişi var?

En başa döneyim, yeniden altını çizeyim: Müzik yasaklanamaz. İnsanların yan yana gelmesi engellenemez. İsteyen istediğini giyer, istediğini içer, istediği gibi sevişir, istediğini söyler. Ortada bir suç varsa -ki bunlarda yok- cezası adil bir yargılamayla verilir. Tepeden inme karar olmaz, insanlar emirle gözaltına alınamaz. Katiller, tecavüzcüler, hırsızlar serbestken müzisyenler ve halkı için çalışanlar tutuklanamaz, çalışmalarına ket vurulamaz. Bu kadar basit.

Bir şey daha: Örgütlenmek kötü bir şey değil. Bu durumu aşmanın tek yolu, dayanışma. Yan yana gelmediğimiz, sesimizi yükseltmediğimiz sürece daha çok yasak görürüz. “Cevaplarını sandıkta vereceğiz” çok tehlikeli bir cümle. O sandığa gelene kadar kim bilir daha neler göreceğiz. Susmaktan korkmamak gerekiyor çünkü sessizlik yeteri kadar korkutucu. Bunun karanlığa dönüşmesine izin vermemeliyiz.