Sevin Okyay: Yazmayı ve öğrenmeyi çok seviyorum

Derya Aydoğan

Gazeteci, çevirmen yazar Sevin Okyay’ın, Ece Ayhan’dan Tuncel Kurtiz’e, oğlu Kutlukhan Kutlu’dan çok sevdiği arkadaşı Meral Okay’a dek hayatının bir parçası olmuş 72 insanla yaşadığı anıları yazdığı kitabı ‘Ara Sıra ve Daima’ ON8 etiketiyle raflardaki yerini aldı. Anıların hepsi Okyay’ın eğlenceli kalemi ile eğlenceli hayatının tam bir birleşmesi... Gazetemizin de yazarlarından olan Okyay’la kitabı ve mesleği üzerine konuştuk

► 72 farklı insanın kesiştiği yer sizsiniz. Kimi çok eskiden yazılmış kimi yeni. Neden yazmak istediniz?
Ben bu portreleri yıllarca önce Radikal’deyken yazmaya başlamıştım. O yazdığım portrelerde tarihi belli olanları aynı o yıllarda yazdığım gibi bıraktım. Bazılarında da şimdilik durumlarını ekledim, güncelledim... Bunların dışında, yeni yazdıklarım da oldu. Kitapta galiba 15-20 tane yeni portre var.

► Portresini yazdıklarınızın birçoğu artık, aramızda değil o yüzden de önemli bu anılar, değil mi?
Evet ne kadar çok insan gitmiş. Doğan (Hızlan) Bey de yazmış Hürriyet’te, tanıdığı vefat eden insanlardan bir seçki yapmış, maşallah onun tanıdıklarından oluşan seçkide bile 10 kişi var. İstedim ki daha çok kendi seçtiğim insanlar olsun.
Bu kültür sanat aleminde sevdiğim, arkadaşım olan insanları hepsini yaptıkları işlerle tanımışımdır. Ama Meral Okay arkadaşlarımın da arkadaşıydı. Hepimizi azarlardı, benim canımdı... Aileden yazdığım insanları bir kez daha elden geçirdim.
Mesela bu sefer Kutlukhan’ı da yazdım. O yırttı zannetmişti. Bu sefer, “Yapma ya beni de mi yazacaksın” dedi.

► Bir yandan Ece Ayhan bir yandan Gülsün...
Evet evet ikisini de severdim. Gülsün bana “Tarlada bostan, yan gel yat Osman” dedi. Nasıl kalktığımı bilemiyorum. Nasıl utanmıştım. Allah rahmet eylesin. Gülsün’ü severdim, çok konuşurdu. Ailesinin tüm gelişmelerini biliyordum. Bilmemek mümkün değil.

► O da sizinkini biliyordur, değil mi?
Aslında insanlar sizin hikayenizle pek ilgilenmiyorlar, daha çok anlatmayı seviyorlar. Eve girip çıktığı için benim çevremdeki herkesi tanıyordu tabii...

Osmanlıca öğrendim
► Geçen yıl bana “Merak ettiğim bir kitap var onu okumak için Osmanlıca öğreniyorum” demiştiniz, öğrenebildiniz mi? Her şeyle yakından ilgilisiniz.

Evet öğrendim. Fuzuli okudum ama Kutlukhan benim üstüme bir de Farsça öğrendi. Osmanlıca’ya beraber başlamıştık. Onu bitirdi, Farsça da öğrendi. Doğan Bey benimle eğleniyor bu konuda, Japonca, Çince yazılmış kitaplarda sorunum oluyor diye “O dilleri de öğrenirsin” diyor. Aslında çok istiyorum ama Japonca hakikaten zor bir dil. Öğrenebileceğimi bilsem, ciddi bir çaba harcarım. Öğrenmek çok hoşuma gidiyor. Dil öğrenmeyi de ben bir bulmaca, bir oyun gibi görüyorum. Benim çağrışım yapma özelliğim kuvvetli. O yüzden de kolay öğreniyorum dilleri.

sevin-okyay-yazmayi-ve-ogrenmeyi-cok-seviyorum-527378-1.

► İnanılmaz bir özellik bu…
Bende atalet var, işe başlamakta zorlanıyorum. Annem derdi ki, “Bu çocuğu bir işe başlatmak çok zor ama başlarsa çok çalışır”, öyleyim de hakikaten. Yapılacak çok şey olunca, insanı zorluyor çalışmaya. Yapılacak çok şey varsa çok çalışıyorum. Az iş varsa, aynen yaylanıyorum.

Bazılarını yazmadım
► Kitapta hayatının dönüşümüne şahit olduğunuz kişiler var.

Eskiden sevdiğim portreler vardı ama bazı durumlar artık tamamen değişmiş. Bambaşka bir hayat yaşıyorlar. Yeniden onların hayatlarından bahsetmemi isterler mi, istemezler mi, bilemediğim için çıkardığım, kitaba dahil etmediklerim de oldu.

► Sizin kendi içinizde pes ettiğiniz, değiştiniz dönemler oldu mu?
Her zaman yazmak istemişimdir, hatta ilkokuldan beri. Yazdığım için çok memnunum ama basın hayatından bezdiğim olmuştur. Olmaması da mümkün değil. Çok tatsız şeyler olabiliyor. Bizim zamanımda da oluyordu. Hele artık... Bu işi yapınca hakkaniyetli muamele görmüyorsun, Bir sürü şey oluyor. Bazen dostlarından bazen işverenlerden. Bir de tabii ben hak arayan bir insan da değilim. Kendi hakkımı aramayı beceremem. Ayıp sayarım bir şey söylemeyi.

► Ben söylemeyeyim de başkaları görsün mü yaptıklarımı diye düşünüyorsunuz?
Çalışıyorsam, çalıştığım anlaşılsın isterim. Çünkü zaten kimin çalıştığı kimin çalışmadığı belli oluyor. Hiçbir yerde iyi para almamıştım. Bir dönem bir yerden aldığım maaşı başka bir yerde almamışımdır. Çünkü istemeye utanıyordum.
Ama bir kez Radikal’de İsmet’ten istediğimde, “Sevinciğim sen eskisin, maalesef zam yapamayacağım, ancak yenilere yapabiliyoruz” demişti. Milliyet’in başında böyle bir dert vardı. Milliyet’in tazminatları çok yüksekti. Çünkü elemanları çok eskiydi. Hep 20-25 yıllıktı çalışanlar. Tazminat çok yüksek olduğu için uzun bir müddet gazeteyi satamadılar bu yüzden. Ayrı yönetim olduğu için dikkat ediyorlardı. Aman eski nesiller fazla şeyleri olmasın gibisinden. Onun için ben mesela en son 1300, belki 1350 lira alıyordum. Ama yeni girenler 3000 -3500 falan alıyorlardı.

Kültür-sanatta bile sansüre uğradım
► Derdini anlatmak bu sektörde hep mi zordu?

Anlatması çok zor. Büyüklere bir şey anlatmak zaten zor esasen. Mesela çocuk kitabını çok daha kolay yazıyorum çünkü dediğini anlama açısından daha iyi durumdalar. Büyükler kendilerini şu ya da bu şekilde tamamen şekillendirmiş ve bir forma sokmuş olduğu için, o durumda kalmayı seçiyorlar, değiştirmek istemiyorlar. Çok da fazla aldırmıyorum bu duruma. İşten çıkmayı iş değiştirmeyi çok sevmemişimdir ama politikadan çıktım çünkü çok el değiştirdi ve sonunda biz Cahit Tüzel, ben ve Coşkun Aral kalmıştık ilk kadrodan en son. Maden-İş geldiğinde DİSK zamanında çalıştık Maden-İş’te. Biraz sansür işlemeye başlandı gazetede o nedenle çıktım. Çünkü kültür-sanat yazıyorsun, kültür-sanata sansür işlemesi nedir? Sonra Nokta’dan çıktım, Yapı Kredi’den beni çağırdılar, o nedenle çıktım. Yapı Kredi’den Açık Radyo için çağırdılar. Hep arkadaş kandırmaları yani... Tuğrul Eryılmaz, Ömer Madra, Turhan Ilgaz… Nokta’da para alamıyorduk. Rahmetli Turhan, ‘Gelir misin bize, yalnız çok vermiyoruz şu kadar veriyoruz’, dedi be de ‘Veriyor musunuz yani’, dedim. ‘Nasıl yani ’ diye sordu, ‘Az ya da çok, ay başında para veriyor musunuz?’ dedim. Bazen ayında otuzunda bazen otuz birinde veriyorlarmış, ‘Ne zaman başlayabilirim?’ diye sordum. Yoksa durduk yerde işten çıkmam. Alışıyorsun, çalışmaya devam ediyorsun. Yeni bir yere gittikçe daha zor oluyor. Düşünsene bir süre o insanlarla da normal bir düzeye gelmesi için 2 yıl geçmesi gerekiyor. Sen onları anlıyorsun onlar seni anlıyor ama şimdi öyle bir şey yok. Çünkü her şey o kadar sürat ile değişiyor ki özellikle basından insanlar. Geliyorlar, geçiyorlar öyle bir şey. Üzücü bir durum. Normalde de gerçekten iki yıldır. Ben iki yıl veririm. Ehlileştirmek diyorum buna.

► Söylediğinin yanlış anlaşılmayacağını anlamak için en azından, öyle mi?
Kime söylersen yanlış anlaşılacağını en azından saptamış olmak için.

Medyanın çalışmadığım herhangi bir yeri yok
► Bunca yıldır yazıyor ve radyoda program yapıyorsunuz, medyanın her aşamasında bulundunuz. Başka zorlukları var mı size göre?

Evet. Yani çalışmadığım bir şey yok. İnternete de yazdım. Dolasıyla tempo hiç fark etmiyor. Aynı şekilde koşuşturuyorsun aynı şekilde insanlar kapris yapıyor. Radyoda şöyle oluyor mesela, söyleyişi yapmak için onların boş günlerine boş saatlerine tabi oluyorsun. Yoksa gelemiyorlar. Onun dışında bir şey yok. Çok iyi konuklarımız var bizim, memnunum. Sen de çok iyi bilirsin söyleyişi yaptığın için, kolay söyleyişi yapılan yani konuşan insan vardır. Mesela Ahmet Ümit bir numara. İkincisi Erol Üyepazarcı. Onlara bir şey sor seni anlayıp takır takır her şeyi anlatırlar. Hiç ellerinde not da yoktur. Biliyorlardır, sindirmişlerdir. 1 saat anlatırlar. Buket Uzuner çok iyi konuşur mesela. Konuşur gider. Öyle elemanlar olduğunda hiç sıkıntı çekmiyorsun.

► İlk sorudan sonrası akıp gidiyor değil mi?
Ben şeyi tercih ediyorum, eğer vakitleri olursa içeri girmeden önce buzları kırmak için bir çay ya da kahve içmeyi teklif ediyorum. Tanıdığın bir insansa sorun yok. Tanımadığım insan ise tanışmak için bir beş dakika ayırıyorum. Şunları soracağım, şunları konuşacağız diyorum. Kayıt yaptığımız için önceden canlı yayın olmadığı için rahat ediyorlar çünkü geri dönüşü var. Beğenmezlerse onu çıkarıp başka bir şey koyuyorsun yerine. Çok ender oluyor.

► Oluyor mu öyle?
Çok ender oluyor ama rahatlık veriyor. Konuşan insanı rahatlatıyor. Canlı yayın çok zordur. NTV Radyo’ya ilk geldiğimde canlı yayın yapıyordum. Cidden geriyor insanı.

► Büyük özenle araştırdığınız, dikkatinizi çeken kişi hakkında yanıldığınız oldu mu?
Tabii. Onları çünkü ya kendileri tanıdım olarak yazmıştır bu külliyen yalan ya da yazan insanın o insana karşı duyguları hakim olmuştur. Seviyorsa iyi yazmıştır sevmiyorsa kötü yazmıştır. Bence çok ayıp bir şey. Onun için arada konuşmak çok önemlidir.

► Peki böyle karşılaştığınız oldu mu?
Çok heyecanlandığım oldu.

►Kimdi o?
Erdal Erzincan. Nasıl heyecanlandığımı anlatamam. Programı sunarken sesim titriyor. O kadar hayranıyım ki. O kadar kolay kabul edip gelmesine, o kadar mütevazı, rahat bir insan olmasına... Alevi çelebiliği var, sabrı var. Resmen sesim titredi, ağlayacak gibi oldum. Hiç unutamıyorum. Ahmet Mümtaz da ve İdil Biret de... Ahmet Ümit ile de olmuştur ama ona alıştım. Çok gelip gittiği için, arkadaşımızdır artık. Böyle çok heyecanlandığım insanlar oluyor. Heyecanlanıyorsun ama heyecanlanmak bence çok güzel.

► Sosyal medya ile ilişkiniz nasıl?
Facebook’u çok kullanıyorum. Çok kullanmak derken açıyorum, bakıyorum, cevap veriyorum. Twitter ile pek aram yok ama orada da çok izleyicim var. Instagram’da da başkaları çekiyor, koyuyoruz.

***

İnsanların ağzından laf alan biri olmadım

sevin-okyay-yazmayi-ve-ogrenmeyi-cok-seviyorum-527379-1.

► Portrelerdeki birçok kişi, arkadaşlarınız ünlü insanlar. Mesleğiniz sebebiyle yanınızda bir şey yaşandığında, “Yazar mı acaba” diye düşündüklerini hissettiniz mi hiç?
İnsanlar hissederler, bunu engelleyemezsin. Ancak, yıllar geçecek ve seni tanıyacaklar da ancak o zaman rahat edecekler. “Benim böyle bir şey yaptığımı gördünüz mü?” diyordum, görmedikleri için de rahat ediyorlardı. Hiçbir zaman ağızlarından laf almaya çalışan biri olmadım. İnsanlar anlatmak istediklerini anlatsınlar. O da ilginç olabiliyor çünkü.