Birkaç haftalık yaz dönemi arasından sonra yazılarımıza kaldığımız yerden devam ediyoruz. Ara verdiğimiz dönemde önemli gelişmeler oldu. Mesela, geçen hafta Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’nun İstanbul Sanayi Odası (İSO) toplantısında söyledikleri önemliydi. Yanlış anlamayın, ekonominin gidişatı dikkate alınarak para politikası uyguladıkları anlamında önemliydi demiyorum. Zaten para politikasının önemsizleştirildiği çok önceden övünülerek söylenmiş bir şeydi. O toplantıda asıl önemli olan Başkan Kavcıoğlu’nun söyleminde kullandığı üsluptu.

Arapça kökenli seviye sözcüğünün günümüz Türkçesinde en yaygın kullanılan karşılığı düzey sözcüğüdür. Bu da yükseklikteki yatay sınır olarak tanımlanıyor.

Gelin önce bazı ekonomik göstergelerin ulaştığı seviyelere (düzeye) bakalım:

Çarşamba günü açıklanan enflasyon verisi yılık bazda TÜFE’nin yüzde 79,60’a çıktığını gösteriyor. Sizin maruz kaldığınız gerçek enflasyonu yansıtmıyor olsa bile enflasyonun ulaştığı bu seviye, sanırım son çeyrek yüzyılın en yüksek düzeyi. Diğer bir ifade ile enflasyonun düzeyinde çok hızlı bir artış olduğu kesin. Dolar kuruna bakınca orada da seviyenin epey yükseldiği görülüyor. 18 lira civarında seyreden bir kur var. Üstelik dolar bu seviyeyi görmesin diye uygulamaya başladıkları Kur Korumalı Mevduat’a (KKM) ve buradan ortaya çıkacak yüz milyarlarca liralık kamusal maliyete rağmen bu seviyelere yükseldi. Yine bu hafta açıklanan dış ticaret verilerine baktığımızda da görüyoruz ki dış ticaret açığımız hızla artarak çok yüksek seviyelere ulaşmış ve artmaya devam ediyor. Yurtdışı borçlanmalarda temerrüde düşme olasılığının göstergesi olan CDS 800’ler civarında dolanıyor. Bu listeyi uzatmak mümkün. Ekonomik göstergelerimizin ulaştığı seviyeler işlerin kötü gittiğini açıkça ortaya koyuyor.

Şimdi bir de ekonomi yönetiminde görev alanların konuşmalarında kullandıkları dile bakalım ve orada ulaşılan seviyeyi tespit edelim.

İSO toplantısında faizlerin yüksekliğinden şikâyet eden iş insanlarına Başkan Kavcıoğlu’nun “alma abi, alma” yanıtını hatırlıyorsunuz sanırım. Ya da “Şirketlerin yurtdışında kayıtsız 500 milyar doları var deniyor. Yüzde 90’ı yalan olsa yüzde 10’u doğru olsa 50 milyar dolar” ifadesine ne demeli? Bir merkez bankası başkanı değil de sanki arkadaşlar arasında, pek de fikri olmadığı bir konuda görüş beyan eden birisinin kuracağı bir cümle. “Deniyor,” “yalan olsa” gibi ifadeler hangi seviyeye denk geliyor acaba?

Tabi ortada milyar dolar ifadelerinin uçuşması yeterli bulunmamış olmalı ki bir de “stokçuluk” iddiasında bulunarak mevcut ekonomik sorunların sorumluluğunu iş insanlarına yıkma gayreti açıkça görülüyor.

Ayrıca ‘şirketlerin hem vergi avantajıyla dövizden KKM’ye geçtiğini hem de ucuz krediyle döviz almaya devam ettiğini öne süren’ Kavcıoğlu, bu ifadesi ile uyguladıkları politikanın yanlışlığını itiraf ettiğinin bile farkında değil.

Tabi bu durum sadece MB Başkanı ile de sınırlı değil. Bakan Nebati’nin bazı söylemleri de bundan geri kalmıyor: “Gözlerimdeki ışıltıyı görüyor musunuz?” sorusunu hatırlıyoruz. Tabi sadece kendi gözleri değil “biz vatandaşın gözlerinden ne dediğini anlıyoruz zaten” diyerek ekonomin aynasının göstergeler değil de gözler olduğunu ifade ediyor. Bu ve benzer ifadeleri diğer ilgililerden de duymak mümkün.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, kendi iktidarında görev verdiği ancak şimdi muhalefette yer alan siyasetçileri kastederek söylediği “Onlar o makamlara layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler” sözleri, kamuda önemli görevlere atanacakların yetkinlikleri konusunda var olan standartların seviyesi hakkında da bize net bir bilgi veriyor.

Şu soruyu sorarak bitirelim: Ekonomi yönetiminde bulunanların kullandıkları dilde açık bir biçimde ortaya çıkan yetkinlik düzeyleri ile bozulan ekonomik göstergelerin ulaştığı düzey arasında ters yönlü bir korelasyon mu var?

Efendim?