Toprak Kokusu’nu aldık ve bu selamı büyütmek için Şevval Sam’la bir araya geldik. Hem albümü hem de hayatı konuştuk...

Şevval Sam: Hayatı müzikle deneyimliyorum

GÜLŞEN İŞERİ

Uzun soluklu bir albüm, ağır, yaralı, ötekiyi alteden bir ‘Toprak Kokusu...’ Hani içinize çekseniz gözlerinizi kapatıp, belki huzur bulacaksınız, belki ağır gelecek, belki hayatı yeniden sorgulayacaksınız ama bu topraklardan bir nefes alacaksınız... Azeri, Çingene, Makedon... Kürtçe, Zazaca, Ermenice, Çerkesce, Çeçence... Ege’den Karadeniz’e, Ortaanadolu’dan Alevi deyişlerine uzanan, bu topraklara yüz sürmüş onlarca ezgi... Şevval Sam’ın sesinden bu topraklara selam yolluyor. Sam albüm kapağında da bu selamı yineliyor: Köklerinden kopartılmış, toprağının koksuna hasret kalmış, geçmişi ve varlığı silinmeye çalışılmış, zulüm görmüş tüm halklara ve hala ait olduğu topraklara duyduğu aşktan vazgeçmeyenlere selam olsun…0

>>Toprak Kokusu konserlerinizin de adını taşıyordu. Albüme bu ismi vermenizin nedeni nedir?

Konserlere de albüme de ismini veren “Toprak”, benim bu hayattaki rehberlerimden biri. Attığınız bir tohumu, sizin ırkınızı, etnik kimliğinizi, dininizi, dilinizi, mezhebinizi,cinsiyetinizi sormadan yeşertiyorsa buradan alınacak bir ders de olmalı diye düşünüyorum. Toprak kadar alçakgönüllü olabilsek, “böyle bir dönem” demek durumunda olmayız aslında.

>>Albümde Çerkezce, Ermenice, Kürtçe, Türkçe vs gibi farklı dillerin ezgileri var. Bu seçimi neye göre yaptınız?

Belki de ‘dünyanın’ en zengin kültürüne sahip coğraflarından birinde yaşıyoruz ve kıymetini bilmemiz gereken unsurların başında farklılıklarımız geliyor. Şarkılar bu çeşitliliğin tezahürü. Söylenecek daha onlarca türkü var aslında; ancak sığdırabildiğimiz sadece 18 eser. Bu albümde daha çok Doğu ve Kafkas dillerine ağırlık verdik. Bir sonrakinde Karadeniz, Trakya ve yine doğudaki farklı etnik kültürlerin türkülerine yer vermek istiyoruz.

>>Siz hep “farklılıklarımızla varız” diyorsunuz. Toprak Kokusu’nda birleştirici bir unsur oluyor, bilmediğimiz bir dilde de ağlayabiliyoruz. Sizin duygunuz nedir, bu kaos ortamını nasıl yorumluyorsunuz?

Tarihte kaos hep oldu. Bu dünyada hiç bir şey hep iyi ya da hep kötü gitmiyor. Ayrımcı dil, dönem dönem yönetenlerin, yönetebilmek için tercih ettiği bir dil olabiliyor. Barış içinde yaşamak istiyorsak bireysel ve kitlesel farkındalığımızı arttırmamız gerektiğine inanıyorum.

>>Sadece sanatla, şarkılarla bu farklılıkları birleştirebilir miyiz?

Bu bir bilinç meselesi. Toplum kolektif bir yapı ve herkesin bir sorumluluğu, ortak yaşamda huzurun tesis edilebilmesi için üzerine düşen bir görevi var. Siyasetçisinden işçisine, sanatçısından esnafına, sporcusundan akademisyenine herkes bu bilinç ve farkındalıkla yaşayabilirse, barış için bu kadar mücadele etmek zorunda kalmayız. Yaşam hakkı ve barışı savunmak bu kadar zor olmamalı. Neden, farklılıklarımızdan ötürü, birimiz diğerimizden üstün ya da aşağıda olalım ki? Müzik evrensel bir dil ve hangi kültüre ait olursa olsun bir başkasının kalbine ulaşmak için kimlik sormuyor. Sanat bu bilince erişmenin en estetik yolu. Bu yüzden şarkıların birleştirici gücüne inanıyorum.

>>Alaturka albümünüz Sek’in ardından Karadeniz’le yola devam ettiniz, ardındna da caz, arabesk, tango... Bunlarla göz önünde olmak, yani farklı tarzlarla dinleyici karşısına çıkmak sizi korkutmadı mı?

Sanat benim için bir ifade dili ve insanın kendini ifade etmekten korkmaması gerektiğini düşünüyorum. Müziği tarzlarına göre ayırmıyorum. Bana göre iyi müzik ve kötü müzik var. İyi olanın peşinden gittiğim ölçüde hayatımı zenginleştirdiğimi düşünüyorum. Oyunculuk gibi bir açıdan da. Farklı karakterleri canlandırdıkça kendi içimde oyunculuğa, hatta insana dair yeni alanlar keşfediyorken, müzikte neden böyle olmasın?

>>Ki bir takım eleştirilere de maruz kalıyorsunuz... Size yöneltilen bu eleştirileri nasıl yorumluyorsunuz?

Herkes her şeyi beğenmek zorunda değil. Eleştiri her zaman olmalı. Bazen sizin göremediğiniz bir bakış açısıyla karşılaşabiliyorsunuz. Ben hayatı deneyimleyerek öğrenmeyi seviyorum. İçinde yer aldığım projeler de bunun müzikal yansıması aslında.

>>Yıllardır “bir tarzım yok” diyorsunuz... Bir takım algıları da alt-üst etmiş oluyorsunuz. Bu alt-üst ediş müzik çevrelerince hoş karşılanmıyor....

Her şeyi etiketlemeye alışmışız galiba. Bense etiketlerden arınmak istiyorum. Çalışmalarımda her zaman Türkiye’nin en iyi müzik insanları yer aldı. Onlardan, bu deneyselliğe ya da yaptığımın yanlışlığına dair herhangi bir eleştiri almadım şimdiye kadar. Hoş karşılanmıyorsa o değerli insanlara da haksızlık yapılıyor olabilir. Her yaptığımın, içimde bir karşılığı ve cevabı var. Hayatı müzikle deneyimliyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Herkesin de içindekini özgürce ifade etmesini arzuluyorum.

>>Sanattan korkan bir iktidar mı yoksa sanatçıların korktuğu bir iktidar mı var?

Sanatın sevgiyle üretildiğini tabiata baktığımda anlayabiliyorum. Yeryüzü bir tasarım harikası ve tabiat bir sanat şaheseri. Sevgiyle üretilen sanatın içinde korkuya yer olmaması gerektiğini düşünüyorum. Meksikalı bir şair, “sanat, rahatı yerinde olanı rahatsız etmeli, rahatsız olanı rahatlatmalı” der. Bu anlamda sanat,Türkiye’de de görevini layığıyla yerine getiriyor.

***

Köklerinden kopartılmış, toprağının koksuna hasret kalmış, geçmişi ve varlığı silinmeye çalışılmış, zulüm görmüş tüm halklara ve hala ait olduğu topraklara duyduğu aşktan vazgeçmeyenlere selam olsun…