Geçtiğimiz günlerde iktidar yanlısı gazetelerin (haklı olarak) rezalet diye sunduğu, Gülen’in yemek artıklarını basketbolcu Enes Kanter’e vermesi videosunu izleyince, birazcık midesi olan herkesin karnında ‘bir şeyhler oldu.’ Hadi diyelim zıvanadan çıkmış bir tip içilmiş çayı ‘lütuf’ diye veriyor da kabul edene ne demeli? Üstelik “Ben bunu hak edecek ne yaptım” diye zırlayarak… Sadece Fethullahçılar mı […]

Geçtiğimiz günlerde iktidar yanlısı gazetelerin (haklı olarak) rezalet diye sunduğu, Gülen’in yemek artıklarını basketbolcu Enes Kanter’e vermesi videosunu izleyince, birazcık midesi olan herkesin karnında ‘bir şeyhler oldu.’ Hadi diyelim zıvanadan çıkmış bir tip içilmiş çayı ‘lütuf’ diye veriyor da kabul edene ne demeli? Üstelik “Ben bunu hak edecek ne yaptım” diye zırlayarak…

Sadece Fethullahçılar mı böyle? Aynı hafta Sağlık Bakanlığı’nda örgütlenmesiyle bilinen Menzil Tarikatı’nın şeyhi, İstanbul Pendik’te yaptırdığı bir hastaneyi gezdi. Ziyaret sırasında kendilerine doktor diyen bir grup yurttaşın, el pençe divan durdukları şeyhe ‘Gavsım’ diye hitap ettikleri duyuldu. Bu kişilere insanlar canını emanet edecek! Hastanenin adının ‘Emsey’ olduğu ve bunun da ‘Emret Seydam’ yani anlamına geldiği söyleniyor. Yani ‘emret şeyhim!’

Bu hafta aynı konuda pek bereketli geçti. Cerrahi Tarikatı’nın lideri Ömer Tuğrul İnançer, hani şu “Hamile kadının sokakta gezmesi uygun değil” buyuran, sonra kadınlardan ağzının payını alan zat… Tarihçi İlber Ortaylı ile bir imza gününde karşılaştı. Ortaylı ve İnançer’in karşılıklı birbirlerinin ellerini öpmesi, Mevlevilik gereği bir muhabbet gösterisi diye sunuldu. Allah herkesin muhabbetini artırsın. Fakat İlber Hoca’nın kadın düşmanı bu kişiye gösterdiği muhabbet eleştiri aldı. Entelektüel camianın en tanınmış simalarından birinin hurafecilerle arasına mesafe koyması beklenirken günümüzde iktidarla iç içe geçmiş ilişkiler bu beklentiyi de boşa düşürdü.

Bilimi savunmanın suç olduğu, meczupluğun ödüllendirdiği bir ülkede her türlü akıl dışı yapının yayılmasına şaşırmamak gerekir. Şeyhinin suyunu içen, ayağını koklayan, kulağını öpen her türlü madrabazın dünyevi olanaklarla donatıldığını bilmeyen yok. Dolgun maaş, devlette kadro, ihaleler, vakıf adı altında cukkalanan araziler…

AKP bir tarikatlar cemaatler koalisyonu olarak yola çıktı. Oy tabanını ve sokak gücünü bu yapılardan alıyor. Her seçim öncesi bu yapılar yoklanıyor, ‘ne istedilerse’ veriliyor, gerekli kadro anlaşmaları yapılıp yola devam ediliyor. Bir süre sonra palazlanan bu tarikatlar sadece pay değil bizzat iktidar ortaklığı isteyince kavga başlıyor. Biri temizlenirse, hop yerine öteki geliyor, aynı döngü devam ediyor.

Bu yapılara insan gücü gençlerden sağlanmaya çalışılıyor. Eğitim kurumu adı altındaki denetimsiz vakıflarda, yurtlarda özellikle yoksul çocukların beyni akıl dışı fikirlerle dolduruluyor, izansız nesiller yetiştiriliyor. Üstelik bu çocukların dini otorite karşısında bir koruması da yok.

Tarikatların müritleri pek de âlim! Evrim, bilim, uzay, genetik, tarih… Her konuda dandik birkaç forum sitesinden birkaç cümleyle her şeyi bildiğini sanan kibir… Geçmişte de bu tarz meczuplar vardı fakat toplumun genelinin dışladığı, sıra dışı gördüğü, sıkça eleştirilen kişilerdi. Şu an meczupluk geçer akçe… İktidar eliyle de toplumu kuşatıyor.

Tüm bu zıvanadan çıkmış yapılar AKP ile mi ortaya çıktı diyebilirsiniz. Elbette ki hayır… Cumhuriyetin ilk döneminde karşı devrimci, 1950’lerle birlikte sola karşı ABD eliyle kontra örgütlenmesi, 80 sonrası darbecilerin ve Özal’ın beslemesi, 2000’lerde ABD’nin önünü açtığı AKP’nin koalisyon gücü… Türkiye’de sömürge tipi faşist rejim çok uzun yıllar bu yapıları kullandı. Emekçilerin, solun haklı talepleri karşısında “din elden gider” dışında bir retoriği olmayan aciz zenginlerin kullanışlı kitle tabanıydı bunlar. AKP ile bu yapılar devlete rengini verdi. Artık yeşil bir faşizmden bahsedebiliriz. Bu karanlık düzenle hesaplaşmak aynı zamanda bu akıl ve bilim dışı yapılarla mücadeleyi de beraberinde getirecektir. Kaçak güreşerek değil! Kimi muhalefet figürlerinin yaptığı gibi uzlaşarak, tarikatlardan tarikat beğenerek, kendini onlara beğendirerek değil.

IŞİD, Nusra zihniyetini gördük. Şeyhinin, imamının bir sözüyle ülkeyi ateşe atan kökü ABD’de darbecilerin neler yapabileceğini 15 Temmuz’da gördük. Sonrasında onların bıraktığı yerden her kademede ilerleyenleri de görüyoruz.

Aynı zihniyetin farklı tonları… Şeyh kendiliğinden uçmadı. Müritleri değil iktidar uçuruyor onları… İpleri kesilince yere düşerler. Görenler de “aaa ip mi vardı” derler.

(Dinci kışkırtmalara boyun eğmeden Anadolu’yu karış karış gezerek emekçi halkı sömürücülere karşı bilinçlendiren Dev-Gençli Haydar İlker’in anısına saygıyla… Işığını üzerimizde taşıyacağız.)