Eskiden köşe yazarlarının en yaşlı, en kıdemli, en saygın olanına Şeyhül muharririn derlerdi. Son Şeyhül

Eskiden köşe yazarlarının en yaşlı, en kıdemli, en saygın olanına Şeyhül muharririn derlerdi.
Son Şeyhül muharririn Burhan Felek, Milliyet’teki köşesinde… Hafta içinde makaleler…
Pazar günleri de “Recebin Kahvesi”ni yazardı.
Kahvenin müdavimleri emekli konsoloslar, bürokratlar filan... Takım elbise, kravatla tabii ki…
Bir yandan orta şekerli kahvelerini yudumlayıp gazete kıraat eyler…
Bir yandan da… İstanbul Türkçesi’yle tabii ki… Nükteler, lâtifelerle sohbet ederlerdi.
Bu vesileyle “helkın” arasına da karışmış olurlardı böylece.
• • •
Şimdilerde ortalık köşe yazarından geçilmediğinden (!)… Şeyhül muharririn unvanı tarih oldu.
Olmasaydı bugün kime denirdi bilemem ama… Ahmet Altan’a denmezdi, herhalde. (Kendisi de istemezdi sanırım.)
Ona olsa olsa Şeyhül liberalin denir. (Kendisi de ister sanırım.)
Al eline İdris Küçükömer’den apartma bir… “Türkiye’de sol sağdır, sağ da soldur aslında” şablonu…
Bir önermenin birinci bölümünün doğru olması… İkinci bölümünü de a priori doğru kılar mı filan gibi teferruatlara takılmadan…
Liberalizmin götürdüğü yere kadar git gidebildiğin kadar.
• • •
Geçen gün CHP üzerine yazarken gene aynısını yapmış.
Statükocu, tutucu, muhafazakâr CHP… (Eh, böyle olunca…) İlerici, değişimci, reformcu AKP.
Beni asıl ilgilendiren… Artık iyiden iyiye böö getiren bu şablon değil de… Altını doldurmak için kullandığı örnekler.
Mevzu şöyle…
Arada bir CHP’lilerle konuşuyormuş bizim Şeyhül liberalin.
Bugüne dek, AKP’nin aldığı oylarla, izlediği sağlık politikası arasında bağ kuran CHP’liye rastlamamış.
Sadece CHP’nin değil, bu bağı kuramayan hiçbir siyasi partinin bugün Türkiye’de iktidar olma şansı yokmuş, oysa.
Irkçı, dinci, laik sloganlarla alınacak oy belliymiş.
Asıl oylar, siyasetin hayata değdiği yerde ortaya çıkarmış.
“AKP’yi yenmek isteyen parti varsa önce rakamlara baksın”mış…
“Bu parti iktidara geldiğinde ‘adam başına düşen milli gelir’ neydi şimdi ne, yolların durumu neydi şimdi ne, hastane sayısı neydi şimdi ne, sağlık hizmetlerinin kalitesi neydi şimdi ne…”
• • •
Önce bir parantez açıp…
Adam başına düşen milli gelir bu kadar arttı da vatandaş niçin adam gibi et yiyemiyor… Artık iyiden iyiye sünger tadındaki tavuk etine talim edip duruyor?...
Duble yollarla ördünüz yurdu bir baştan da… Akşam haberlerinde izlediğimiz kan gölleri hangi memlekette çekiliyor?...
Diye sadece sorup geçelim de…
Gelelim sağlık meselesine.
• • •
Şimdi, efendim…
AKP’nin 2007’deki oy patlamasında… Asıl etkenin askerle arasındaki gerilim olduğunda hemfikir olunsa da… Bu yeterli gelmedi sonuçları açıklamaya.
Başka sebepler de olmalı diye yola çıkanlar…
Adalette, eğitimde, istihdamda, sosyal güvenlikte, yoksullukta, yolsuzlukta, tarımda filan bir şey bulamayınca…
“Olsa olsa budur” diye…
O güne kadar hiç dikkatlerini çekmeyen sağlık politikalarına sarıldılar.
Böylece AKP’nin aldığı oyun en az yüzde beşini… Hatta yüzde yedisini…
Atış serbest nasılsa. Belki de yüzde onunu…
Sağlıktaki başarılı politikaları sayesinde kazandığı şayiası… Kendi üzerinde yuvarlana yuvarlana şehir efsanesine dönüştü.
Şeyhül liberalin de aynı efsaneye takılmış, belli ki… Üstelik de çırpınıp kurtulamayacak kadar fena takılmış.
Polemik olsun diye değil de (değmez hakikaten)…
Bu vesileyle şu şehir efsanesinin üzerine biraz projektör tutmak için…
Gelecek yazılarda devam edelim.