Sedat Peker videoları, son zamanlarda en çok gündemde olan konulardan biri. Bazı uzmanların dediğine göre, daha önce benzeri görülmemiş bir olay. Hollywood filmlerinde bile böylesi bir ifşa ve itiraflara rastlanmadığını dile getiriyorlar. Öyle mi, değil mi bilmiyorum. Ama yaşanılanlar, şeffaflık toplumu diye tarif edilen, disiplinci iktidar yaklaşımından sonraki sürece uygun olarak gelişiyor. Şeffaflık talebi, her ne kadar demokratik bir görünüm sergilese de, insanları disiplin etmeye yönelik panaptikonlardan daha etkili bir panaptikona teslim olmaya zorladı ve bu sosyal medyada da rastladığımız gibi gönüllü bir biçimde herkesin her şeyini gözler önüne serdiği biçimde, iç ve dış ayrımını ortadan kaldıracak bir şeffaflıkta gerçekleşti. Hakikatin önemini yitirmesi de bu şeffaflık salgınıyla başladı.

FARKLILIKLAR

Sedat Peker, bu videoları 2000'lerin başlarında yapsaydı, muhtemelen çok daha etkili olurdu ve siyaset uygun karşılığı verebilirdi. Şeffaflık, ilk zamanlarda büyük bir özgürlük heyecanı uyandırsa da, geldiği nokta çoğunluğu tam bir uyuma zorladı. Eski tweet'lerin o sahiciliği ve içtenliği kayboldu, linç hadiseleri, fake haberler ve bilgiler bir salgın gibi her şeyi bozup çözdü. Bot hesaplar, siyasi ya da ticari manipülasyonlar büyük bir kirlilik yarattı. Ağ bağlantısı güçlendikçe, herkesin herkesi gözlüyor olduğu bilgisi, farklılıkları büyük oranda törpüledi; bu da Byung Chul-Han'ın 'Psikopolitika' kitabında bahsettiği gibi kitleleri edilgenliğe teşvik etti.

PARTİ VE ŞİRKET

Nasıl ki öğrenci ve okur gibi kavramların yerine müşteri kavramı yerleştiyse, seçmenlik de bir tüketici ve müşteri kavramıyla tanımlanır oldu. Okur yerine müşteri kavramı yerleşince, edebiyat eleştirisinin yerini kitap tanıtım yazarlığı almış, öğrencilerin müşteri olmasıyla para karşılığı tezler yazılıp diplomaların değeri azalmıştı. Siyasi partiler de şirket gibi davranır oldu bu süreç içerisinde ve seçmenler birer tüketiciymiş gibi tepki veren kişilere dönüştü. Byung Chul-Han'ın tespit ettiği gibi, hoşuna gitmeyen hizmet ya da mal sektörüne karşı nasıl davranıyorsa öyle davrandı, sadece edilgin bir biçimde, homurdanan, şikâyet eden…

TÜKETİCİ SEÇMEN

Şeffaflık toplumunun talebine uygun olarak siyasetçilerin ifşa olması, maskelerinin düşmesi, skandallar, bu yüzden büyük dönüşümlere ve sorgulamalara neden olmuyor geniş yığınlar için. Skandal izleyicisinin yurttaş olmaktan ziyade kendisini bir tüketici olarak konumlandırması, buradaki sorunun temelini oluşturuyor. Şikâyet ve yakınmadan başka bir şeyin elinden gelmediğine inananlar, ‘katılımcı demokrasi’den ‘seyirci demokrasi’sine bir dönüşümün sonucu. Yaşanılan süreci, bu kadar net çizgilerle tanımlamak elbette doğru değil, Türkiye özelinde darbe girişimi dâhil pek çok hadise ve siyaseti yok etmeye yönelik iktidar uygulamaları göz ardı edilemez.

BİREYLEŞME…

Bütün bu meseleleri çözecek olan, yani şeffaflık ve hayata karşı seyirci kalmanın neden olduğu etkilerden bizi kurtaracak olan şeyin, insanları bireyleşmeye yönelten politika ve yaklaşımlar olduğu söylenebilir. Terapi dizilerine ya da kişisel gelişim endüstrisine yönelik ilgi de, bu ihtiyacı gözler önüne seriyor. Tüketim toplumu, insanlara ‘tekilliği’ dayattı, bireyleşmeyle tekillik aynıymış gibi. Tekillik, içsel boşluğu ve kimlik krizini daha da derinleştirdi. Sahip olmakla birey olmak farklı şeyler, bunları birbirine karıştırdı.