Tribüne tıkılmış ve sürekli baskı altında tutularak “Sen sadece seyret” denilen kitlenin uzun süre seyretse bile sonunda patladığını görüyoruz. Bu patlama örgütlü ve bir arada olduğunda değişim yaratabiliyor.

Gülşen’in tutuklanması ile “büyük oyun”u görenlerin sayısı daha da arttı. Tutuklanma sürecini “seyredenler” sosyal medyadan bin bir yorumla büyük oyunu çözümleme gayretinde. Ortalık analizden geçilmez oldu!

Neymiş, Sedat Peker ifşasını gündemden düşürme amaçlanıyormuş, toplumu kutuplaştırma planının bir parçasıymış, kadınlara sopa gösteriliyormuş, bu oyuna düşülmemesi gerekiyormuş. Mış mış da muş muş. En tiksindiricisi ise başta CHP yetkilileri olmak üzere, Gülşen, toplumun bir kesimini incitmiş olabilir ama, diye yorum yapanlar.

Bir insan yasada tanımlandığı şüpheli bir suçla tutuklandı! Türkiye’de bir yurttaş suç işlenerek özgürlüğünden mahrum edildi. Arkadaşlarıyla kendi aralarında şakalaşmasına suç uyduruldu! Üstelik aylar önce izinsiz çekilen bir video görüntüsü ile. Ortada bir suç varsa, Gülşen ve arkadaşlarının şakalaşmasını onlardan gizli çekip, arşivleyip medyaya servis eden/ler suç işlemiş olabilirler.

Evet, onlarca insan da benzer durumda cezaevinde bugün. Onlar politik mücadelelerinin bir parçası olarak oradalar. Gülşen ise doğrudan politik bir mücadele yapmıyordu, arkadaşlarıyla şakalaşıyordu. Dünyaya bakışı ve hayatını yaşama tarzı aylarca bir politik hedef haline getirildi ve sonunda tutuklatıldı. Gülşen’i tutuklatanlar onu kendi politik hedefleri için bir “araç” olarak kullanırken, tutuklanmayı protesto edenler de kendi politik hedeflerine göre tepki veriyorlar. Onlar için de sadece bir “araç”.

Aynı anda siyasal İslamcı bir grup kendi sosyal medyasından son 4 ayda 14 festivali baskı iptal ettirdik diye övünüyor. Biz, kamuoyu baskısı oluşturuyoruz ve insanların eğlenme haklarını ellerinden alıyoruz, kendi politik amaçlarımıza erişmek için başarıyla eylem yapıyoruz diye taraftar topluyor.

Bir insan varoluşu nedeniyle nefret suçuna maruz bırakıldı, hedef gösterildi ve sonunda da tutuklandı. Bu hal, sadece Yahudi, Kürt, Alevi, Türk, Uygur, LGBT vb olduğu için tutuklanmasıyla benzer.

Baskıcı yönetimler altında durmadan haksızlığa uğrayanlar giderek derinleşen bir çaresizlik ve yetersizlik hissine kapılırlar. Karşı çıkma, itiraz etme yolları tıkandıkça yalnızlaşır, yalıtılır, sessizleşir ve “seyirci” pozisyonuna geçerler, diye yazmıştım geçen hafta. Seyirciler ancak yalnız olmadıklarını anladıklarında harekete geçebilirler.

Bu halin tipik örneği Türkiye’ deki futbol seyircisidir. Bugün neredeyse tüm takımların taraftarları hakemlerin ve federasyonun başkalarının lehine kendilerine haksızlık yaptığına inanıyor. Hangileri haklı tartışması değil mesele, tribündeki her taraftarın aynı duyguyu yaşaması. Bu haksızlık ve zulüm hissi tribünde bir arada olduklarında daha da güçleniyor. Örneğin son on beş yılda taraftarların sahaya girdiği maçların bu duygunun sonunda bardağı taşırmasıyla olduğunu görmek mümkün. Seyircinin sahaya kendiliğinden girdiği bu olaylar hep o takımın aleyhine sonuçlanıyor. Ama örneğin 3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe taraftarının kulüp, taraftar dernekleri aracılığıyla organize olarak yaptıkları miting, yürüyüş ve protestoların ise bir politik etki oluşturduğunu ve taraftarların özgüvenlerini artırdığını görüyoruz.

Tribüne tıkılmış ve sürekli baskı altında tutularak “Sen sadece seyret” denilen kitlenin uzun süre seyretse bile sonunda patladığını görüyoruz. Bu patlama kendiliğinden olduğunda sonuç yenilgi ve baskının katmerleşmesi oluyor. Örgütlü ve bir arada olduğunda ise değişim yaratabiliyor. Örgütlü olunduğunda yenilgi olsa da aidiyet hissi güçleniyor, yalnızlıktan çıkarıp kalabalıklaşılıyor ve özgüveni artarak uzun soluklu mücadeleye dönüşebiliyor.

Şimdi Gülşen’e yapılan da tribündeki seyircinin edilgenleşerek sıkışması ve sonunda öyle ya da böyle patlamasına neden olabilir. Zaten iktidarın amacı bu, aman seyretmeye devam edin, soğukkanlılığınızı koruyun diyenler, Ama Gülşen de diyenler, kendilerini de yakabilecek bir sıkışmanın parçası olduklarını fark etmiyor olabilirler.

İptal edilen her festival mekânında miting yapıp, sesleri boğulmaya çalışılan sanatçılara kürsülerini verebilen muhalefet, kitlesinin ve gücünün nasıl arttığını görebilir.

Seyircinin sonunda çileden çıkıp sahaya atlaması ise sadece muktedir olana yarayabilir ama o belki tekinsiz bir durumdur.