Sinemanın tarihini anlatan Gölgenin Seyri’nin yönetmeni Müjgan Yıldırım, “Hiçbir zaman ‘doğrusu budur’ anlayışına gitmedik. Seyir devam ediyor çünkü” diyor.

Seyre devam

Murat Tırpan

Doç. Dr. Müjgan Yıldırım, prömiyeri 32. Ankara Film Festivali’nde yapılan Gölgenin Seyri adlı belgeselinde Türk sinemasının “tartışmalı ilklerinin” peşine düşüyor. Güzel Sanatlar Fakültesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü Bölüm Başkanı Doç. Dr. Müjgan Yıldırım ile konuya getirdiği yeni sorular ve belgelerle özel bir yerde duran filminin hikâyesi ve derdi üzerine konuştuk.

Gölgenin Seyri sinemamızın ilkleri konusuna yeni belgeler ve sorular getiren bir belgesel. Belgesel yolculuğunuzun başlangıcına dönelim mi?
Ben aynı zamanda bir akademisyenim. Okulda öğrencilerime ne kadar yeni bilgilerden bahsetsek de baktıkları tüm kaynaklarda Türk sinemasının başlangıcı olarak 1914 yılını ve Ayestefonos’taki Rus Abidesinin Yıkılışı adlı filmi biliyorlar. Başlangıç bu ilkler meselesini aydınlatma fikrinden doğdu. Türk sinemasının kökleri hep bir tartışma konusudur ve söylemler bilindik şeylerdir... Birileri ısrarla hep aynı şeyleri söylüyor.

Filmim üç 3-4 yıl süren çalışmayla oldu ve tabii ki önceki çalışmalarımla da birleşti. Aslında bu tabiri caizse “akademik bir belgesel” oldu. Tam da bunu yapmak istedim. Çünkü söylemeye çalıştığım şey -Lumiereler’in trenlerine bir göndermeyle- bunun sinema tarihimizde bir yolculuk olduğuydu. Filmde bilindik bazı duraklara uğradık, kiminde bazı yeni duraklar eklendi, oralarda durduk, cevaplar verdik ya da sorular sorduk. Ama hiçbir zaman “doğrusu budur” anlayışına da gitmedik. Seyir devam ediyor çünkü.

Belgeselde sinema tarihimize dair yeni belgeler, bilgiler var. Mesela Osmanlı sarayında çalışan, Fransa’dan getirdiği ekipman ile film gösterimleri yapan ve bugüne dek “Hokkabaz” olarak anılan Bertrand’la ilgili yeni ve değerli şeyler söylüyorsunuz.
Evet doğru. Mesela yaptığımız araştırmada biraz da tesadüfen bu kişinin ön adının Victor Bertrand olduğunu öğrendik. Hatta Hokkabaz diye bilinen bu adamın gölge sanatına dair (filmin adı da buradan geliyor) Fransa’da basılmış bir kitabı olduğunu da öğrendik. Bu kitaba ulaştım. Sadece anılıp geçilen ve 2. Abdülhamit’in kızı Ayşe Osmanoğlu’nun anılarından bildiğimiz bir gölgeden ibaret ama burada sinema tarihimizde önemi olan bu kişiliği ete kemiğe büründürdük.

Kitaba tesadüfen ulaştım. Samanlıkta iğne aramak gibi bu iş. Amsterdam’da bir müzedeki sanat yönetmeniyle yazışarak buldum ve oradan Fransa’daki asıl baskıya ulaştım. Hepsi bağlantılı gelişti. Bertrand’ın asıl ismini öğrendik. Bu önemliydi. İlmek ilmek örülerek geldi. Osmanlı arşivinde yaptığım çalışmalarla kendisinin mektuplarını da buldum. Ne yazık ki 60 yaşından sonra saraydaki işinden çıkarıldığını ve işsiz kaldığını da öğrendim.

seyre-devam-941889-1.
Müjgan Yıldırım

Çok zor bu yaptığınız iş ama çok da önemli. Sinema tarihimizi araştırırken ciddi zorluklar çekmiş olmalısınız.
Bizim asıl yanlışımız birinci kaynaklara ulaşmak konusunda üşengeçlik yapıyoruz, oysaki birincil kaynaklara inmek birçok yanlışı da düzeltmemiz anlamına geliyor. Sinema tarihimiz hep böyle aktarılagelen bir tarih olmuş.

Osmanlıca’ya çok hâkim olmamamız birincil etken elbette. Sinema tarihi çalışmalarımızda Osmanlıca kısmını Ali Özuyar çözdü, Rumca kısmını araştırmacı Sula Bozis yaptı. Eksik olan kısım Ermeni kaynaklarıdır. Benim asistanım Ermenice biliyordu. Günlerce Jamanak Gazetesi’ni tarattım. Bu çok önemli bir kaynaktır, tarandığı kısmıyla Ermenice kaynaklardan okumak gerek. Bu üç ayağı layıkıyla tamamladığımızda birçok yanlışı düzeltip, yeni bilgiye erişebileceğiz.

Önemli bir noktadan daha bahsedelim istiyorum. Belgeselde bugüne dek çok az konuşulan ilk animasyon ve ilk renkli filmimiz Evvel Zaman İçinde konusunu da aydınlatıyorsunuz.
Bu çok önemli bir film. Ben üniversitede animasyon bölümünde çalışmalar da yapıyorum. Daha önce biz Burçak Evren ile bu konuda bir kitap da yaptık. O sırada bu filmin yönetmeni Yüksel Ünsal’ın yaşadığını öğrenmiştim ve onunla bazı çekimler yapmıştık ve onları burada da kullandık.

Çok önemli bir hikâye, 1951 yılında ilk uzun metrajlı çizgi filmimiz ve aynı zamanda ilk renkli filmimiz yapılıyor. O dönemde ülkede animasyonun ne olduğu bilinmiyor düşünün.

***

Doğru sanılan yanlışlar

Gölgenin Seyri belgeselinde yer alan sinema tarihimize dair az bilinen yanlışlar şöyle:

•YANLIŞ: İlk film gösterimi İstanbul’da Sponeck Salonu’nda yapıldı.

DOĞRUSU: İzmir’de Apollon Salonu’nda gerçekleşti.

•YANLIŞ: İlk renkli filmimiz Halıcı Kız’dır.

DOĞRUSU: İlk renkli filmimiz aynı zamanda ilk animasyon filmi de olan ‘Evvel Zaman İçinde’dir.

•YANLIŞ: İlk vizyona giren filmlerimiz ‘Pençe’ ve ‘Casus’tur.

DOĞRUSU: Bu aslında sanıldığı gibi tek bir film değildir. ‘Casus’ ve ‘Pençe’ adlı iki ayrı sinema filmidir ve ilk gösterilen film de muhtemelen Bican Efendi filmlerinden biridir.

•YANLIŞ: İlk Müslüman kadın oyuncumuz Afife Jale’dir.

DOĞRUSU: Afife Jale’den önce de kadın oyuncularımız vardır.