Görüntü karanlıktan açılır, şapırtılarla yemek öğüten bir ağız görünür. Kamera ağır bir devinimle geriye doğru çekilmeye başlar; üst dudağın üstündeki badem bıyık kadraja girer. Kamera geriye çekilirken gümüş yüzüklü bir sağ elin sıkıca tuttuğu goralı sandvicin ağızla buluşmasını görürüz. Kamera devinimi kadrajdaki görüntünün içeriğini değiştirir ama ses düzeyinde değişiklik yoktur; sadece o çirkin şapırtı... Badem bıyıklı adam doğruca kameraya bakarak sandviçten iştahlı bir ısırık alır. Artık adamla aramızdan genciyle yaşlısıyla birçok insan geçmektedir, adam gözlerini kırpmadan kameraya bakmaya devam eder. Kamera hareketini sürdürür, ekranın sağından bir heykel görüntüye girer: Kitap okuyan bir kadın heykeli (kadının okuduğu kitabın üstünde İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi yazıyor ama onu görmeyeceğiz; bu heykelin ne ve nerede olduğunu bilenler bilecek, bilmeyenler için yapabileceğimiz bir şey yok.) Geriye doğru devinim sürer; gizlemeye gerek görmediği bir şiddetle kameraya bakarak sandvicini yiyen adam ve kitabını okuyan incecik boyunlu bronz kadının yaya trafiği işlek bir caddede olduğunu anlarız. Heykelin dibinde, büyütülerek çerçevelenmiş, biri kadın biri erkek iki genç insanın vesikalık fotoğrafı görünür. Kadının fotoğrafının alt kısmında Nuriye, erkeğinkinde Semih yazmaktadır. Kamera durur, görüntüyü polisler doldurur. Şapırtılar eşliğinde coplarıyla çerçeveleri kıran polislerin arasından badem bıyıklı adamın bakışlarıyla karşılaşırız. Sandvicinden koca bir lokma ısırır. Ekran kararır. Şapırtılar yankılanarak yükselir ve aniden kesilir.”

Bu kısa film senaryosunun devamında, kendi darbe hukukunu yaratmış bir iktidarın ekmeğinden ettiği iki kişinin ölüm orucuna karşı tam da bir muktedir tepkisi olarak yamyamca tıkınan badem bıyıklıyı daha iyi tanıyor, özellikle de fazladan para kazanmak için yaptığı işi görüyoruz: Şeytan taşlama taşı satmak!

Mekke’nin ticari gücünü korumak amacıyla İslam’ın beş şartından biri kılınan hac etkinliği sırasında hacı adaylarının üç gün üst üste şeytanı taşlaması gerekiyor. İyi ama, hac turizminin çölün ortasında modern bir kente dönüştürdüğü Mekke’de taşı nereden bulacaksınız? Söylendiğine göre hacılar şeytan taşlamaya giderken Müzdelife denilen yerde taş topluyor veya kaya oluşumlarını parçalayıp şeytana atılacak boyutta taşlar elde edebiliyormuş. Hatta bunu çıplak elle yapmak imkânsız olduğundan yanlarında kesici-delici aletler taşıyan hacılar da oluyormuş. Anlayacağınız, zor iş...

Azeri haber sitesi ANS Press 2015’te konuyla ilgili şöyle bir haber yapmıştı: “Hacc ziyaretine geden Müselmanlar üç gün üst üste şeytana daş atmağa gedirler. Her gün şeytana yeddi daş atılır. Evvelce böyük Şeytana, sonra kiçik Şeytana ve en sonda orta Şeytana daş atılır. Çohlarını düşündüren ‘Şeytana adılan bu daşlar hara yığılır?’ sualinin cavabı çoh asandır. Atılan daşlar şekilde göründüyü kimi, aşağıdaki deliye düşür. Bu daşlar sonra orada gurulan avtomat kurgu (otomatik makine) sayesinde yeniden 7 daşdan ibaret pakete yığılır.” Bu paketlerin her yıl kaç hacı tarafından kaçar tane satın alındığını hesaplayan ANS Press’in ulaştığı sonuç şu: “Belelikle, Saudiyye Arabistanının tekce (sadece) şeytana atılan daşdan gazandığı 135 milyon dollar edir.”

Eğer ANS Press’in verdiği bilgiler doğruysa -rahatsız edici bir konu olduğu için Türkiye’deki bazı İslamcı siteler bu haberlerin uydurma olduğunu söylüyor- şeytanın dahi aklına gelmeyecek şekilde şeytandan para kazanabilen bir pazar ortamı söz konusu demektir.

İşte hakları için bedenlerinden, hayatlarından vazgeçen insanların karşısında tıkınan dini bütün badem bıyıklının inşaat işleri için sık sık gittiği Arap Yarımadası’nda özellikle hac zamanı yaptığı iş bu: Türkiye’den inşaat malzemeleriyle getirttiği taşları yedişer yedişer poşetlere koyup o sıcakta taş toplamakla uğraşamayacak hacılara ‘ehven’ bir fiyata satmak...

Üçüncü ve son sahne ‘Şeytanın Rüyası’ başlığını taşıyor. Artık şeytanın insanları taşlamasını gerektirecek düzeyde şaşırtıcı karakter değişimlerinin yaşandığı günlerde bunun nasıl bir rüya olduğunu tahmin edebilirsiniz: Şeytan, polis korumasında halkın ciğerini yiyenlere taş satmak için saray kapılarını aşındırıyor. Badem bıyıklı saray efradı şeytanı asla geri çevirmiyor, çünkü sarayın tüm odaları taşla dolu olmasına rağmen, halkı taşlamak için hep daha fazlası gerekiyor. Şeytan uykusunda ağzını şapırdatıyor, ekran kararıyor.