Hüseyin Gültekin’in bir oğlu oldu. Hüseyin Gültekin 28 yaşındaydı; 28 Ekim günü Ermenek’te bir madende 28 yaşına takıldı kaldı. Oğlunun yaşayacak çok yılı var, ama babasının öldüğü gün doğdu, bu yüzden hiç doğum günü kutlayamayacak.

Annesi bebeye ninni söyler mi? 19. yüzyılı aşamamış toprakların maden kentlerinde, babasız evlerde hangi ninniler söylenir ki?.. Babamın Sefertası mı?

“Babam 30 yıl yeraltında çalıştı / Her gün sefertasıyla evden çıkardı / Kayalara ve kömür vagonlarına çarpmaktan yamuk yumuk bir sefertası... / Kimseye muhtaç olmadan ekmeğini kazanmaktan gurur duyardı / Cesaret ve kömür tozuyla kararmış bir yüz: Bizi seven adamın işaretleri bunlardı / Bir kış günü tüm sirenler çalmaya başladı; sekiz işçi dağın altında hapsolmuştu / Metan gazı öyle bir patladı ki, sesini duymayan kalmadı / Onları gün ışığına çıkardılar, ama sefertası yoktu / Ben onun babamla birlikte, gökyüzünde olduğunu biliyorum / Sefertasını da almış yanına, cebinde kömür tozları, babam artık Tanrı için çalışıyor / Ücreti de, sırtında beliren melek kanatları / Tanrı’nın iyi adamlara ihtiyacı olduğu için babam orada çalışıyor / Sefertasıyla geçiyor şimdi cennetin kapısından...” (Ralph Stanley II, Daddy’s Dinner Bucket)

Ama hiç doğum günü kutlayamayacak bebe bu ninniyle büyürse, onun bebesi de benzer ninnilerle büyümez mi? “Blueridge Dağı’nın eteğinde doğdum / bir madencinin oğluydum / Babam çalıştı hayatı boyunca / Blueridge Dağı’nda... / 13’e basınca verdiler elime bir kazma / Gönderdiler şeytanın dokuz numaralı maden damarına / Dediler ki ‘Derin kaz evlat, çıkar şeytanın kanını! / Daha derin kaz ki, gökyüzü kaybolsun üstünden / Gece de göresin şeytanın kanını / Ciğerlerinde kömür tozuyla uyurken!’ / Dün gece cennetin kapısındaydım rüyamda / Aziz Peter’i gördüm, ama dedi ki ‘Adın yok defterde!’ / Bir gümüş kürekle kazma verdi bana, / ‘Seni doğruca aşağıya gönderiyorum, bir daha ışık yok sana!’ / O da dedi: ‘Derin kaz evlat, çıkar şeytanın kanını! / Daha derin kaz ki, gökyüzü kaybolsun üstünden / Gece de göresin şeytanın kanını / Ciğerlerinde kömür tozuyla uyurken!’ / Öldüğümde beni güneşsiz bir yere gömmeyin / Aşın dağı, cesedimi güneşli yana geçirin / Sonra dua edin de, bu zavallının ruhu / Kanatlansın tanrının sonsuz ışığına doğru...” (Gray, Dig the Devil’s Blood)

Hüseyin Gültekin’in oğlu oldu. O bunu bilmeyecek, ama oğul babasının nasıl öldüğünü bilecek; babasının sefertasının göğe falan çıkmadığını, yeryüzünün kara labirentlerinde kaldığını bilerek büyüyecek. Belki böylece ‘fıtrat’, ‘kaza’ gibi sözcüklerin ne büyük katliam yalanlarında kullanıldığını öğrenecek; işçilerin cenneti ve cehennemi bu dünyada kendi elleriyle kurup yıkabileceğini, sonra tekrar kurabileceğini de bilecek. Belki bu sayede beşikler artık şeytan damarlarında sallanmayacak; Hüseyin Gültekin’in bebeği kendi bebelerine bambaşka ninniler, güneşli şarkılar söyleyecek.

1908’in Eylül ayı; Batı Virginia’da Welch Madencilik Şirketi’nin kömür madeni. Daha büyük göstermesine rağmen sadece 13 yaşında olan bu ‘madenci’ günde 10 saat çalışıyor...