‘Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan yollardan daha fazla yol yaptık’

‘90 yılda yapılandan daha fazla konut yaptık’

‘Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadeleye geldik’

‘Demir ağlarla örmüşler. Neyi ördünüz, biz ördük biz!’


Bu cümleleri RTE’nin ağzından bin kere duymuşunuzdur. Her cümlede Cumhuriyet tarihinin bütün hükümetlerinin aşağılanması var. Aşağılanalar arasında Atatürk’ten Demirel’e, İnönü’den Menderes’e, Ecevit’ten Özal’a kadar bütün liderler var.

Ama aynı Erdoğan, Menderes’e yapılan haksızlıklarla da kendini özdeşleştirir. Emrindeki kamu kuruluşlarını Özal’ın bir suikasta kurban gittiği algısını yaratacak şekilde çalıştırarak, kendinin de suikasta uğrayacağı algısını yaymaya çalışır. Burada aklınca kurnaz bir mantık örgüsü vardır: Bir taraftan ‘Cumhuriyet tarihi’ diyerek kendinden önceki bütün liderleri şeytanlaştırır, diğer yandan bu liderlerin mağduriyetlerini sömürür.

Şeytanlaştırdığı bütün liderleri ‘90 yıllık Cumhuriyet tarihi’ diyerek CHP’ye mal ederken, Menderes’i asan veya Özal’a suikast düzenleyen gücü ‘ordu-devlet-CHP’ olarak gösterir.

Bu mantık örgüsünde baskıcı ve sansürcü Menderes CHP’li, asılarak mağdur edilen Menderes AKP’lidir. Yolsuzluklara bulaşmış Özal CHP’li, suikasta kurban giden Özal AKP’lidir. 28 Şubat’a direnmeyen ve devletle işbirliği yapan Erbakan CHP’li, dindar ve mağdur Erbakan AKP’lidir.

Erdoğan basit ve kaba görünen bu kurnazlığını emrindeki propaganda gücüyle halka yutturdu. Şeytanlaştırdığı Cumhuriyet tarihinin bütün kötülüklerini CHP’nin sırtına yüklerken, Cumhuriyet tarihinin bütün mağduriyetlerini kendi hanesine yazdı.

Cemaat
Erdoğan 2002 yılında iktidara geldiğinde yanında belediyeden getirdiği birkaç düşük profilli memur dışında kimse yoktu. Koca devleti yönetmenin hiç kolay olmadığını biliyordu. Bu durum karşısında 1980’den bu yana devlete yerleştirilmiş Cemaat kadrolarıyla işbirliği yapmaya karar verdi.

Planı gayet basitti: Belediyeden getirdiği adamlarıyla devleti soyarken, cemaat kadroları muhasebeyi tutacaktı. Bu sırada ‘aman hocam, canım hocam!’ diyerek cemaatin gönlünü hoş tutacak, ‘din-iman’ diyerek de kurduğu vurgun düzenini perdeleyecekti. Bu sırada devletin makro projelerine gücü yetmeyen ‘paravan şirketlerini’ ayakları üstünde duruncaya kadar TÜSİAD şirketleriyle ortak edecekti.

Erdoğan’ın kurduğu düzen karşısında ilk olarak ‘ordu’ rahatsız oldu. Kendisine karşı koyabileceğini düşündüğü tek güç olan orduyu saf dışı bırakmak için ‘büyük abisiyle’ plan yaptı. Büyük abisiyle hazırladığı Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk tezgâhlarını ‘altın çocuklara’ uygulattı. Böylece orduyu önemli ölçüde devre dışı bıraktı.

Bu arada paravan şirketleri yeterince güçlendi ve TÜSİAD şirketlerine ihtiyacı kalmadı. Hemen TÜSİAD’ın biletini kesti. Kendisine Ortadoğu’da zengin dostlar buldu. Bu dostlarının kara parasını aklayıp, tatlı para kazanmaya başladı. Dostlarının kara parasını aklarken ‘dünya lideri’ propagandası başladı. ‘Açılım-süreç’ diyerek Kürtleri 4 seçim boyunca kandırdı. Dünya lideriyim havasında gezerken ‘büyük abinin ortadoğudaki kız kardeşi İsrail’e’ sarkıntılık etmeye kalkınca da ‘büyük abiyle’ arası açıldı.

2013 yılına gelindiğinde Erdoğan’ın ihanetten rüşvete, kabarık bir suç dosyası oluştu. 2002 yılında iktidara geldiğinde yanında olan müttefiklerinden (Cemaat, Kürtler, ABD, TÜSİAD) kimse yanında kalmadı.

Aldatılan eski dostlar çok öfkeliydi. Erdoğan en sağlam darbeyi en eski ve en sadık dostundan yedi. ‘Altın çocuklar’ Erdoğan’ı haram yerken suçüstü yakaladı ve teşhir etti.

Korku ve paniğe kapılan Erdoğan eski ve kurnaz planını tekrar uygulamaya koydu. Bu defa altın çocuklar şeytanlaştırılacaktı. Eski dostlarına ‘paralel, haşhaşi’ demeye başladı. ‘Milli orduya kumpas kurdular’, ‘hepinizi dinlediler’, ‘seks kasetleri çektiler’ diyerek bütün suçu ‘altın çocukların’ üzerine atmayı denedi. ‘Darbe-şantaj-montaj’ diyerek kabarık suç dosyasının hesabından kurtulmaya çalıştı.

Erdoğan’ın eski kurnaz planı bu sefer tutmayacak gibi görünüyor. Kendisi de bunun farkında. Korku ve panik içinde bekliyor. Üç kuruş ekmek parası için emekçiler iş cinayetlerinde hayatını kaybederlerken, milyarlık Kaçak Saray’ında uzun süre keyif çatamayacağını anladı. Kaçınılmaz son yaklaşıyor.