Türk Radyasyon Onkoloji Derneği Başkanı, Prof. Dr. Özyiğit, SGK’nin bazı ilaçları reçete etme yetkilerini ellerinden aldıklarını kaydederek, “SGK’nın almış olduğu bu kararlar neticesinde radyoterapi sırasında gözlediğimiz bazı yan etkileri yönetemez hale geldik” dedi. Dernek Başkanı Yardımcısı Prof. Dr. Selek ise çocukluk çağı tümörlerinde önemli bir tedavi olan proton tedavisinin Türkiye’de bulunmamasını ‘büyük eksiklik’ olarak nitelendirdi.

SGK'nin kararları nedeniyle yan etkileri yönetemiyoruz

Dilara ŞİMŞEK

Türk Radyasyon Onkolojisi Derneği tarafından düzenlenen Ulusal Radyasyon Onkoloji Kongresi 26-30 Kasım tarihleri arasında Antalya Belek’te gerçekleştirildi. Düzenlenen basın toplantısında konuşanDernek Başkanı Prof. Dr. Gökhan Özyiğit, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), radyasyon onkologlarını yok saymaya başladığını kaydetti. “SGK bazı ilaçları reçete etme yetkimizi elimizden aldı” diyen diyen Prof. Dr. Özyiğit, şöyle konuştu:

“SGK’nin almış olduğu bu kararlar neticesinde radyoterapi sırasında gözlediğimiz bazı yan etkileri yönetemez hale geldik. Dahası, radyoterapi sırasında gelişebilen bu yan etkilerden bazılarına zamanında müdahale edemediğimiz zaman, hastalarımızın ölümü ile sonuçlanabilir. Bu bilimsel ve hukuki temeli olmayan karar sonrası daha önce yazabildiğimiz ilaçları reçetelendirebilmek için hastalarımızı başka uzmanlık dallarına yönlendirme durumunda kalıyoruz. Sonuçta bu randevular hemen alınamıyor ve ilaçlar reçete edilene kadar geçen süre içinde de hastalarımız hem acı çekiyor, hem de tedavileri aksıyor. Danıştay’da açmış olduğumuz yürütmeyi durdurma ve iptal davalarımız sürüyor.”

Prof. Dr. Gökhan ÖzyiğitDünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) son verilerine göre 2020 yılında yaklaşık 10 milyon insanın kanser nedeniyle hayatını kaybettiğini açıkladı. Kanser ölümlerinin çoğunun gelişmemiş ülkelerde olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Özyiğit, “Parasızlık nedeniyle tedavi olabilecek milyonlarca kanser hastası hayatını kaybediyor” dedi ve ekledi: “Aşılarla rahatlıkla önlenebilen hepatit ve insan papilloma virüsü gibi viralenfeksiyonlara bağlı kanserler, orta ve düşük gelirli ülkelerdeki kanserlerin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturuyor. Geç tanı ve yetersiz tedaviler sonucunda kanser ölümlerinin yüzde 70’i orta ve düşük gelirli ülkelerde görülüyor.”

PROTON TERAPİ MERKEZİ HÂLÂ YOK!

Dernek Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Uğur Selek, çocukluk çağı tümörlerinde önemli bir tedavi olan proton tedavisinin Türkiye’de bulunmamasını ‘büyük eksiklik’ olarak nitelendirdi: “Bu tedaviye ihtiyaç duyan önemli sayıda hastamız, maliyeti çok yüksek olan tedavi için yurt dışında ya kendi ya devlet imkânları ile ciddi miktarda harcamada bulunuyor. ABD’de proton tedavisinin maliyeti 150 bin dolar iken, Avrupa’da 33 bin avro. Ülkemizde belli sayıda proton merkezi kurulmasının gerektiğine inanıyoruz, donanımlı insan kaynağımız ile bu süreci hızlandırmak için elimizden geleni yapmaya hazırız.”


PROTON TEDAVİSİ NEDİR?

Prof. Dr. Selek, proton tedavisinin önemini şu sözlerle açıklıyor:

“Proton tedavisi ile özellikle çocukluk çağı tümörlerinde yalnızca tümörlü bölgeleri ışınlayabilmek, geride kalan henüz tam gelişmemiş hassas sağlıklı organ ve dokuları koruyabilmek, kanseri tedavi edilen çocukların sonraki yaşamlarında uzun dönem yan etkilerden sakınmış normal bir hayat sürebilmelerine ve ikincil kanserlerden korunmalarına yardımcı oluyor.”

sgk-nin-kararlari-nedeniyle-yan-etkileri-yonetemiyoruz-948966-1.

PANDEMİ SÜRECİNDE KANSER TEDAVİLERİ

Ulusal Radyason Onkolojisi Kongresi Başkanı Prof. Dr. Yavuz Anacak Covid-19 boyunca kanser hastalarının yaşadığı sorunları şöyle sıraladı:

► 65 yaş üzeri kişilere getirilen sürekli sokağa çıkma yasağı: Kanser hastalarının önemli bir kısmını 65 yaş üzerindekiler oluşturmaktadır. Bu yaş grubunun sokağa çıkma yasağına tabi olması bu kişilerin sağlık hizmetine erişiminde aksamalara neden olmuştur. TROD, hastaların radyoterapi merkezlerine sorunsuz ulaşımını sağlamak için tedavi bilgilendirme formu hazırlayarak hastalara ulaştırılmasını sağlamıştır.

► COVID-19 algısının kanser kaygısının önüne geçmesi: COVID-19 hastalığı algı olarak diğer tüm sağlık sorunlarının önüne geçmiştir. Kanser tanısı olan hastaların bir kısmında da COVID-19 kaygısı nedeniyle onkoloji merkezlerine gitmeme, tedaviyi reddetme gibi davranışlar gözlenmiştir. TROD bu konuda sık sık kanser hastalarının bilgilendirici doküman, video ve sosyal medya duyuruları yayınlayarak kanser şüphesi veya tanısı olan hastaların tanı ve tedaviyi geciktirmemeleri konusunda uyarmıştır.

► Şehirlerarası seyahat kısıtlaması: Şehirlerarası seyahat kısıtlaması neticesinde küçük şehirlerden büyük metropollerdeki donanımlı merkezlere hasta akışı neredeyse tamamen durmuştur. Hastalar bulundukları şehirdeki onkoloji merkezlerinde tedaviye başlamış veya metropollere ulaşım yasağının kalkmasını beklemeyi tercih etmişlerdir, bu da tedavide gecikmelere neden olmuştur.

► Onkoloji merkezlerinde çalışan personelin COVID-19 kliniklerinde görevlendirilmesi: Pandemi hastanelerinde görev yapan radyasyon onkolojisi personeli COVID-19 kliniklerinde geçici olarak görevlendirilmiştir. Bu personelin bir kısmı karantina koşullarına tabi tutulmasına rağmen, bir kısmı da radyoterapi merkezinde görev yapmaya devam etmiştir (nöbet sonrası çalışma). Bunun sonucunda hem radyoterapi merkezlerinin işgücü kapasitesinde azalma olmuş, hem de bu personelden kanser hastalarına bulaş riski ortaya çıkmıştır. TROD bu konuda Sağlık Bakanlığı ile üst düzeyde görüşmüş ve bunun sonucunda Sağlık Bakanlığı onkoloji kliniklerindeki personelin COVID kliniklerinde görevlendirilmemesi yönünde tavsiye kararı almıştır. Ancak sahada bu karar genel olarak uygulanmamıştır.

AŞILAMAYLA RAHİM AĞZI KANSERİ TARİH OLUYOR

Ulusal Radyasyon Onkolojisi Kongre Bilimsel SekreteriProf. Dr. Zeynep Özsaran, rahim ağzı kanserini önleyen HPV aşısının henüz ödeme kapsamına alınmadığını hatırlattı. Ulusal aşılama programıyla rahim ağzı kanserinin Avustralya’da tarih olduğunu belirten Özsaran, şöyle konuştu: “Avustralya’da aşılama ile ilgili yeni bir modelleme yapılmış olup araştırmacılar 20 yıl içerisinde rahim ağzı kanserinin bir kamu sağlığı sorunu olmaktan çıkarılacağını açıklamışlardır. Ve aşılama tarama programları bu şekilde devam ederse Avustralya rahim ağzı kanserinin bitiren ilk ülke olacaktır. Bu modellemede 2007 yılında cinsel aktivite başlamadan önceki dönemde 12-13 yaş kız çocuklarına ve daha sonra 2013 yılında erkek çocuklarına olmak üzere ücretsiz HPV aşılama programına başlamışlardır, 2015 yılında yapılan değerlendirmede 18-24 yaş arasındaki kadınlarda HPV görülme oranının %22.7’den %1.1’e düştüğü görülmüştür.

Benzer şekilde Yeni Zelenda, Avrupa, İngiltere, ABD ve Kanada da olmak üzere toplam 27 ülkede ödeme kapsamına alınmış ve özellikle 12-13 yaş kız çocuklarına ücretsiz okul aşılaması veya lokal sağlık organizasyonları aracılığı ile aşılama programları başlatılmıştır. Dünya Sağlık Örgütünün önerileri; primer hedef 9-10 yaş ile 13 yaş arası kız çocuklarıdır. Aşı 3 doz halinde 0.,2., 6. aylarda yapılmalıdır.”