Çalışma Bakanı her ay artan bir biçimde ek istihdam verileri açıklayabiliyorsa bu veriler SGK ve İŞKUR’un elinde mevcut olmalı. O halde neden bu veriler ayrıntılarıyla açıklanmıyor?

SGK ve İŞKUR  neyi saklıyor?

Envaiçeşit teşvikler içeren ve “tarihin en büyük istihdam seferberliği“ olarak adlandırılan “seferberlik” sürüyor. 1 Şubat-31 Aralık 2017 arasında geçerli olacak istihdam seferberliğinde her bir artı istihdam için işverenlerin vergi ve sigorta prim ödemelerinin tümü (773 TL) İşsizlik Sigortası Fonu’ndan (işçinin cebinden) karşılanıyor. Diğer istihdam teşvikleriyle birlikte 2017 yılında 2 milyon artı istihdam hedefleniyor. “Seferberlik” sürüyor ancak rivayet muhtelif!

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı şimdiden müjdeyi verdi ve dört ayda 1 milyon yeni istihdam sağlandığını iddia etti. Ancak henüz bu artışı teyit eden ayrıntılı istatistiki veriler elimizde yok. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) tarafından yayımlanan aylık sigortalı istihdam verileri bakanı doğrulamıyor. DİSK-AR tarafından Aralık 2016, Ocak ve Şubat 2017 sigortalı verileri üzerinden yapılan hesaplamaya göre Aralık 2016-Şubat 2017 döneminde sigortalı istihdam 257 bin kişi geriledi. Eğer mart ve nisan aylarında bir mucize yaşanmadıysa bir milyon yeni istihdam nereden kaynaklanıyor?

Sansürleniyor mu?
Dahası Ocak ve Şubat 2017 dönemine ait sigortalı verileri SGK resmi web sitesinde kısa bir süre yer aldıktan sonra kaldırıldı. Ocak ve Şubat 2017 verilerine ulaşmak istediğinizde “error” uyarısı ile karşılaşıyorsunuz. Devasa bütçeli bir kurum neden web sitesine koyduğu bir veriyi hiçbir açıklama yapmadan kaldırır? Bu bir teknik arıza mı, yoksa bilerek yapılan bir uygulama mı? SGK böyle bir teknik arızayı haflalardır nasıl çözemez? Teknik arıza değilse nedir? Yoksa SGK Ocak ve Şubat verileri istenildiği gibi çıkmadığı için sansürleniyor mu?

Benzer bir durum Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) istatistik verileri için de geçerli. İŞKUR, 2017 Ocak İstatistik Bülteni’nden bu yana yeni istatistik yayımlamadı. 14 Mart 2017 tarihinde yayımlanacağı ilan edilen istatistik bülteni yayımlanmadı. Nisan ve mayıs aylarında yayımlanması gereken istatistik bültenleri de ortada yok. Oysa istihdam seferberliğine ilişkin verilerin en net izlenebileceği yerler SGK ve İŞKUR verileri. Bu veriler TÜİK İşgücü verilerinden farklı olarak ankete değil, kayıtlara dayanıyor.

Bir an önce açıklanmalı
Ortada bir tuhaflık olduğu kesin. Resmi istatistik takviminde ilan edildiği halde İŞKUR ve SGK verileri neden açıklanmıyor veya saklanıyor? Çalışma Bakanı her ay artan bir biçimde ek istihdam verileri açıklayabiliyorsa bu veriler SGK ve İŞKUR’un elinde mevcut olmalı. O halde neden bu veriler ayrıntılarıyla açıklanmıyor? Şeffaflıktan neden kaçınılıyor? Neden sözlü olarak açıklanan bilgiler resmi ve detaylı verilerle teyit edilmiyor?
İstihdam seferberliğinin yapay sonuçlar mı doğurduğu, gerçekten istihdam artışı yaratıp yaratmadığı konusunda kuvvetli şüpheler var. Sözü edilen istihdam artışı işbaşı eğitim, toplum yararına çalışma, çırak çalıştırma teşviki ve evde engelli bakım hizmeti gibi programlardan mı kaynaklanıyor yoksa özel sektörde iş sözleşmesine dayalı yeni istihdam artışı sağlandı mı? Bu soruların yanıtı bilinmiyor.
SGK ve İŞKUR bir an önce istihdama ilişkin verileri düzenli ve ayrıntılı olarak yayımlamalıdır. Eğer gerçekten istihdam artışı varsa ve işsizlik geriliyorsa şapka çıkaralım. Değilse de bu illüzyon bitsin artık!

***

ILO’ya kayyum atanamaz

Hükümet, kendi sözünden çıkmayacak Memur-Sen’i bir nevi ILO kayyumu tayin ederek ILO’da bu yıl gündeme gelmesi beklenen yoğun eleştirilerden kurtulmak istedi, ancak mızrak çuvala sığacak gibi değil

sgk-ve-iskur-neyi-sakliyor-286659-1.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, 106. Uluslararası Çalışma Konferansı için Türkiye işçi delegesi olarak Memur-Sen’i saptadığını işçi ve işveren konfederasyonlarına bildirdi. Böylece Türk-İş’in 65 yıllık temsiliyeti sona ermiş oldu. Hükümet bir oldubittiyle ve ILO Anayasası’nı çiğneyerek Memur-Sen’i ILO delegesi olarak saptadı. Oysa hükümetin ILO’ya katılacak işçi delegesini diğer işçi örgütleriyle anlaşarak, uzlaşmayla belirlemesi gerekiyor.

Memur-Sen’in en fazla üyeye sahip olması ona otomatik olarak temsil olanağı sağlamaz. Geçmişte bu konuda yaşanan ihtilaflar üzerine Uluslararası Adalet Divanı verdiği kararda, “Anayasa’da tek bir örgütün temsili düşüncesi yoktur, işçilerin temsili düşüncesi vardır” sonucuna vardı. Divana göre sendika çokluğu rejimlerinde en çok temsil gücüne sahip sendika en çok üyesi olan örgüt değil, işçi sınıfının çoğunluğunu temsil eden örgüttür. Divan’ın bu yaklaşımı birden çok sendikal örgütün bulunduğu ülkelerde temsil sorununun uzlaşmayla ve en geniş temsiliyet ilkesiyle çözülmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Meşruiyet sorunu
Memur-Sen’in Uluslararası Çalışma Konferansı’nda işçi delegesi olarak atanması hem nicelik hem de nitelik açısından meşru değildir. Önce nicelik açısından bakalım. Memur-Sen sayısal olarak işçilerin/çalışanların çoğunluğunu temsil etmiyor. Türk-İş, DİSK, KESK ve Türkiye Kamu-Sen bu atamaya karşıdır. Memur-Sen’in üye sayısı 956 bin iken, Memur-Sen’in delege atanmasına karşı çıkanların üye sayısı en az 1 milyon 670 bindir. Bu nicelik açısından ciddi bir meşruiyet sorunu yaratmaktadır. Geçmişte Türk-İş’in ILO delegeliği konusunda böylesine net bir karşı blok oluşmamıştı. Öte yandan Memur-Sen, işçi ve memur konfederasyonlarının toplam üye sayısının yüzde 30’undan azını temsil ediyor.

Kuşkusuz sorun sadece nicelik değil. Türkiye’de memurların toplam istihdam içindeki payı yüzde 12 civarındadır. Dolayısıyla memur sendikaları çalışma hayatının sınırlı bir bölümünü temsil etmekte, özel sektörde ise temsilleri söz konusu değil. Oysa Türkiye’de çalışma ilişkilerinin en sorunlu kısmı özel sektördedir. ILO’da çalışanları temsil edecek örgütün sadece üye sayısı değil, sektörel yaygınlığı da önemlidir.

Öte yandan Memur-Sen 98 sayılı ILO sözleşmesi açısından bağımsız bir sendikal örgüt olarak da nitelendirilemez. Nitekim bu yüzden Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) Memur-Sen’in üyelik başvurusunu reddetmiştir. Hükümetin Memur-Sen’i ILO delegesi olarak ataması sadece ülkemizdeki diğer konfederasyonlara meydan okumak değil, ITUC’u da hiçe saymak anlamına geliyor. Oysa işçi delegeleri ILO’da ITUC ile birlikte çalışır. Bu aşamada yapılması gereken ILO Konferansı’nı boykot etmek değil, Memur-Sen’in delegeliğine itiraz etmek ve çalışma hayatının sorunlarını ILO Konferansı sırasında dile getirmek olmalı.

Tarihi hata
Hükümet, Memur-Sen’i ILO delegesi atayarak tarihi bir hataya imza attı ve Türkiye-ILO ilişkileri tarihinde en büyük krizlerden birini başlattı. Hükümet, kendi sözünden çıkmayacak Memur-Sen’i bir nevi ILO kayyumu tayin ederek ILO’da bu yıl gündeme gelmesi beklenen yoğun eleştirilerden kurtulmak istedi, ancak mızrak çuvala sığacak gibi değil. Birilerinin Çalışma Bakanlığı’nı uyarmasında yarar var: ILO’ya kayyum atanamaz ve bu iş ters teper.