Farklı ülkelerde bambaşka şeyler yaşayıp göçen insanların kalplerinin sesini dinlediklerinde ‘biz’ olabildiklerini ve başarabilme öykülerini anlatıyor Isabel Allende. Etrafımızdaki kışı kaybedip kalbimizin içindeki yenilmez yazı bulabilelim ve ‘biz’ olabilelim diye

Sıcacık bir kış polisiyesi

DENİZ BURAK BAYRAK

“öyle şeyler gördük ki
unutmam artık
unutmayalım artık.

Turgut Uyar

İnsanoğlu hep yaz mevsimini bekler; bütçeler hazırlanır, alışverişler yapılır, tatil için planlamalar başlar. Yaz mutlu eder insanları. Ama kış, mevsimler arasında üvey evlattır. Bundan dolayı yüzü serttir, soğuktur, acımasızdır. Çevirisi İnci Kut emeği olan Isabel Allendenin Kış Ortasında romanı da soğuk bir kış günü izbe bir oda manzarası ile açılıyor. Beklenmedik kar fırtınası şehri ve kahramanlarımızı geçmişleriyle ve karmakarışık olaylarla karşı karşıya getiriyor.

Tarih: 2015 Aralık. Yer: Brooklyn. Romanın üç ana kahramanı var: Lucia Maraz, Richard Bowmaster ve Evelyn Ortega. Bu üç insanın ortak noktası, farklı ülkelerden gelip Brooklyn’de bir şekilde yaşama tutunmaya çalışmaları. Lucia altmış iki yaşında bir Şilili. Salvador Allende’nin sosyalist iktidarının bir darbe sonucu ortadan kalkmasıyla ülkesinde kalamayıp önce Kanada’ya sonra da Brooklyn’e göçüyor. Richard; son derece düzenli bir hayatı olan, piyano çalan, zaman zaman siyasi denemeler yazan bir akademisyen. Onun göçmenliği aslından babadan geliyor. Babası Joseph Nazilerden kaçan bir Yahudi. Richard Brezilya’da yaşadığı birtakım yaralayıcı olaylardan sonra New York Üniversitesine çalışmaya geliyor. Evelyn için romanın en zor şartlarda yaşamını sürdürmeye çalışan kahramanı denilebilir. Abisi ve kardeşi çeteler tarafından öldürülüp kendisi de tecavüze uğrayınca memleketi Guatemala’yı terk etmek zorunda olduğunu anlıyor. Aracılar yani doğru adlandırırsak insan kaçakçıları tarafından önce Meksika’ya oradan da Birleşik Devletler’e kaçırılıyor ve kendine yeni bir hayat kurmaya çabalıyor.

KALBİNİN YERİNİ HATIRLAMAK

Lucia ve Richard üniversiteden tanışıyorlar. Onları Evelyn ile tanıştıran olaysa bir trafik kazası oluyor. Richard arabasıyla Evelyn’in kullandığı arabaya çarpıyor, ona kartını veriyor. Evelyn’in Richard’ın kapısını çalması ve sicacik-bir-kis-polisiyesi-714204-1.arabanın bagajında bir kadın cesedi olduğunun anlaşılmasıyla ülkelerinden çok uzaklarda olan bu üç göçmen bir araya geliyor ve insanın iyilikle yoğrulduğu bir kez daha okura kanıtlanıyor. Böylece Isabel Allende maharetli kalemi ile soğuk bir kış gününde sıcacık bir polisiyeye dönüştürüveriyor romanını. Polisiyeye biraz da insana kalbinin yerini hatırlatacak bir aşk hikâyesini de katarak.

Isabel Allende ilk romanı Ruhlar Evi’nden bugüne kadar hep ‘insan’ hikâyeleri anlatıyor okuruna. Latin Amerika’nın çalkantılı evrenini tüm dünyaya duyurmaya çabalıyor. Latin Amerika’da serbest seçimle iktidara gelen ilk Marksist devlet başkanı ve aynı zamanda amcası olan Salvador Allende’nin 1973’te darbeci Pinochet tarafından devrilmesi ile mültecilikle tanışan Isabel, yüreğindeki ülke sevgisi ve yurtsuzluk duygusunu eserlerine de yansıtıyor.

GÖÇMENLİK VE BİLİNMEZLİK

Ülkemizin tüm dünyayı da etkileyen koronavirüs salgınından önceki en önemli gündem maddesi ‘göçmen’ sorunuydu. Kapitalist ülkelerin neoliberal ve emperyalist politikaları yüzünden yerinden yurdundan edilen milyonlarca insanın dramına şahitlik ediyoruz yıllardır. Son haftalardaysa Türkiye’de yaşayan milyonlarca göçmen Avrupa’ya geçmeye çalışıyor. Kimi göçmen bunu sınırdan kurşunlanmayı göze alarak kimisi de bindiği botun kendine mezar olacağını kabullenerek yapıyor. Tabii çaresiz insanlardan faydalanmaya çalışan aracıları katmıyorum bile. Isabel Allende’nin bu romanının izleklerinden biri de ülkemizde de yaşadığımız göçmenlik ve insan kaçakçılığı sorunu. Aslında romanın kahramanlarının geçmişlerini, günümüzde sınırlarımızdaki insanların yaşadığı dramdan da kendimize pay çıkararak okumalıyız.

Romanı genel bir bakışla değerlendirdiğimizde; zor şartlar altında, hiç bilinmeyen bir ülkede nasıl hayatta kalınacağının ipuçlarını barındırdığını söyleyebiliriz. Bu temel izleğin yanında küresel ısınma, askeri darbeler, çeteler, insan kaçakçılığı, cinayetler ve yabancı düşmanlığı da romanı okurken kafa yormamız gereken konu başlıkları. Yazar baştan sona dupduru bir üslup kullanıyor. Sanki çatkapı gelip bana televizyonda izlediği bir haberi anlatırcasına doğal olması hem yazar hem de romanla aramda kopmaz bir bağ oluşturdu. Kahramanlar Lucia, Richard ve Evelyn’in birkaç gün içinde yaptıkları ve paylaştıkları onca şeyi yıllardır kendilerine dost diyen insanlar yaşamamışlardır. Farklı ülkelerde bambaşka şeyler yaşayıp göçen insanların kalplerinin sesini dinlediklerinde ‘biz’ olabildiklerini ve başarabilme öykülerini anlatıyor Isabel Allende. Etrafımızdaki kışı kaybedip kalbimizin içindeki yenilmez yazı bulabilelim ve ‘biz’ olabilelim diye.