Sokakta şiddet görmeleri sebebiyle acaba “sıcak ve güvenli” barınaklarda yaşamak hayvanlar için daha mı iyi diye bir an şüpheye düşecek insanlara anlatılması gereken bazı gerçekler var.

“Sıcak ve güvenli barınak olur mu?”
Fotoğraf: AV. İpek Yılmaz

Gizem Karataş

Türkiye’de hayvanlarla ilgili mevzuatta “barınak” yer almıyor. Hayvan hastanesi olarak görev yapması gereken geçici bakımevleri düzenlenmiş. Hayvanları Koruma Kanunu’nun 6'ncı maddesine göre belediyeler, sahipsiz hayvanları aşılayıp kısırlaştırarak yaşam alanlarına geri bırakmakla yükümlü. Ancak 2004 yılından beri kanun yürürlükte olmasına karşılık belediyelerin çoğunluğu bu görevlerini yerine getirmiyor. Hayvanları toplayıp dağ başlarına, otoban kenarlarına, çöplüklere atarak bu hayvanların popülasyonunun artmasına sebep oluyorlar. Bu madde bugüne kadar uygulanmış olsaydı, ne insanların şikâyet ettiği köpek popülasyonu ne de hayvanların yaşam hakkını savunan bizlerin yıllardır düzeltmeye çalıştığı kötü yaşam şartları ortaya çıkacaktı.

Geçen yıl Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bir açıklama yaparak, bu hayvanların yerlerinin sokaklar değil barınaklar olduğunu söyledi, bu yıl Kasım ayında da bu talimatını yineledi. Sözlü talimatın yasadan üstün görülerek belediyelerin hayvanları toplamaya ve bakımevlerinde tutmaya başlamasının ne denli bir hukuk garabeti olduğunu uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. Ancak sokakta şiddet görmeleri sebebiyle acaba bu “sıcak ve güvenli” barınaklarda yaşamak da hayvanlar için daha mı iyi diye bir an şüpheye düşecek insanlara anlatılması gereken bazı gerçekler var.

Elazığ Bakımevi’nin içinde kedilerin birbirini yediği, hayvanların dışkılarının içinde yaşadığı, hastalıktan veya açlıktan öldükleri görüntülerin ortaya çıkması üzerine birçok gönüllü suç duyurusunda bulundu ve bir savcı tarafından yalnızca hukuken yapılması gereken yapılarak, bakımevinde keşif düzenlendi. Bu keşif sonucu toplanan deliller sayesinde bizim karşı karşıya kaldığımız işkencehaneye dönmüş sayısız bakımevinden birinde valilik tarafından yine soruşturma izni verilmese de bu kararın kaldırılması sağlanabildi ve dava açılabildi. Elazığ Bakımevi davası hâlâ devam ediyor; bir önceki duruşmada bir sanık burada hayvanların şahdamarlarının kesilerek öldürüldüğünü itiraf etti. Ancak Elazığ Türkiye’nin gördüğü en kötü bakımevi değil. Sadece içindeki gerçekleri görebildiği bir bakımevi. Çünkü kapalı kapılar ardında yaşanan vahşete ilişkin delil toplamak neredeyse imkânsız. Delil toplayabildiğimiz az örnekteyse kamu görevlilerinin yargılanması için gereken soruşturma izni valiliklerce verilmiyor. Bu korkunç “süzgeci” bir düşünün, kaç tane Elazığ Bakımevi var ve biz kaçının içinde olan katliamın birkaç örneğini bilebiliyoruz?

Örnek gösterilen Konya Bakımevi ise şu anda kanunda olması gerektiği gibi bir bakımevi değil, bir toplama kampı. “Doğal yaşam alanı” adı altında binlerce köpek hapsedilmiş durumda. Köpeklerin hepsinin depresyonda olduğunu anlamak için davranış konusunda uzman veteriner hekim olmaya gerek yok. Kanunda hiçbir emaresi olmayan “doğal yaşam alanı”nın yakınında biraz vakit geçiren bir kişinin dahi kokudan başı ağrıyor ve gözleri yanıyor. Gündüz vakti bile otoban kenarında yüksek bir alana yapılan bu yerde hayvanlar soğuktan titriyor ve hipotermi belirtileri gösteriyor. İstiflenmiş halde tutulan hayvanların çoğunda hastalık belirtisi var, çünkü barınak olarak kullanılmaya çalışılan bakımevleri viral hastalıkların en kolay yayıldığı ve bir giren hayvanın bir daha sağlıklı çıkamadığı yerler. Buranın kanuna aykırı olması bir yana bu durumun ne hayvanlar için ne de bakımevi yönetenleri için sürdürülebilir olması mümkün değil. İstendiği kadar titizlikle davranılsın böyle bir ortamda hayvanların korunabilmesi de mümkün değil, ki titizlikle davranılmadığını geniş bir alanda rahatça köpek öldürebilen personellerin bulunmasından anlamış durumdayız. Bu hafta buradan çıkartılan ve yuvalandırılan birkaç yüz köpek ise kimsenin içini rahatlatmamalı. Çünkü Konya Bakımevi yetkilileri kanundan üstün Cumhurbaşkanı talimatı olduğunu söyleyerek hepsini buraya “istiflemeye” devam edecek. Daha da önemlisi, burası pilot proje olarak belirlendi. Yıllardır barınak gerçeğini bilenlerin 6'ncı maddenin kaldırılmasına karşı çıkması ve bu konuda yaptığı baskılar sebebiyle bu maddeyi kaldıramayan iktidar fiilen hukuku aşmaya yöneldi. Konya gibi bir diğer pilot proje ise İstanbul’da. Beykoz Bakımevi şu an Konya’daki toplama kampının ilk safhalarındaki durumda. Küçük bir alanda köpekler toplanıp bırakılmamaya başlandı ve alan ormana doğru büyütülerek tüm köpeklerin buraya toplanması isteniyor.

Hayvanları Koruma Kanunu’nun 28/A maddesinde evcil hayvana acımasızca ve zalimce muamele veya işkence de evcil hayvanı kasten öldürmek de suç. Ancak bu suçlara öngörülen cezalar o kadar az ki başka bir suç işlememiş olan kimsenin yaptırımla karşı karşıya kalması mümkün olmuyor, çünkü bu kadarlık cezaların İnfaz Kanunu’na göre yatarı yok. Buna rağmen sokaklar hayvanlar için kanunda ve olması gereken haliyle bakımevi olan ancak barınaklara dönüştürülmeye çalışılan bu toplama kamplarından her türlü çok daha güvenli, çünkü hayvanlar sokaklarda tehlikeden kaçabiliyor. Ancak doğal yaşam alanı adı altında veya herhangi bir şekilde barınak kurup hayvanları buraya tıktığınızda içerinin denetlemesi imkânsız. İsterse her yerine kameralar konulduğu söylensin, kör noktalar ve kameranın olmadığı yerlerde neler yaşandığını bilmemiz mümkün değil. Konya’da bulunduğum günün bir gün öncesinde Tarım Orman Bakanlığı tarafından 53 veteriner hekim eşliğinde bölgenin gezildiği ve hayvanların durumunun iyi olduğu açıklandı. Bu bize, vicdana ve adalet duygusuna sahip insanların gözü önünde olmadıkça bu hayvanların korunmasının mümkün olmadığını gösteriyor.

Kanunen yürürlükteki hayvana karşı şiddet ve öldürme eylemlerine öngörülen hapis cezalarının sınırlarının artırılması, mevcut yasada olan sokakta yaşayan hayvanların aşılanıp kısırlaştırılıp yaşam alanına geri bırakılması maddesinin korunması ve uygulanması, hayvan üretiminin tamamen yasaklanması halinde popülasyon sorunu da çözülecek, hayvan soykırımı da yapılmayacak. Bu hayvanları yalnızca sokaklarda gözümüzün önünde koruyabiliriz çünkü iyi, sıcak, güvenli barınak diye bir şey yok; hepsi hayvanların kendini hastalığa, bulaşıcı virüslere, kötü muameleye ve işkenceye karşı koruyamadığı ölüm kampları. Köpekleri sevmek zorunda değiliz, köpekleri insandan daha değerli görmek zorunda da değiliz. Ama öncelikle bugün yasayla tanınmış bir hakkın sözlü talimatla ortadan kaldırılmasına ses çıkarmazsak öznesi olduğumuz haklarda da bu yapılmaya çalışıldığında elimizden hiçbir şey gelmeyeceğini kabul etmeliyiz. Daha önemlisiyse, insan olmakla bu kadar övünüyorsak bu dünyaya gelmeyi de yaşam koşullarını da kendisi seçmeyen, fail olarak damgalayamayacağımız, insanların evcilleştirip kendine muhtaç hale getirdikten sonra sokakları dahi çok gördüğü hayvanlara bu vahşeti reva göremeyiz. Bu yüzden bugün hepimiz bu doğal yaşam alanı adı altındaki toplama kamplarına, hayvanların barınaklara gönderilmesine, bu hukuksuzluğa, bu katliamlara ses çıkarmalıyız. Çünkü sadece yaşamak isteyen hayvanların hiçbir suçu yok ama biz yaptıklarımız yüzünden onlara adalet borçluyuz.