Teşbihte hata olmaz, şiddetin kanser türüdür yoksulluk hem de çok agresiftir. Yoksullukla mücadele etmeyi hedefine koymayan hiçbir politik hareket eşitliği, özgürlüğü ve insani değerleri ne kadar yüceltirse yüceltisin, toplumsal gerçeklikte kapladığı yer hedeflerini ancak hayal olarak, romantizm olarak yaşayacaktır.

Şiddetin kanser türüdür yoksulluk

SALİME TARİHÇİ

Kadını evinden, erkeği pirinden sorarlar.” Bu söz kadının ve erkeğin toplum içindeki yerini işaret etmektedir. Kadın eve sabitlenirken, erkek yolda hem de insani değerlerin temsil edildiği pirlerin yoluna düşen olarak tanımlanmaktadır. Değerler içinde insan ve insanlık yapılanırken bu ayrışma eşitliği değil daha çok ayrışmayı, ve hayat içinde kadına yönelen ayrımcılığı, şiddeti de, yerine, “eve” yerleştirecektir.

Kadını evinden sorarken, evde yaptıkları kadınlığının sınanmasıdır. Kadın için evlenmek, anne olmak, çocuk, yaşlı, engelli bakmak, ev işi yapmak bir görevdir. Bu görevleri yapmak kadının itibarı olacaktır. Ancak kriz, korona, işsizlik derken gelen yoksulluk, erkeğin yolunu da eve düşürmüş, yoksulluk ortamında baş başa bırakmıştır.

Yoksulluk, beslenme, barınma imkânın yokluğu ya da azlığı olarak görünürken, yoksun kalmayı da ifade etmektedir. Sosyal yaşamdan, kültürel olanaklardan ve insan olmayı, insanca yaşamayı sağlayan her kaynaktan da yoksun kalma demektir. Hayat eve sığar sloganı ile salgından korunma yolu gösterilirken, bilgisayar başında film izleyen, son model telefon ile görüntülü konuşan yetişkinler, tabletinde oyun oynayan çocuklar mutlu bir tablo çizmektedir.

Evde kalmanın da kültürel olanaklarla tahammül edilebileceği aslında reklam edilmektedir. Bilgisayar ve telefon var mı, varsa faturalarını ödeyecek gelir var mı sorulmamaktadır. Evde kalırken de kültürel olanaklarla tanışıklık, ve o olanağa ulaşmak için kaynak yoksa o reklamları izlemek yoksul evlerde yaşayana duygusal şiddet uygulamaktır, ezmektir.

Evde işsiz kalan erkek, evde yemek hazırlamak, temizlik yapmak, çocuk, yaşlı bakmakla görevli “personel” kadın ile baş başa kaldığında ve kadının görevini yapabilmesi için gerekli koşulları sağlayamadığında “kriz” evde keskin yaşanmaktadır. Ev içi şiddetin nedenlerinden en güçlüsü olarak yoksulluk bilinmekteydi. Kriz koşullarında ise yıkıcı, yakıcı ağır insani dramların nedeni de olmaktadır. Kadın evde çaresiz, erkek evde yolsuz, kırılgan ve kıran haliyle baş başa kalmaktadır.

Kadın hareketinin çok kullandığı, tüm kadınlar, kadın olmaktan kaynaklı, şiddet mağduru olabilir, saptaması genel kabul gördüğünden, şiddet vakalarında genel olarak “kadın” ve “erkek” rolleri üzerine derin analizler yapılmıştır. Yoksulluk koşulu ise bu analizlerde daha çok “solcu” söylem olarak dikkate alınıp hatta solcu erkeklerin de şiddet uyguladığı örneklerde çoğaltılarak tartışmaların marjinal köşesine zaman zaman yerleşmiştir. Ancak kadına yönelik şiddet ile mücadelede rol almış olan istisnasız her meslek elemanı, yoksulluk ve şiddet bağlantısını bilmektedir. Kadın sığınmaevleri ağırlıklı olarak yoksul kadınların sığınakları olarak faaliyet yürütmektedir. Yoksulluk nedeniyle evdeki şiddete katlanan kadınların varlığını inkâr etmiyoruz, sayısını da bilmiyoruz.

Yoksulluk nedeniyle kısıtlanma ve yoklukla mücadele etmekte çaresiz kalma korona salgınından kaynaklı kendine özgü ekonomik krizin sonuçlarından biridir. Evde kalma, evde işsiz kalma, evde faturaların ödenmemesi, evde çaresizlik… Bu süreçte az da olsa devlet yardımına koşan yani evinden sokağa günü kurtarmak için çaresizliği belgelemeye çalışan kadınların, yemek yapmak için yardım almayı onur sorunu olarak yaşadıkları da kaba gözlemle bile anlaşılabilen bir durumdur. Devlet desteğini sadaka gibi sunan anlayışın da açlık karşısında savunmasız kalan kadını örseleyeceğini, üzeceğini, üzdüğünü biliyoruz.

Kısaca yoksulluk, aile içi, akran ya da gündelik ilişkiler içinde, yatay şiddet olgularında artışı açıklamada geçerli nedenlerden sayılmaktadır. Yoksullar kaygı, korku ve üzüntülerini öfke ve saldırganlığa dönüşen davranış olarak da yaşamaktadır. Hem toplumsal cinsiyet eşitsizliğine uğramaları, hem ev işleri ve çocuk, yaşlı engelli bakımından daha fazla sorumluk yüklenilmesi kadının mutfaktan sorumlu olması, yoksulluğu daha derin hissetmelerine sebep oluyordur, kadın yoksulluğunun da daha göreli olarak yoğun olduğu açıktır. Yemek yapabilmek ya da yapamamak, olmak ya da olmamak, kadın için yoksulluk bu denkliktedir.

Bahar gelir, otlar yeşerir ancak kentte para yok ise bahar da kıştır. Kentte hayat “nakit para” hayatıdır. Para yoksa hiçbir şey yoktur, umut da yoktur. Yoksulluk nedeniyle artan şiddet vakalarını ve kendisi ya da tüm sevdikleri ile özkıyıma (intihar) yönelen insanların varlığını çevremizden duyuyoruz, haberlerde okuyoruz. Teşbihte hata olmaz, şiddetin kanser türüdür yoksulluk hem de çok agresiftir. Yoksullukla mücadele etmeyi hedefine koymayan hiçbir politik hareket eşitliği, özgürlüğü ve insani değerleri ne kadar yüceltirse yüceltisin, toplumsal gerçeklikte kapladığı yer hedeflerini ancak hayal olarak, romantizm olarak yaşayacaktır.

Kızım sana söyleyeyim gelinim sen anla diyerek …