Şiddetin sesi ada tasvirinde
İnci Eviner’in Bir Adanın Sinir Uçları sergisi, şiddet ve tarih gibi katmanlı konuları düşündüren yerleştirmelerden oluşuyor. Eviner “Çelişkilerin hareket hâlinde birbirlerine nasıl dönüştüklerini ortaya koydum” diyor.
Deniz Burak BAYRAK
İnci Eviner, Dirimart Pera’da açtığı yeni sergisinde, iki katmanlı bir yerleştirmeyle onlarca konuyu düşünmeye sevk ediyor izleyenleri; insan psikolojisinin derinliklerine bir ışık yakıyor. “Bir Adanın Sinir Uçları” adını taşıyan sergi, aynı adlı video işle “Atölyenin Yankıları” adlı yerleştirmeden oluşuyor.
Eviner güncel sorunları, düşündüren konu başlıklarını sanatın yeni tekniklerini kullanarak ifade etmeyi yeğleyen, zamanın ruhunu izleyenlere somutlaştırmaya çabalayan bir sanatçı. Akademik kimliğinin de getirdiği birikimin ötesinde dijital sanatın da önemli temsilcilerinden. Sergiye adını veren hareketli görüntü yapıtı, bir ada temsili üzerinden dört bir yanımızı çevreleyen “şiddet”i tema olarak merceğe alıyor. Melih Kıraç, Eren Sağın ve Sırma Öztaş’ın tekrar tekrar izleyip zihnimize kazınan performatif hâlleri, bir ülkenin küçük bir izdüşümünü görünürleştiriyor.
ESİN KAYNAĞI ‘HAYIRSIZADA’
Son günlerde korkunç bir katliam yasasını konuşuyoruz. TBMM Başkanlığı’na sunulan “Hayvanları Koruma Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, ne yazık ki yaşatmayı değil yok etmeyi önceleyen bir içeriğe sahip ve bizlere geçmişte yaşanan “Hayırsızada Sürgünü”nü anımsatıyor. İşte tam da bu noktada; Eviner, Bir Adanın Sinir Uçları’nda, Marmara Denizi’nde bulunan ve 20’nci yüzyılın başında 80.000 köpeğin sürgün edilerek katledildiği bir geçmişle -utançla hatırlanan- Hayırsızada’dan esinlendiğini söylüyor.
Video, dikkatli bir bakışla izlendiğinde birçok ilginç figür ve referans var. Belinin altı olmayan, baltalı bir erkek, kırmızı kravatlı parlamenterler, eğilip bükülmüş camiler, yargıçlar, emekleyen bir figür, atlar, atların kuyruklarıyla tamamlanan sarı bir peruk, ağaçlar, sinir uçlarını gösteren nörolojik çizimler…
“Tarih ve kültürle ilgili hafızalara kazınmış şiddeti gösteriyorum bu tasvirde” diyor Eviner. Saydığımız figürler yarım, eksik. Şiddet ise figürlerin kendilerine yönelen bir şiddet. Videonun ortasındaki figür için Eviner şöyle diyor: “Ortadaki sahne benim için önemli. Japon sanatından etkilendiğim bu kuklalı performans, rasyonel akılla bilinç dışının çekişmesini, ‘ben ve öteki’yi, insan psikolojisinin karmaşık yapısını ifade ediyor.” Bu mücadele aynı zamanda sanatçının hep kullandığı malzemelerden lame pabuçların varlığıyla kuir bir görüntü de sergiliyor.
Sanatçının Japon sanatına özel bir ilgisi olduğunu anlıyoruz; bunu Atölyenin Yankıları yerleştirmesindeki bazı yapıtlarından da çıkarıyoruz. Roland Bartes’ın kendisini bu konuda etkilediğini ekliyor Eviner. At kuyrukları ve sallanan peruk, kadının arzusundan korkulan ve dinin baskın olduğu bir kültüre atıfta bulunuyor. “Bu işin temeli düalitenin dışında; iyi ya da kötü değil. Çelişkilerin hareket hâlinde birbirlerine nasıl dönüştüklerini ortaya koydum” diyor Eviner.
ATÖLYEDEN GELEN SESLER
“Atölye, benim için yalnızca fikirlerin varlık kazandığı bir üretim merkezi değil; aynı zamanda burada biriken çizimler, objeler, yanlış ve eksik resimler, onarılmayı bekleyen heykeller ve başka yapıtlardan arta kalan obje ve kostümlerin kendi arasındaki sessiz ittifaklarının yaşandığı yerdir” diye tanımlıyor Eviner çalışma alanını. Buradan çıkıp yaşama katılan işlerse “Atölyenin Yankıları” adıyla ses olup kulaklarımıza çalınıyor. Onlarca sandalye, tuval bezleri, seramik parçaları, eskiz defterleri, fotoğraflar, video enstalasyonlar ve daha fazlası bu bileşimin birer parçası. Dirimart’ın geniş boşluğunda birbirlerinin eksikliklerini tamamlıyorlar sanki. Bu sergileme işi de Eviner’i öznelliğin sınırlarını tartıştığı heyecan verici bir maceraya sürüklemiş. Siz de bu maceranın bir parçası olmak isterseniz, sergiyi pazartesi günleri hâriç 6 Ekim’e kadar ziyaret edebilirsiniz.