Açlık grevleriyle dayanışma amacıyla İstanbul Okmeydanı’ndaki eyleme katılırken önce polisin ardından da eli sopalı faşistlerin saldırısına uğrayan üç üniversiteli Bakırköy Cezaevi’nde yaşadıklarını anlattı...

ZEYNEP KURAY BAKIRKÖY CEZAEVİ

Cezaevlerindeki Kürt siyasi tutuklularının başlattığı süresiz açlık grevleriyle dayanışma eylemi için İstanbul Okmeydanı’na giderken, önce polisin ardından da eli sopalı faşist bir grubun saldırısına uğrayan Duygu Ciniviz, Çiğdem Baran ve Mizgin Oktan isimli üniversite öğrencileri yaşadıklarını gazetemize anlattı.
HDK bileşenlerinin 30 Ekim’de düzenlemek istediği basın açıklamasına katılmak üzere yola çıkan Ciniviz, Baran ve Oktan daha basın açıklamasının okunacağı yere ulaşmadan polisin gaz bombalı saldırısına maruz kaldı. Saldırının ardından üç öğrenci beraberindeki grupla birlikte Talatpaşa Mahallesi’ne doğru kaçtı. Eylemci gençler burada eli bıçaklı ve sopalı bir grubun saldırısına uğradı. Öğrencileri öldüresiye darp eden faşistler, gençleri benzinle yakmak istedi.


FATURA LİNCE MARUZ KALANLARA
Fatura ise linç edenlere değil de, ağır yaralı bir şekilde gözaltına alınan Ciniviz, Baran ile Oktan’ın aralarında bulunduğu 12 öğrenciye kesildi. Öğrenciler BDP’nin gençlik kolları olan DYG üyesi olma iddiasıyla tutuklandı.
Bir aydır Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan ve hâlâ vücutlarında lincin ağır darbe izlerini taşıyan Duygu Ciniviz, Çiğdem Baran ve Mizgin Oktan’ın Okmeydanı’ndan Terörle Mücadele Şubesi’ne kadar yaşadıklarını anlattı.
Okmeydanı otobüs durağından indikleri andan itibaren polisin yoğun saldırısıyla karşı karşıya kaldıklarını belirten İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü ikinci sınıf öğrencisi Duygu Ciniviz o gün yaşananları şöyle anlattı; “Basın açıklamasının yapılacağı Sibel Yalçın Parkı’nda toplanmaya bile fırsat bulamadan, çevik kuvvet ekiplerinin yoğun gaz bombalı saldırısına uğradık. Göz gözü görmüyordu, herkes bir tarafa koşturuyordu. Güvenilir bir yer bulma arayışıyla, bir grup ile birlikte Okmeydanı metrobüs köprüsü üzerinde ilerlerken peşimizden gelen polisler tarafından bilinçli bir şekilde daha önce hiç bilemediğimiz Talatpaşa Mahallesi’ne doğru yönlendirildik.


POLİS ORGANİZELİ LİNÇ

Mahalleye adım atar atmaz önünden geçtiğimiz evlerden, “Şerefsiz Kürtler defolun!” hakaretleri eşliğinde üzerimize şişe ve bardaklar atılmaya başlandı. Oradan kurtulmaya çalışırken, bu kez arkalarında çevik kuvvet ekipleri, ellerinde bıçak, sopa ve kalaslarla, “Allah-u Ekber!” sloganlarıyla kalabalık bir grup üzerimize doğru koşmaya başladı. Çıkmaz sokaktaydık. Can havliyle kendimizi bir apartmanın havalandırma boşluğuna attık. Orada 15 kişi daha sığınmıştı. Bulunduğumuz yerde 8 metre kadar bir yamaç vardı. Tek kurtuluşumuz çok dik olan o yamacı tırmanmaktı. Bazılarımız çıkmayı başardı. Çıkamayanların ise tek çaresi fark edilmemekti. Çok geçmeden bizi tespit eden yaklaşık 50 kişilik gözü dönmüş grup tarafından taş yağmuruna tutulduk. Bazılarının elinde bidonlar vardı. Birbirimize kenetlendik. Ağza alınmayacak küfürler eşliğinde tekme ve sopalarla üzerimize çullandılar. Başıma ve göğüs kafesime peş peşe tekmeler indi. Nefes alamıyordum. Onları engellemeye çalışan sınıf arkadaşım Mehmet Dalpalta’nın gözünün üzerine çivili sopayla vurdular. Yüzü kan içindeydi. Grubun içinde, daha sonra sivil polis olduğunu öğrendiğimiz bir şahıs belindeki kemeri çıkartıp bize rastgele vurdu.


DİRİ DİRİ YAKACAKLARDI

“Benzin bidonlarını buraya getirin!” diye bağırarak, yerde baygın halde yatan genç bir kadını bidonlara doğru sürüklediler. Yerimizden kıpırdayamadık. Ona siper olmaya çalışan Hüseyin isimli bir arkadaşın ağzını bıçakla yardıkları anda, birkaç dakika önce bize kemerle saldıran şahıs, ‘Durun durun, ben polisim, yeter bu kadar! Derslerini aldılar’ diye bağırdı. Bunun üzerine grup içerisinden, ‘Durun polis!’ diye başka sesler de yükseldi. O zaman polis organizeli bir saldırıyla karşı karşıya olduğumuzu anladık."


Linç sırasında baygın bir halde yerde sürüklenen genç kadın ise 22 yaşındaki açıköğretim öğrencisi Çiğdem Baran’dı. Lincin travmasını ve izlerini hâlâ üzerinde taşıyan Baran, yaşadığı korkulu anlarını şöyle aktardı; ”Birbirimize kenetlenmişken, bizi öldüresiye darp ettiler. Saçımı çektiler, ayaklarıyla başımı ezdiler, vücudumun her tarafına darbe indirdiler. Çivili sopalarla feci şekilde darp edilen yanıbaşımdaki Şervan adlı gencin çığlıkları ise kulağımdan hâlâ gitmiyor. O sırada kafama aldığım sert bir darbe sonucunda bayıldım. Arkadaşlar öldüğümüzü sanmışlar. Polis bizi ambulansla değil akreplerle hastaneye götürmüşler. Gözlerimi Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde açtım. Belimden aşağısını hissetmiyordum. Hastanede doktorlar bizi resmen başlarından savdılar. Linç sırasında sağ ayağı kırılan Şervan’ın ayağını alçıya bile almadılar. Çok daha sonra TEM’den savcıya götürülmeden tedavisi yapıldı. Hastaneden sonra götürüldüğümüz Adli Tıp Kurumu’nda eziyet sürdü. Çevik kuvvet aracında saatlerce son ses arabesk müziği dinlemek zorunda bırakıldık. Karşı geldiğimizde çevik kuvvet amiri,’Susun lan şerefsizler, yoksa bu kez ben öldürürüm!’ diye tehditler savurdu.”


Adli Tıp Kurumu’nun verdiği darp raporu sonrası İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’ne götürülen öğrencileri bu kez psikolojik işkence bekliyordu. Sedye üzerinde ifadeye alındıklarına dikkat çeken Baran,”Gözaltı süresince gördüğümüz muamele insanlık dışıydı. Beni ve birçok ağır yaralı arkadaşı sedyelerle ifadeye götürdüler. Burada sürekli isim sayıp, fotoğraf gösteriyorlardı. Ben tanımadığımı söyledikçe, baskı uyguluyorlardı. Hastanedeyken yanımıza BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel geldi. Sürekli O’nun bize ne söylediğini soruyorlardı. Aralarından birisi bana kelime oyunları yaparak,”Sebahat Tuncel size,’bizi polisler linç ettirdi deyin!’ dedi değil mi?” diyerek beni yalan ifade vermeye zorluyordu” dedi. Duygu Ciniviz ve Mizgin Oktan’ın ifadeleri alınırken ise Başbakan’ın söylemleriyle karşılaştıklarını belirterek, kendilerine ajanlık teklif edildiğine dikkat çektiler. Ciniviz,”polisler bana Profesör Büşra Ersanlı’dan söz ederek, ’Mardin’de kuzu götürüyorlar siz burada eziyet çekiyorsunuz’ dediler. Bana resmen, ’Bak sana yazık, okuyorsun. Ailenin durumu iyi değil. Gel sen bize isimleri say, biz de sana hem burs veririz, hem de seni buradan kurtarırız’ diye ajanlık teklifinde bulundular.
AKP’nin ileri demokrasisinde linç edenler dışarıda ellerini kollarını sallayarak dolaşırken, ağır yaralı bir şekilde Çağlayan Adliyesi’ne çıkartılan 12 öğrenci eğitimlerinden alıkonularak 2 Kasım tarihinde tutuklandı.