Peki nasıl oldu da pipodan, purodan “zahmetsiz sigaraya” geçiş oldu? ABD yaptı ABD kapattı. ABD, önce yaptığı filmlerin, dizilerin, bilumum popüler kültür ürünlerinin her bir köşesine sigara yerleştirdi. Doktorların hangi sigarayı sevdiklerinden tutun da çocukların yanında içilebilecek sigaralara kadar abuk sabuk reklamlar sardı dört bir yanı. Ve birden tütünü sigara şeklinde içmek “cool” oldu. Sigara endüstrisi palazlandı. Şimdi ABD sigara endüstrisine eskisi kadar olmasa da kazandırmaya devam ederken farmakoloji endüstrisine teslim oldu ve aynı sigara düşman ilan edildi. Sigara bırakmak için acayip acayip ilaçlar bantlar gırla gidiyor. Yarın yeterince insan sigara bırakırsa tekrar sigara endüstrisine teslim olunabilir tabii ki. Duygusal sebeplerle...

Sigara nedir, tiryaki kimdir?

Bağlılık/bağımlılık, tıpkı maddecilik/maddiyatçılık, astroloji/astronomi, simya/kimya gibi söylenişi çok benzeyen ama ilgisiz, hatta birbirinin karşısında duran kavramları anlatan kelimeler. (Hoş, anlamları alakasız olsa da bağlılıktan bağımlılığa geçmek olasılığı vardır. Maddecilikten maddiyatçılığa Halil Berktay bile geçemez. Yahut kimyadan simyaya, astronomiden astrolojiye…)

İnsan, bağlı olduğu şeylere bağımlı olduğu noktada saçmalamaya başlamıyor mu? Mutlu bir ilişkiyi mutlu tutmak için bağlı, hırpalamak için bağımlı olabilirsiniz örneğin. 

Rakıya ve kültürüne hakaret etmek ve rakıyla ilişkinizi zararlı hale getirmek için tek yapmanız gereken şey ona bağımlı olmaktır.

İçki, içen insanların büyük çoğunluğunun bağımlı olmadığı bir keyif verici maddedir. Sigara ise içen insanların neredeyse tamamının bağımlı olduğu bir keyif verici maddedir. 

Ama şurasını da unutmamalı. İçki bağımlılığı çevreye sigara bağımlılığından daha çok zarar verir. Alkolikler kendisine ve çevresine hayatı zehir eder. Neyse ki en çok içki tüketilen toplumlarda bile pek azdır bunlar. Sigara bağımlısı ise en fazla duman saçar çevresine. O da bir havalandırmaya bakar esasında. Bu yüzden her ikisinin de reklamı yapılmamalıdır.

Sigaraya çocuk yaşta başladım ve yaklaşık 30 yıldır sigara içiyorum. Bunun son 20 senesinde günde ortalama 4 sigara içtim. Pek çok tiryaki bunun sigara içmekten sayılmayacağını söylüyor. Oysa sigara içmek bu. Ve bu bile yeterince zararlı bence. Zarar dediysem, sigara düşmanlarının bahsettiği kanser ve damar tıkanıklığı dolu korku filmlerinden bahsetmiyorum. O filmlerin ne kadarı doğru bilmiyorum. Ben, 8 aylığına bıraktım sigarayı ve o 8 aydan çok etkilendim. Daha güzel uyudum, daha dinç uyandım, performansım ve ağzımın tadı arttı. 

Ama çok da etkilenmemiş olmalıyım ki başladım sonradan. 

Sigarayı bırakmak benim için teorik bir olaydı. Uzunca okudum mekanizmayı. Ciğerden beyne giden yoldaki haz noktalarını öğrendim. Tam bırakacaktım ki Dost Yayınları’ndan Zehra Yılmazer editörlüğünde çıkmış Detlef Bluhm’in “Tütün ve Kültür” isimli müthiş kitabı okudum. İnsanlık tarihinde bu kadar önemli saf tutmuş bir kültür ürününü bırakmayı erteledim. 

Fakat kitapta anlatılan tütün büyük oranda pipo ve purodan, limitli olarak da nargileden bahsediyordu. Yani, ciğerlere derin derin çekilmeyen bir tütünden bahsediyorduk. Tütünün endüstriyel formu olan “zahmetsiz” sigaradan epey farklı ve zarar açısından kıyaslanamaz bir durum bu. 

Hatırlar mısınız, şehirlerarası otobüslerde sigara içilirdi. Otobüsün çoğu bir yakardı sigarasını, eyvah eyvah... Saatlerce duman altı. İçmeyen laf etmeyi düşünmezdi bile. Çünkü sigara içmenin bir kamusal hak olduğu sanılırdı. Sigara içmek, su, ayran içmek gibi bir şey olarak görülürdü. Şimdi neredeyse hiç bir yerde içilmiyor. Nereden nereye. Bu sayede otobüsler, kafeler çoluk çocuk girilebilir yerler oldu.

Peki nasıl oldu da pipodan, purodan “zahmetsiz sigaraya” geçiş oldu? ABD yaptı ABD kapattı. ABD, önce yaptığı filmlerin, dizilerin, bilumum popüler kültür ürünlerinin her bir köşesine sigara yerleştirdi. Doktorların hangi sigarayı sevdiklerinden tutun da çocukların yanında içilebilecek sigaralara kadar abuk sabuk reklamlar sardı dört bir yanı. Ve birden tütünü sigara şeklinde içmek “cool” oldu. Sigara endüstrisi palazlandı. Şimdi ABD sigara endüstrisine eskisi kadar olmasa da kazandırmaya devam ederken farmakoloji endüstrisine teslim oldu ve aynı sigara düşman ilan edildi. Sigara bırakmak için acayip acayip ilaçlar bantlar gırla gidiyor. Yarın yeterince insan sigara bırakırsa tekrar sigara endüstrisine teslim olunabilir tabii ki. Duygusal sebeplerle.

Bunu hakikaten duygusal sebeplerle yapan da yok değil ama dünyada. Daha ABD’de sigara savaşı kızışmamışken taa 1999’da Hindistan’ın Komünist Kerala eyaletine gittiğimde bütün duvarlarda “Smoking is forbidden” yazıyordu. Ben tabii esrardan filan bahsediyor sandım. Meğer sigara içmek araba ve ev içleri hariç her yerde yasakmış. İnanamamıştım. 

Bu arada sıkça unutulan şey şu: Ya sigara içenlerin hakları? Kimsenin kimseyi rahatsız etmemesi gerekiyor elbette bu hayatta. Burası kesin bilgi, yayabiliriz. Ama iptilasıyla mes’ut insanlar var bu hayatta. Şair Alper Gencer’e selamlarımı iletiyorum buradan.

Tiryakiler için niye ayrı odalar yapılmıyor? Niye ayrı mekânlar yapılmıyor? İçinde sigara içilen havalandırılmış bir odanın içinde sigara içilmeyen havalandırılmamış bir odadan daha temiz havalı olduğu kesinken neden havalandırma konusu önemsenmiyor? Dışarı bir cm3 duman “kaçırmayan” havalandırma perdeleri çekilebiliyor, niye yapılmıyor?

Orman yangınlarını önlemek için ne yapmıştı bizim yaratıcı devletimiz hatırlıyor musunuz? Ormanlara girmeyi yasaklamışlardı. Bu da biraz ona benziyor. 

Sene 2003. Adamın biri viski içiyor. Sonra martini filan. Sarhoş oluyor. 3 kişiyi ezdikten sonra kendisi de ölüyor. O sene otomobiller yasaklanmıyor New York’ta. Viski ya da martini de. O sene sigara içmek yasaklanıyor. Aynı sene adamın birisi mütemadiyen yediği hamburger yüzünden şişip şişip ölüyor, milyonlarcası gibi. Hamburger yahut içine konulan o acayip yağlar da yasaklanmıyor o sene. Sigara içmek yasaklanıyor. Aynı sene adamın biri orduya katılıyor. Sonra Irak’a gidip bir kolunu kaybediyor. Ne füzeler yasaklanıyor o sene ABD’de ne de kurşunlar. Ama sigara içmek yasaklanıyor. 

Bu hikâyeyi Roll Dergisi’nden aldım. Bir Joe Jackson şarkısından: “In 20-0-3” Her zamanki Derya Bengi hafızası ve yardımseverliği sayesinde. Şarkıyı yahut sözlerini merak ederseniz Google’layın, çıkar. Dergiyi merak ederseniz işiniz daha zor tabii. 171. sayıyı arayın sahaflarda.

Çilingiriniz bereketli, muhabbetiniz bol olsun. Şerefe.

NOT: Geçen haftaki o pek güzel Hayko Cepkin fotoğrafı değerli arkadaşımız Şahan Nuhoğlu’ya aittir. Ne yazık ki teknik bir aksilik sonucu geçen hafta bunu belirtememişiz. Şahan’dan ve sizlerden özür dileriz.