Türkiye, İdlib operasyonu sonrası Suriye’den gelecek yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya. Hacettepe Üniversitesi’nden Prof. Erdoğan, “Sığınmacıların geri dönüşü için Şam ile ilişki kurulmalı” dedi

Sığınmacılar için Şam’la diyalog şart

BURCU CANSU burcucansu@birgun.net @burcu_cansu

Suriye'de 7 yıldır süren küresel boyutlu iç savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınanların sayısı 4 milyona yaklaştı. İdlib'de operasyon sürerken Türkiye yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya. BM, “İdlib operasyonu 2 milyon 500 bin kişinin göç etmesine yol açabilir” uyarısı yaptı. Cihatçıların üssü konumundaki kentten göç edecekler içinde kanlı örgütlerin militanlarının da olabileceği endişesi büyüyor. Göç ve özellikle Suriye'den göç edenlere ilişkin çalışmalarıyla tanınan Hacettepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi , Göç ve Siyaset Araştırmaları Merkezi-HÜGO’nun müdürü olan Prof. Murat Erdoğan, İdlib'den olası göçün sonuçları ve sığınmacıların durumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.

► Türkiye, sınırları içinde bulunan milyonlarca sığınmacının sorunları ile boğuşurken bu kez de İdlib’den gelmesi beklenen üstelik aralarında IŞİD militanlarının da olduğu söylenen mülteci akını ile karşı karşıya. Nasıl bir sorun duruyor önümüzde?
İdlib’in durumu çok karmaşık ve Türkiye için çok sevimsiz. Rejim, Suriye’nin her tarafında kendi adına savaşı kazandı, en son İdlib kaldı. Orası da tüm muhaliflerin toplandığı bir yer oldu. Bu muhalifler sadece sivil halk ya da ÖSO gibi muhalifler değil, radikal grupların da içinde bulunduğu muhalifler. Rejim, dolayısıyla herkesi terörist olarak ilan ediyor; “Ülke bütünlüğünü tehdit ediyor teröristler” diyor. Daha kritik olan durum şu; onların içinde yabancı savaşçılar da var. Bunların geri dönüp Rusya’nın ve Avrupa’nın başına bela olmasından herkes tedirgin. Dolayısıyla bu konuda Esad’ın "Ben bunları yok edeceğim" yaklaşımına her taraftan destek geliyor, biz hariç. Çünkü biz, muhalif ve terörist olarak nitelenebilecek gruplarla diğer siyasi muhaliflerin birbirine karıştırılacağından, sivillere zarar vereceğinden endişe ediyoruz. Böyle bir müdahalenin önlenemeyecek bir göç dalgası yaratmasından da endişe ediyoruz.

Cumhurbaşkanı, İran’da yaptığı konuşmasında "ateşkes" ilan edilmesini istedi. Ateşkes ilan edilmesi demek "İdlib’e müdahale edilmesin" anlamına geliyor. Putin bunu reddetti. Reddetme gerekçesi şuydu: "Masada ateşkes ilan etmesi gereken gruplar (Suriye rejimi yok). Dolayısıyla biz üç ülke ateşkes ilan edemeyiz.” Ruslar süreçte hem risk almayan hem de en çok kazanan taraf oldu. Ortaya koydukları gerekçe de çok yabana atılır değil. Kim yapacak ateşkesi? Suriye rejimi yapacak. Suriye rejimi gelip o masada oturabilir mi? Hayır. Suriye rejimine bu dikte edilebilir mi, mesela Ruslar tarafından, bu da flu. O zaman ateşkesin tarafı yok. Putin’in söylediği ters bir açı ama kendi içinde mantıklı.

► Yakın zamanda bir müdahaleden bahsediliyor...
Esad’ın bu konudaki müdahalesi başlayacak ve Ruslar da buna destek verecek. Bu konuda Avrupa’nın da gizliden gizliye destek verdiğinden eminim. Tek korktukları mülteci akını. Yoksa orada bulunan silahlı radikal grupların Rusya’nın açıkça söylediği gibi “İmha” edilmesinden Avrupa da rahatsız olmayacak. Türkiye olarak çelişkili bir durumun içinde kaldık. BM de üzerine düşeni yaparak, Türkiye'ye "Bir anda 500 bin-3 milyon kişi gelebilir. Hazırlıklarınızı yapın ve geldiklerinde de kapınızı açın" çağrısı yapıyor.

siginmacilar-icin-sam-la-diyalog-sart-509672-1.

Türkiye’nin buradaki sıkıntısı şu; bugüne kadar müthiş bir hayal kırıklığı yaşandı. Açık kapı politikasını uyguladıktan sonra yalnız kaldı. Mültecilerin yüzde 80’i komşu ülkelerde kaldı. “Kapıları açık tutun” çağrısına tepki veriyoruz, haklı olarak.

► Gelenler içinde terörist grupların durumu ne olacak?
Bir kısmı Türkiye ile bağı olan ÖSO mensupları ama bir kısmı da Türkiye’nin de sonuna kadar reddettiği gruplar. Ama onların Türkiye’ye akın içerisinde sızma ihtimali çok yüksek. Yani sadece mülteci akını değil terörist akını ile de karşı karşıya kalınabilir. Buradan hareketle Türkiye ne yapabilir? Bu kötü bir senaryo ama bunun olma ihtimali her geçen gün artıyor. Dolayısıyla Türkiye, Kızılay ile AFAD ile MİT ile diğer birimlerle hazırlık yapmaya çalışıyor. Bu felaket senaryosuna istemesek de hazırlanmak zorundayız. Şu andan neler olacağını öngörmek çok zor. Türkiye duvar ördü ama duvar koruyabilecek bir şey değil. Bireysel kaçakları engelleyebilir ama bir anda 500 bin ya da 1 milyon insanın yığıldığında hiçbir duvar dayanamaz. Ateş ederek durduramayacağınıza göre ve arkalarına bombalar düştüğüne göre kapının açılmak zorunda olma ihtimali yüksek. Türkiye'nin bu konuda yapabileceği sınırlı ve Esad rejimi sivil halkı Türkiye’ye sürme işini bilinçli yapabilir. Türkiye, duygusallıktan vazgeçip diyalog kapısını açık tutmalı ya da yeniden açmalıdır.

Hatay’dan giriş sıkıntıyı büyütüyor
► Suriye'den yeni bir göç dalgası Türkiye'yi nasıl etkiler?
Nüfusumuzun yüzde 5’ini aşan bir mülteci topluluğuna kapılar açıldı. 2011'de 58 bin mülteci sayısı 4 milyonu aştı. Türkiye'nin tahammül sınırları en üst seviyede. Herkes burnundan soluyor. Gelenler Avrupa’ya gidemedi, ülkelerine de dönemedi.

İdlib’i alırsa Esad kazanır
İdlib'in düşmesi, Esad'ın savaşı kazanması demek. Savaşı kazandığı bir ortamda siz Esad rejimi ile doğru ya da yanlış bir biçimde ilişki kurmuyorsanız o zaman o insanların geriye gitmesi ihtimali sıfır. İkinci seçenek de doğrudan savaşa girip Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusundan da geçerek kendi alanlarınızı yaratmanız. Ama buna ne ABD ne Rusya ne İran izin verecek gibi görünüyor. Şu anki yük daha önce gelen 3 milyondan, daha fazla bir yük gibi. O, artık bardağı taşıran damlalar gibi olacak. Onun için de toplumdan gelecek ret gayet yüksek olabilir.
Bu insanlar Hatay'a gelecek. Hatay bu konuda çok hassas bir yer. Urfa'ya, Mardin'e, Kilis'e giriş yapıyor olsalardı nispeten daha da kolay olabilirdi. Çok zor bir durumla karşı karşıyayız.

► İdlib'den göç riskine karşı Türkiye'nin ne yapması gerekir?
Ne yazık ki edilgen durumdayız. Rusya'yı, İran'ı ikna etmeye çalışıyoruz. İşin aktörü Suriye ve onlarla da bir temas kurmuyoruz.

Yapabileceğimiz tek şey belki sınır bölgelerinde, Türkiye'nin içinde ve Suriye'de akınlar halinde geldiklerinde onları koruyabilecek alanlar yaratmak ama bunun için Türkiye'nin hava sahasında etkin olabilmesi lazım, özellikle Suriye tarafında. Hava sahasında etkin olmak demek Rusya ile anlaşmak demek. Peki böyle bir anlaşmaya Suriye izin verecek midir? Tabii ki istemeyecek ve vermeyecektir. Çünkü egemenlik haklarına bir saldırı olarak görecek. "Ben teröristlerle mücadele ederken Türkiye teröristleri koruyor" noktasına düşürebilir Türkiye'yi. Gerçekten rejim ile bir takım temasların kurulması dahil olmak üzere bütün seçeneklerini tekrar tekrar gözden geçirmesi gerekiyor.

***
► Batı ülkeleri sığınmacılara kucak açmadığı gibi verilen sözler de tutulmadı. Bundan sonra değişir mi?
70 milyona yakın mülteci var. Sadece yüzde 15’i gelişmiş ülkelerde. Gerisi komşu ve gariban ülkelerde. Başka ülkeler bu insanları almak istemeyecek. Her biri bunun önlemini almaya çalışıyor. Almanya’nın Türkiye ile olan politik gerginliğinde Türkiye’ye yardım desteğini açıklamasının arkasında da bu var. Çünkü istikrarsızlaşmış, ekonomisi çökmüş bir Türkiye mülteciler üzerinden Avrupa’ya başka bir risk oluşturabilir. Bunu gidermeye çalışıyorlar. Bu da Türkiye’nin Batı dünyası ile bir başka kırılmasına neden olur. Bu kırılma da şu an Türkiye’nin Amerika ile yaşadığı kriz neticesinde çok da kolay göze alınabilir bir kırılma değil. Oldukça karamsarım.