Misk-i Amber kitabı ile yeni şiirlerini okurlarla buluşturan şair Mehmet Altun, “Bu kitap büyük ölçüde insanın kendisiyle hesaplaşmasını da içeren metinler taşıyor. Şiir beni ben yapan şey” açıklamasını yapıyor.

Şiir beni ben yapan şey
Mehmet Altun

Sercan MERİÇ

Şair Mehmet Altun, 12 yıllık aranın ardından Misk-i Amber kitabı ile okurların karşısına çıktı. 72 birimden oluşan ve İthaki Yayınları tarafından yayınlanan kitapta Altun, insanın kendisiyle hesaplaşmasını, mücadeleyi, Şark’ı şiirlerinde ele alıyor. Aynı zamanda akademisyen olarak da çalışmalarına devam eden Altun ile yeni kitabının oluşum sürecini konuştuk.

12 yıl aradan sonra yeni şiirlerinizle, Misk-i Amber isimli kitabınızla okurlarla buluştunuz. 12 yıl arada sizin için nasıl geçti, neler demlendi heybenizde, bu kitap nasıl hazırlandı?

Son kitap 2010’da yayınlanmıştı. Ondan sonra araya başka şeyler girdi. Şiir yazmaktan vazgeçmiyorsun ama hayata dair daha öncelik işgal eden konu başlıkları oluşuyor zamanla. Benim için de akademi bu anlamda belirleyici oldu. Doğrusunu sorarsan, yaşam kaygıları, Türkiye'nin koşullarını biliyorsunuz zaten. Ona paralel olarak da yüksek lisansın bitirilmesi, doktoraya başlanması, onun bitirilmesi… Akademik metinler, makaleler derken şiirler birikti, ama bir dosya olarak sunulamadı. Biriken şiirleri belli kontekstler içinde topladım. Aslında 12 yılda 3 dosya hazırlandı. Ancak Misk-i Amber üzerine özel olarak çalıştığım bir dosyaydı. Bir yere kadar getirdiğim şiirin artık oradan sonra nereye ulaşması gerektiğiyle ilgili de soru başlıkları vardı. Ben de onlara biraz yoğunlaşmıştım. Benim hayatımdaki sarsıntılı dönem bitip ben durulunca artık dosyayı yayınlamam gerektiğini düşünüyordum. Bütün arkadaşlar da zaman zaman karşılaştığımızda, sohbet ettiğimizde beklediklerini söylüyorlardı. Ben de bu 12 yıla sığınmış özellikle Misk-i Amber başlığıyla topladığım bu dosyayı bir yayınevine vermem gerektiğine karar vermiştim. Böyle başladı serüveni.

MİSK-İ AMBER, Mehmet Altun, İthaki Yayınları, 2022MİSK-İ AMBER, Mehmet Altun, İthaki Yayınları, 2022

Şiirlerin temel bağlamıyla ilgili insanın kendisiyle hesaplaşması öne çıkıyor. Bu hesaplaşma sizin için nasıl tezahür etti?

Kuşkusuz bir olgunlaşma sürecimiz var. Türkiye'de koşullar fırsat verdikçe insanlara, insanlar başka bir yaşamı tanımak için can atarlar. Bence çok şahane bir halkı olan bir toplum burası. Yeter ki ona katkı sun. Yeter ki ona fırsat ver. Dolayısıyla o kendini geliştirmek ve doğru yolu bulmak için dünyanın tamamıyla, doğayla, ekolojiyle, insanlarla ilişkilenmek için fırsat bulduğu anda gereğini yapar. Ben de bir hasbelkader bu fırsatları bulabilmiş biri olarak söyleyeyim; insan kendisiyle kuşkusuz ki hesaplaşıyor. Bu kitap büyük büyük ölçüde insanın kendisiyle hesaplaşmasını da içeren metinler taşıyor, dikkat ederseniz şiir adları da yok zaten. Şiir adlarının olmaması meselesi bile aslında bir hesaplaşmanın sonucu. Ancak insanın yalnızca dönüp kendine bakma biçiminde olgunlaşmış bir bakış açısı değil bu. Dünyayı tariflerken, içinde bulunduğumuz coğrafyayı tariflerken, onun paradigmalarını, sorunlarını, soru başlıklarını tariflerken tarafsız olma imkânınız yok. Türkiye ne yazık ki kötülerle iyilerin karşı karşıya durduğu bir yer. Arkaik döneminden beri hikâyesi böyle yazılmış bir coğrafya burası. Dolayısıyla insanın toplumla yüzleşmesi, toplumun kendi içindeki çatışmaları, bu bağlamda insanın kendini ona karşı sorumlu hissettiği yer ve bu sorumlulukta neleri üstlenip neleri üstlenmek istemediğiyle ilgili de soru başlıkları var. Dolayısıyla insanın kendisiyle yüzleşmesi, kendisiyle hesaplaşması, dönüp kendi içine bakması bir eylem olarak bu kitapta karşımızda duruyor.

Doğum, yaşam, olgunlaşma süreçleriyle ilgili asıl cevherin de insanın içinde olduğuna dair bir keşif yolculuğu da kitapta var. Burada bir yorgunluk hissi de okura geçiyor.

Yorgunluk yok. Mücadeleye devam. Bu mücadele böyle elimize sopa alıp birilerinin kafasını dövmek gibi değil. Buradaki mücadele insanlaşma süreciyle ilgili bir şey. Daha iyi bir gelecek tasarımıyla ilgili bir şey. Daha iyi bir ekolojik çevre içinde yaşamak demek. Buradaki mücadele aydınlanma paradigmasını öyle tarif edildiği şekliyle Batı'yı örnekleyerek değil, gerçek anlamda aydınlanmanın kendi toplumumuzla entegrasyonunu kurarak yaşama biçimi olarak tarif edilebilir. Bu kitapta zaten baktığınız zaman kesinlikle bir doğma, olgunlaşma ve pişme süreci var. Mücadele bu bağlamda hep var. 1 ve sonsuz olarak başlıklandırılmış şiirler, 72 ve sonsuzla bitiyor. İlk 10 pasaja ve kitabın tamamına baktığımız zaman bir Walter Benjamin çağrışımı vardır. Ama kesinlikle felsefi yaklaşım, ideolojik bakış açısı ya da hayatı yorumlama biçimi olarak değil o. Ondan çok ayrılan bir yerde durduğumu düşünüyorum. Ama bir kurmaca metnin aklı bağlamında baktığın zaman bir Benjamin göndermesi var. O bağlamda ilk 10 parça 2010 yılında Türkçe yazıldıktan sonra hiçbir yerde yayınlanmadan İngilizceye çevrildi. Sonra İngilizceden de doğrudan Almancaya çevrilerek ilk kez Uluslararası Berlin Edebiyat Festivali’nde yayınlandılar. Arkasından diğer bölümlerin hiçbirisi hiç kimsenin görmediği şekilde 12 yıl boyunca yavaş yavaş olgunlaşıp karşımıza çıktı. Kuşkusuz ki o dönemde biz bir mücadelenin ve yaşama kavgasının içinden yürüyorduk. Onun izleri var tabii ki.

Kadercilikle ilgili ne söylüyor metin? Dini ve teolojik referansların nasıl bir yer tutmasını istediniz?

Metin gayet rasyonalist aslında. Fakat lafzın kendisi belagatini kutsal okumalardan aldığı ve bu çağrışımlara biz teolojik terminoloji içinde karşılaştığımız için böyle yorumlanmış olabilir. Bu kitabın oluşma sürecinde bir arkadaşımla inanç sistemleri üzerinde bir makaleyi tartışıyorduk. Ben yüksek lisansta din-devlet ilişkisi üzerine bir çalışma yapmıştım. O süreçte yolumuz bir şekilde Avesta’ya çıkmıştı. Avesta’yı okurken birçok referansın bizim bildiğimiz semavi dinlerin hepsinde mevcut olduğunu fark ettim. Bu serüven beni kutsal okumalar yapmaya götürdü. Kutsal okumalar yaparken de başka edebi metinlerin bazı yerlerinde karşılaştığım bazı pasajlara çağrışımlar vardı. Onları fark edince bu kez Firdevs'in Şehnâme’sini, arkasından Faust’u, İlahi Komedya’yı okumaya karar verdim. Misk-i Amber, o dört büyük kitabın okumaları, kısmen onlarla ilgili akademik metinlerin taramaları ve bahsettiğim okumalarımdan sonra ortaya çıkmış bir metin. Dolayısıyla lafzını oradan kuruyor. Ancak söylemi ya da sözlükçeyi oradan kursa bile kesinlikle kaderci değil. Pozisyonunu kadere değil, insanın mücadelesine bağlayan bir metin.

Şark da çok önemli bir yer tutuyor şiirlerde…

Şarki bir metindir okuduğunuz metin. Ama bu Şark Kars, Hakkâri, Diyarbakır ya da Siirt değildir. Dünyanın Şark’ını, dünyanın doğusunu kasteder. Anadolu'nun, Mezopotamya'nın tamamını ilgilendiren bütün paradigmaları merkeze almıştır. Alması için de emek harcadım.

Aynı zamanda akademisyensiniz. Akademi ile şiir yazma süreci birbirini nasıl etkiliyor?

İkisini birbirinin yanına koymamaya çalışıyorum. Doğrusunu sorarsan metinde izlerine rastlayabilirsiniz. Beni tanıyanlar o çağrışımı kurabiliyorlar. Benim aslında ne iş yaptığımı bilmeyenler bu çağrışımı kuramıyorlar. Kurmalarını da istemedim zaten. İkisini hiçbir zaman birbirine karıştırmadım. Hayatımın çok ciddi bir döneminde gazetecilik ve editörlük yaparak yaşadım. Akademide de ben uygarlık tarihçisiyim. Bunları hiç getirip de yazdığım metnin ortasına bir yerine çağrışımlarıyla birlikte hiç koymadım. Onun bana öğrettiği şeyi, bende yarattığı duyguyu, mitosun bende çağrıştırdığı her şeyi bir biçimde elbette şiirime entegre etmeyi, onun içinde kurmayı deniyorum. Ama biliyorum ki birbirinden başka başlıklar bunlar. Şiir beni ben yapan şey aslında bakarsan. Benim kendi içimden çıkarıp, kendi duygumu, belli bir estetik anlayışla ve belli bir politik yaklaşımla tarif etmeye ve ortaya koymaya çalıştığım şey. Doğrusunu sorarsan geleceğe kalmasını da arzu ettiğim başlık o. Akademik mesele ise bunun dışında bir bağlam. Biz oradan para kazanıyoruz. Evet, sanata çok yakın bir iş yapıyorum. Arkeoloji yapıyorum, kazıyorum, çiziyorum. Binlerce yıl hiç kimsenin dokunmadan bir yerde beklettiği bir şeye dokunabiliyorum. Onu bulup çıkarabiliyorum. Onun sırlarıyla yüzleşebiliyorum ama bunu hiç getirip ikisini birbirine karıştırmam. Yazdığım bilimsel makale ayrı bir şeydir, şiir ayrı bir şeydir.