Cengiz S. Çelik, “Şiir insandan vazgeçmemeyi, özgür ve eşit dünya tasavvurunu diri tutmayı öğütlüyor ve zulme karşı direnme gücümüzü artırıyor” diyor.

Şiir direniştir

Cengiz Sinan Çelik, 1974 Dersim Hozat doğumlu. 1997 Yılında siyasi nedenlerle tutuklandı ve müebbet hapse mahkum edildi. Türkçe ve Kürtçe (Kırmanchi) şiirler yazan Çelik'in resim çalışmaları yurtiçi ve yurtdışında sergilerde yer aldı.Son kitabı Serdestan 2021 yılının son ayında Ayrıntı Yayınlarından çıktı.

Serdestan’ı oya gibi işleyen mitolojik ögeleriniz bölgenin binlerce yılını da yansıtıyor. Urartular, Medler, Hurriler, Mecusiler, kılıçartıkları, Zerdüştler, Keldaniler… Nice yollardan, acılardan geçilse de kadim bir tarih söz konusu. Gelgelelim sırttaki kırbaç izleri, kırılan onur insanları birbirinden sürekli uzaklaştırmakta. “Amansız bir umudun yorgunuyum” diyen şair bugünün insanına ne anlatıyor?
Acının bu topraklarda tekrarlardan oluşan binlerce yıllık tarihi var. Süregelen bir itiyatla düşüp dizlerimizi kanatıyoruz durmadan. Doğrulmanın bilgisine ihtiyacımız var. Acının türlü çeşit biçimiyle sınanmak, örselenmek kimliğimizin, varlığımızın vazgeçilmez bir ögesi. Oysa ruhumuzu ve gövdemizi yaralayarak kanatan bu gidişattan farklı bir yaşam mümkün. Ancak istemek yeterli değil. Çünkü hayatın zorunlu döngüsünün veya zamanın kaçınılmaz temasının sonucu olarak değil de kötülüğün yıkımına karşı kararlı bir tutum belirlemektir söz konusu olan. Kanayan bu coğrafya aynı zamanda döl yatağı mahiyetiyle ilksel doğuşlarda, büyük ve güzel insanlığın yürüyüş hikâyesinde marifetlerini göstermiştir. Bu geniş insanlık sofrasında sevginin ve iyileşmenin hakkı için, bir diğer omuza uzanan elin rahatlatıcı hissi için yüzler birbirine dönmelidir.

“Cürmüm, hayata tutunmak” diyen şiiriniz Kürt mitolojisiyle iç içe, adeta onunla örülmüş. Söz gelimi pepûk…
Pepûk kardeşin kardeşe ettiğidir. Dikenin cana batmasıdır! İnsanın insana gözlerini, kalbini karartmasıdır. Ruhun körleşmesinden doğan yok etme dürtüsü kardeşliğin önüne geçer. Ölüm ile nedamet boşluğunda yankılanan çığlıklar dönüp dönüp vicdansızlığı kamçılar. Ancak yalnızlıkla bir başına kalındığında görülür ki yok edilenle birlikte yok eden de eksilmiştir. Pişmanlık kaybı telafi edemez.

Ülkenin hapishaneler tarihi bir yara. Ne var ki sağır dünya, tecrit koşulları şiirin önüne geçiyor ve “Şiirden önce insanlığı konuşmalıyız” diyesimiz geliyorsa da sormalıyız: Nereden doğuyor şiiriniz?
Yaşamanın yarattığı derin tutkudan. Bu çölde insandan, güzelliklerden yana olmak için başvurulabilecek tek araç şiir değil ama sunduğu gür ve geniş ufuklu imkânlar göz önüne alındığında en güçlü araçlardan birinin şiir olduğunu söyleyebiliriz. İnsandan vazgeçmemeyi, güzelliklere verilmiş sözü, iyiliği korumayı, özgür ve eşit bir dünya tasavvurunu daima diri tutmayı öğütlüyor ve muktedirlerin zulmüne, zoruna karşı direnme gücümüzü artırıyor.

Yaşamakta olduğunuz fiziki koşullara, hastalığınıza dair pek bir ize rastlanmıyor Serdestan’da.
Şiirin girdiği yatak bir şekilde emekle birikerek, yavaş yavaş pişip olgunlaşarak, hayal gücümle beslenerek ve genişleyerek oluştu ve gelişti. Yatağını sahiplendi. Ben de onun peşinden gittim. Çok da yönlendirip sıkmadan, şiirin önünü düşünceyle engellemeden. Bana kalırsa hayata dair her şey şiirin konusu olabilir. Hakeza aynayı kendine tutmak da. Tüm o serzenişler, acıyı dert etmeler benden, hislerimden, yaşadıklarımdan azade olarak okunmamalı. Tabi ki aslolan şiirdir, nihayetinde peşinden gidilen şiirin kendisidir.

Soluğunuz yazıya aktarıldı ve unutulmayacak. Bunca olumsuzluk içinde “Acı bizi bitiremeyecek!” ve “kabuğu çatlamış inattır benimki” diyen inançlı ve kararlı sesiniz okura ulaşıyor.
İçerinin güç koşullarına, kısıtlılığına karşın üretilen, dışarıyla buluşturulan metinler; hayatın unutturulmak, karartılmak istenen renklerine karşı içerden bir tavrı ifade etmektedir. Bu tavrın hayata açıldığını ve paylaşımla güçlendirilmesi gerektiğini, unutmalara bırakılamayacak denli değerli olduğunu özellikle belirtmek isterim. Şiirin söz söyleme gücü elbette kalbimizden yaşama doğru genişleyen güzellikleri müjdeler, şiirin nüfuz ettiği yer aydınlanır, ışık seline dönüşür. Böylece dünya daha yaşanılır bir yer haline gelir.