Gökhan Arslan'ın 'Tebeşir Bahçesi' hem gidenlerin ardından yakılan bir ağıt hem de ruhumuzda açılmış, kabuk tut-a-mayan yaralar adına bir hesaplaşma.

Şiir dünyanın farkındalığıdır

NİLÜFER ALTUNKAYA

Gökhan Arslan’ın beşinci şiir kitabı, 'Tebeşir Bahçesi' İthaki Yayınları’nın Poetik serisinden şubat ayında çıktı. Arslan, kendi şiir dilinde ve imgelem dünyasında yürüdüğü yolu derinleştirirken kendi üslubunu yaratabilmiş bir şair olarak son kitabında da yaşadığı çağın ve coğrafyanın olaylarına yeni pencereler açmayı ihmal etmiyor.

Andrei Tarkovsky’nin şiirle ilgili olarak şöyle bir sözü vardır:


“Şiirden bahsettiğimde onu bir tür olarak düşünmüyorum. Şiir, dünyanın farkındalığıdır, gerçeklikle belirli bir ilişki kurma biçimidir. Böylece şiir bir insana hayatı boyunca rehberlik edecek bir felsefeye dönüşür.”

Tarkovsky’nin bu yaklaşımından yola çıkarak Gökhan Arslan’ın şiirini de gerçeklikle belli bir ilişki kurma biçimi olarak değerlendiriyorum. Bu ilişki kurma biçiminde somut imgelerden yola çıkarak çocukluk, aşk, yalnızlık, yabancılaşma, babaya, sevgiliye, geçmişe duyulan hasret ve yas izleklerinin iç içe geçtiği görülür. Kitabın ilk bölümündeki şiirlerde yaşanmışlığın yeniden yorumlanması, şairin geçmişiyle olan hesaplaşması, lirik anlatımın en başat yanı olarak dikkat çekerken gerçeküstü soyutlamalar, çocukluğa ait duyu izlenimleriyle güçlendiriliyor:

“bir gece gizlice dedemi
izlemiştim tütün sararken
dayandığım kiler kapısında sırtıma batarken çivi
ertesi gün kimse
uyanmadan daha
bir gazete kağıdına sardım kargıdan sıyırdığım
zifirî yaprakları
sanırım harfler ilk
o zaman içime kaçtı” (s13)

Şairin anlatmak istediği ile okurun deneyimlediği anlam arasında şiirin bir araç olarak irdelenmesi farklı poetik yaklaşımların irdelenmesini gerektirir kuşkusuz. Bu konuda ben de şiirin taşıdığı anlamın müziğin taşıdığı anlama yakın olduğunu düşünme eğilimindeyim. “Bouwsma’ya göre, şiirin ya da müziğin anlamı, “üzüntünün insanın yüzünde görülebilmesi” gibi, kelimeler ya da notalarda mevcuttur. “Şiirsel anlam”, anlamı taşıyan “duyusal araç”la kaynaşmış durumdadır; bir diğer deyişle, şiirde, metaforik “benzeyen ve benzetilen” unsurları kaynaşmış ve birbirinden ayrılmayacak durumdadır.”[1]

Öyleyse anlamı, şiir okuma deneyimiyle ‘imgenin yeniden üretilmesi’ sürecinin içinde değerlendirmek gerekir. Böylece anlam açısından şairin niyetine olan mesafemizin önemi kalmaksızın kendi benliğimizde yankılanan anlamı yakalamış oluruz. Şairin Tebeşir Bahçesi’nde anlamsal açıdan niyetini okurdan sakınmadığını ama bu niyeti duyusal açıdan sezilir hâle getiren bir yaklaşımı benimsediğini söyleyebiliriz:

“kendi ruhunda sürgünsün, sırtında kadim bir yara
duvarda unutulmuş bir
kilimden karışıyorsun hayata
güneşte sararmış sayfa, ipte çürüyen çamaşır
katırların sırtında coğrafya değiştiren yıldızlar
dünya dediğin, güvercinlerin sığındığı bir apartman” (s.19)

Gökhan Arslan’ın toplumsal konulara oldukça duyarlı bir şair olduğunu biliyoruz. Şiirde anlam konusuyla birlikte ele alınabilecek tartışmalara baktığımızda, toplumcu anlayışa dayanan şiirlerin artık yazılmadığına, günümüz şiirinin kendi içine kapandığına yönelik tartışmaların sürdüğünü söylemek mümkün. Günümüz şairlerinin toplumcu şiir geleneğinin güçlü damarlarından etkilenmeden, düz anlatımsal ifadelere ve mesaj kaygısına kapılmadan toplumsal meselelere değinmesi riskli bir seçim olarak görülebilir. Buna karşılık üç bölümden oluşan 'Tebeşir Bahçesi’nde ikinci bölüm olan 'Tembel Deliği' ve üçüncü bölüm 'Ankalar Ülkesi' adı verilmiş bölümler, “susmak mı zor, söylemek mi?” denilebilecek konularda sözünü sakınmadan ve şiirsel söylemden ödün verilmeden kaleme alınmış toplumcu yanı güçlü şiirlerden oluşuyor.

Gökhan Arslan’ın 'Saatli Maarif Takvimi' gibi şiirlerde toplumsal olaylara kendi şiir duyarlılığı içinde yer verdiğini görüyoruz. Şairin yaşanan acılara, haksızlıklara, ülkemizde sürüp giden antidemokratik uygulamalara, insan hakları ihlallerine yönelik hissettikleri yaşadığı çağla bir hesaplaşmaya dönüşürken 'Yeni Başlayanlar İçin Türkiye' adlı şiirde olduğu gibi ‘ironi’ yaslandığı acıyı derinleştiriyor:

“katliam:
oldukça sık düzenlenen
bir etkinliktir
kalabalık gidilip
ayrı ayrı dönülür
devlet korumalı ve
ödüllüdür” (s. 54)
Aynı ironi, Yeni Türkiye Vol.1 şiirinde daha biçimsel ve deneysel bir yaklaşımla çıkıyor karşımıza.

“bonus: her eve bir kayyum” (s.72)

Şair, bu son kitabıyla bireyselden toplumsala uzanan farklı izleklerde anlam, ses ve imge etkilerinin iç içe çoğaldığı kendine özgü üslubunu derinleştirmeyi başarıyor. Kitaptaki hemen her şiir, ‘şeyler’ arasında daha önce kurulmamış ilişkiler kurarak okurda yepyeni zihinsel ve duygusal dönüşümler yaratabilecek etkiyi barındırıyor. 'Tebeşir Bahçesi' hem gidenlerin ardından yakılan bir ağıt hem de ruhumuzda açılmış, kabuk tut-a-mayan yaralar adına bir hesaplaşma…

[1] Oğuz Cebeci, Metafor ve Şiir Dilinin Yapısal Özellikleri, 2019, İthaki Yayınları, s.121