30 yıllık bir aradan sonra Bütün Günahlarımı Seviyorum ile raflarda yerini alan şair Mahrebel, “Şiir insan tınısıdır, yürek varsa şiir var. Aşkın, ihanetin, acının, yalnızlığın, tanrının ruhsal taşkınlığı bende şiir” diyor

‘Şiir insan tınısıdır’

MESUT AŞKIN

Burhan Bilal Mahrebel üretken bir şair. Geçtiğimiz günlerde Klaros yayınları’ndan çıkan Bütün Günahlarımı Seviyorum uzun süredir şiirlerini bekleyen okurlarını şaşırttı. Mahrebel ile şiiri ve son kitabını konuştuk.

►Otuz kusür yıllık bir suskunluktan sonra bir ilk kitapla destursuz ortaya çıkıverdiniz. Şiirlerinizde essahlı ve ironisi yüksek bir dil var. Bunun yaşadığınız coğrafyayla yani Karadenizlilikle bir ilintisi var mı?

‘Şiir insan tınısıdır’ demişim manifestomda. Hâlâ aynı yerdeyim. Yürek varsa şiir var. Babam astsubaydı. Bu nedenle Türkiye’nin her yerini gezdim. Şiirde aslolan ‘yüreğin coğrafyası’dır. Gözümü açtığımda tanrıya ve onun gazabına merhaba dediğim coğrafya doğu ve onun hüznü... Mesele essah yaşamak. Essah dil de essah yaşamaktan el alıyor bence.

►Şiir yazma tekniklerinden size en uzak ya da yakın olarak şiir yolunuzu nasıl tanımlarınız?

Tur Dağı’nda Musa’ya olanlar bana da oluyor desem ne güzel linç edilirim! Ben şiir yazmıyorum söylüyorum desem daha mı artistik ve akıllıca olur acaba? Aşkın, ihanetin, acının, yalnızlığın, tanrının ruhsal taşkınlığı bende şiir. Söylediğimi yazıya geçirirken asla mühendislik yapmam. Yapamam çünkü çok şeyi, özelikle ‘şiirin gerçekliği’ni kaybederim paronoyası var bende. Ama şunu söyleyebilirim çekincesiz: Şiir, bir artistik söz değil bir terkiptir. Lirizm şiirin fıtratında vardır; lirizmin olmadığı yerde, dadaizmin de olduğu yerde şiir yoktur.’

►Günümüz şiirlerinde, şâirlerin yaşı, cinsiyeti ve piyasaya yatkın eğilimleri çok sıkça tartışılmakta. Gençler, kadınlar, ustalar bâbında bu konudaki düşünceleriniz nelerdir? Soruya ek olarak şiir atölyeleri konusunda ne dersiniz?

Yaş,cinsiyet,piyasa ya da siyasi eğilimler açısından baktığımda özellikle 90’lardan sonra çivisi çıkmıştır edebiyatın ve dolayısıyla şiirin, desem yeridir. Asla nesnel eleştirinin olmadığı, bozacılarla şıracıların kol kola birbirinin sırtını sıvazladığı bir edebi ortamdan söz ediyorum. Bir zamanlar dergiler tirajları dibe vurunca şiir heveslisi gençleri ‘tiraj çaylarına’ davet ederdi: Şiir yarışmaları vs… Saman alevi nice şairler, öykücüler türedi o zamanlar. Bu, çaktırmadan hâlâ yapılıyor dergilerin ‘şiir editöründen inciler köşeleri’ nde.

►Şiirlerinizin birçoğu bir soru. Şâir soru sorandır, yarattığı ve dışında olduğu alana. Soru, şiirin içinde şâiri nereye, nerede konumlandırır?

Şu söz İlhan Berk’in yanılmıyorsam: “Şiir; bilinmeyene sıçrar, yoksa hiçbir şeydir.’’

Şâirin cüreti, trajikomik bir zavallı olmasından kaynaklanır. Cevabını bildiği ya da hiçbir zaman bilemeyeceği sorular arasında gidip gelen bir zavallı; ama bunu yaparken hem şaşırmayı hem de şaşırtmayı öğrenir şâir. Bir kara delikten ötekine böyle geçer hazret. Sorular kozmosa birer merhabadır, sorular şiirini çoğaltır şairin.