Şiir toptancı değildir. Ama şiir perakendeye de gelmez: Hem bir dil eylemi olarak, hem de içerik olarak.
 
Birkaç gün önce, bir televizyon kanalında “Sebze meyve ucuzlayacak” alt yazısı ile bir haber veriliyordu. Sabah haberlerinde, bir müjde gibi. Toptancı hallerinin azaltılacağında söz ediliyordu.
 
Günümüzde şiir kitaplarının değil satması, artık basmanın bile mümkün olmadığını çok kişi bilmiyor. Hal yasasının değiştiğini de yine çok kişi bilmiyor.
 
Yeni hal yasası 2011 yılı başında yürürlüğe girecekti. Gerekli yapısal düzenlemeler yapılamadığından 2012 yılı Ocak ayına ertelendi. Şimdi, Ocak ayından beri yürürlükte. Bilmem hiç farkına varan oldu mu, sebze fiyatlarında  hiç olumlu bir değişiklik oldu mu? Yani yeni yasanın vatandaş mutfağına bir yararı oldu mu?
 
Ülkenin çarpık ulaşım sorunu için “trafik canavarı” gibi bir günah keçisi yaratıldı. Sistem çok akıllıdır; piyasadaki aracıyla pazarlanan tek mal türü sebze ve meyveymiş gibi, yıllardır her pahalılık tartışmasında “kabzımallara” suç atılır. Sistemin kendisi tertemiz olur böylece.
 
Eski hal yasasının tam adı biraz uzundur: “Yaş Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname” 1995 yılından beri haller kanun hükmünde kararname ile yönetilmiştir.
 
Yeni hal yasası da uzun ada sahip; 25957 Sayılı Sebze ve Meyveler İle Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun.”
 
Yasanın adında öyle bir çelme var ki! Müzmin muhalifler olarak yıllardır siyasal ve ekonomik sistemi eleştirir dururuz. Eleştirilerimizde kullandığımız kimi kurguların naif kaldığını görüyoruz bazen. Yani, sistemin hiç boş alan bırakmadan, hayatın tüm alanlarında sömürü düzenini aksatmadan sürdürmek için her şeyi yaptığını… G-8, G-20 gibi afilli isimlerle yapılan toplantılarda Artvin’in en ucundaki derenin bile ekonomik kaderinin çizildiğini…
 
Hal yasası gibi çok özel bir alanda bile dünya egemenlerinin ideolojisinin görünmez bir elle şırınga edildiğini açıkça görüyoruz; “…Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların…” deniyor. Patates ile soğanın ortasında dünya tekellerinin çıkarını koruyan bir niteleme giriveriyor! Ülkenin hallerini düzenleyen yasada gizli bir virüs gibi dünya perakende devlerinin niyetlerini görüyoruz. Üretici ile tüketici arasındaki halcinin işlevi bir çeşit rekabet ortamı sağlarken, post-neo/liberal sistemde işi tekeller üzerine alıyor. Ancak, aracı olmayacak, varsa yoksa tekeller ve tekel çıkarları olacak. Perakende tekelleri hallerde tüm malları satmak için “arz ve talep derinliği” çivisini yasanın göbeğine çakıveriyor.
 
Şiir perakendeye gelmez. Perakende piyasası alabildiğine büyürken, şiirin alanının daralması aslında olağan. Çünkü şiir pazarın süsünü bozar. Ama, perakendeciler hallerde şiir konusunda da  bir “arz ve talep derinliği” gördükleri anda, şiiri de satmaya başlarlar.
 
Perakende piyasası dünyayı tek bir piyasa, tek bir pazar haline getirdikçe, dilimizle kalbimiz arasında köprü kuran kabzımallar olan şairleri çok arayacak gözümüz…

Haftanın dizesi; “solmasın gömleğinin kalabalık deseni” Veysel Çolak, papirüs, Kasım-Aralık 2010)