Geçmişin biriktirdiği şiir yükünü, sadece ‘şiir nedir?’ üzerine kafa yoranlar için değil, ‘şiir ne değildir?’ meselesini anlaşılır kılmak isteyenler için de görünür kılan bir kitapla geldi Ali Cengizkan.

Şiir ve Yaşam

Şeref Bilsel

“Bağımlıdır şiir de, evet; insana” (Ali Cengizkan)

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Şiir üzerine herkes yazabilir; ama kalıcı metinler ortaya koymak için şair olmak şart. Kendini, yazdıklarıyla çevresinden ayrıştırmış iyi şairlerin (Necatigil, Berk, Süreya, Ayhan, Altıok vbg) anıları, günlükleri, denemeleri, değinileri bir şairin şiir serüveni için bugün de oldukça değerlidir. Şiirleri ilk kez 1977’de Türkiye Yazıları dergisinde yayımlanan Ali Cengizkan, aynı dergide şiir bölümünün sorumluluğunu da üstlenir. Böylece şairle metin arasındaki o sıcak ara bölgede şiire ve şaire dair doğrudan deneyimler edinir. Daha sonra ‘Yarın’ dergisi, yazı kurulu üyeliğiyle, bizim dışarıdan bakıp göremeyeceğimiz bir pratikle yoğrulmasını sağlar. Şiir seçmek, gelen dosyaları değerlendirmek, şairlere mektup yazmak, zaman zaman şairlerle tartışmak. Bütün bunlar, adı konulmamış da olsa bir şiir ocağını sıcak tutmayı, şiire bütün arka odalarında olup bitenleriyle tanık olmayı da getirir. Şiiri tamamlayan unsurların (şair, şiir, dergi, dosya vbg) neredeyse tamamına doğrudan temas etmiş olmanın kazandırdığı tecrübe, sadece geçmişin bilgisine tanık kılmamış şairi; neyin denenip neyin denenmediği noktasında da kendisini var olandan ayrıştırmak için bir imkân olmuş. İşte elimizdeki ‘Şiir ve Yaşam’ ( Islık yay., Nisan 2021) adlı kitap, az yazan çok söyleyen Ali Cengizkan’ın şaire/şiire dair bir deneyim kitabı. Bugün aramızda olmayan birçok değerli ismi de şiir vasıtasıyla yeniden ziyaret etme şansı buluyoruz.


Bugünkü şiir ortamımızın pek çok tartışmalı konusuna içeriden tanıklıkla yeni yaklaşımlar sunuyor. Şairin çevirmenlik ve mimarlık sıfatlarını da işe kattığımızda dile dair titizliğinin beslenme kaynakları noktasında fikir edinebiliriz. “Poetika sözcüğünde serüvenini sürdüren poiesis, ‘kurma; yoktan var etme anlamına geldiğini” vurgular. Bir çeşit ‘inşa’ sürecidir bu. Bizde eskiler ‘düzyazıya’ inşa derdi. ‘Yapmak’ sadece şiiri değil, bir hayatı da yapmak şairin görüş alanındadır. Ali Cengizkan, 1994 - 2004 yılları arasında, Türkiye’de ilk kez uygulanan ‘Yaratıcı Yazma Kursu’nda şiir bölümü sorumluluğunu yürüttü. On yıl boyunca sürdürdüğü bu etkinlik sırasında kendi şiirlerinden örnekler okumanın şair adayını ‘boğmak’ anlamına geleceğini düşündüğü için bundan uzak durdu. Hayatın doğal akışını, talep edenlerin zihinsel dünyasını okumayı sürdürdü. Geçmişin biriktirdiği şiir yükünü, sadece ‘şiir nedir?’ üzerine kafa yoranlar için değil, ‘şiir ne değildir?’ meselesini anlaşılır kılmak isteyenler için görünür kılan bir kitapla geldi. Biz, özellikle şiir söz konusu olunca metnin arkasında duranı tanımak isteriz. Bize, metnin arkasında duran şairi- gözümüze sokmadan- edebiyata doğru yaşamışlığı ve ‘dil çabası’yla tanıtan bir eser: ‘Şiir ve Yaşam’

Şiir ve Yaşam kitabında yer alan poetik yazılar ve onları oluşturan görüşlerin ortaya çıkışı, yaşantıdan doğmuştur diyebiliriz. Ali Cengizkan, şiirin eğitimle elde edilmeyeceğini, şiire didaktik ve pedagojik açıdan yapılan kimi yaklaşımların geri tepeceğini vurgular. “Şair yalnızca şiirini yaratmaz, kendisini de kurar ve yaratır.” Bu kitap, kendisini bir ‘şair’ olarak adlandırmaktan uzun yıllar kaçınan “şair adayı”nın notları, önermeleri, metinler olarak bugünkü şiir ortamına anlaşılır tecrübeler, teklifler sunuyor. Bilinir: Şiirin tanımı ve şairin yolculuğu her dönemde değişikliğe uğrasa da değişmeyen kimi şeyler arasında, başka şairlerin ortaya koyduğu nitelikli ürünler, şiirin yine iyi şiirler okuyarak kavranabileceği ve belki en önemlisi bir şairi okurların değil de yine şairlerin belirgin kılacağı gerçeği yerinde duruyor. Duyduğunu, gördüğünü imbikten geçirerek duyurup gösteren bir şair Cengizkan.

Bugün adını önce ‘şaire’ çıkartıp sonra şiir yazmayı düşünen, şairliği şiirinin önünde yürüyen, kendini var olan şiirden ayrıştıramamış nice insanı görünce ‘Şiir ve Yaşam’ın sadece şiire yolcu olan gençler için değil, birçok kitap çıkarmış, ödüller almış ‘olgun(!)’ şairler için de şiir için bir kılavuz olduğunu düşünüyorum. Şiirin ve şairin kendi zamanını bulup oradan tok bir sesle söz alması az şey değil. Şiiri aramaya devam eden, sorgulayan ve bütün bunları yaparken olabildiğince didaktizmden, kuruluktan uzak duran bir şairin, üzerinden zaman geçmiş olsa da, içtenlik ve tarihselliğine sadık kalarak ortaya koyduğu, zamanın karşısında soğumamış notları, saptamaları, görüşleri eşlik ediyor bizlere. Kitapta, eskimeyecek birçok özgün saptama yer alıyor: “Bir eylemdir şiir. Sözcüklerle davranır. Ama bazı şairler vardır; sözcüklerle köşk kurmaya kalkarlar. Bunlar ‘hüzün’ sözünü kullanınca üzüntülü olduklarını, ‘kavga’ sözünü kullanınca kızgınlıklarını, ‘hasret’ sözüyle yalnızlıklarını anlattıklarını sanırlar. Oysa şiirlerinin davranışı, onları yalancı çıkarır.”

Üç bölümden oluşan kitabın ilk iki bölümünde ( ‘Şiir ve Yaşam’, ‘Çantada Kalanlar’) bir ‘şair adayı’nın samimi, içten metinleri var. Üçüncü bölüm ise (‘Sivas’tan Sonra’) 2 Temmuz 1993’te Sivas kıyımı sonrasında biriken yazılardan oluşuyor. Şiir ve Yaşam; zor olanı ustalıkla anlatan titiz bir şairin, değişik zamanlarda yazılmış denemelerinden oluşan, şiire ve şaire dost bir poetika kitabı. Şiir, hüneri kabul eder, ama şairi taşıması zaman alabilir. Necatigil’in şu sözü en çok Ali Cengizkan’a uyar: “Şiir iki şey ister: hem seni, hem hünerini. Tek başına sen sıkıcı bir ağırlıksın, hüner ağırlığı hafifletir.” Şiirimizde ‘hünerli bir şair’ olarak kabul edilen az sayıda insandan biridir Cengizkan. Sözün fazlasını söylememiştir şiirde. Şiirde sözün fazlası söylenmez; mimaride de sanıyorum en ufak fazlalık ‘yıkım’ getirir. Şiirin durduğu yeri biliyor şair: “Kimi kendini gerçek şair sandığından, kimi de şairliği çok yüce ve ulaşılmaz gördüğünden şiirden uzak kalır. Oysa her zaman oradadır, yüreğimizde durmaktadır şiir.” Bütün bunlardan sonra, şairin yazısını, içinde bulunduğumuz çağa ağız olan şiir bağlamalı elbet.

“Yani küçük şeylerle gelindi bugüne.
Küçük bankalarla, küçük bonolarla, küçük tahvillerle
Küçük gayrimenkullerle gelindi bugüne.
Küçük adamlar, küçük mülkler büyüdü birdenbire
Ve küçüldü ülke... Bu böyle bilinmeli
Şimdinin bilinmesi yetmez
Onu geleceğe yetiştirmeli:
Küçük bağımlılıklarla gidilecek bağımsızlığa
Ve haykırıyorum işte: Yaşasın ... Ülke!”