MAZLUM VESEK Şair Hüseyin Köse, Ziyan Balkonu ismini verdiği şiir kitabını okuruyla buluşturdu. Yitik Ülke Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan kitabına dair Köse ile bir söyleşi gerçekleştirdik. • Metne girişteki, ‘Kalarak göç etmekten yorgun düşmüşler için bu yer…’ cümlesi bir tanımsal çerçeve mi? Genel muhtevayı ele veren bir özet mi? Bu epigraf cümlesinin kitap açısından […]

Şiir yıkım sonrasının büyük onarıcısı

MAZLUM VESEK

Şair Hüseyin Köse, Ziyan Balkonu ismini verdiği şiir kitabını okuruyla buluşturdu. Yitik Ülke Yayınları etiketiyle raflardaki yerini alan kitabına dair Köse ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

• Metne girişteki, ‘Kalarak göç etmekten yorgun düşmüşler için bu yer…’ cümlesi bir tanımsal çerçeve mi? Genel muhtevayı ele veren bir özet mi? Bu epigraf cümlesinin kitap açısından vücudu hikmeti nedir?

‘Durarak göç etmek’ deyişi okuyucu için iyi niyetli bir uyarı daha ziyade. Bundan başka, güçlü bir mecaz gibi göründüğü bağlamlar dışında, bir ederi yok. Belki gereğinden fazla uzun sürmüş bir iç molanın sapkın tezahürü, bir tür yığılma ve tıkanmanın. Ya da belki devam etme gücü ve tutunma umudunu yitirdiğimiz anların verdiği yorgunluk hissinin ve daha başka şeylerin zihne çalımıdır. Bunların hepsi söylenebilir elbet, belli ölçülerde, az-çok. Ama farkında olduğum ve derinden hissettiğim tek şey, bu son 4 yıl, benim açımdan keyifsiz kifayetsiz bereketsiz bir dönemdi her açıdan, nefret karası bir siyasal zihniyetin her köşede inatçı bir hınçla mayaladığı bir kara büyünün toplumsal kıskacında geçen… Politik göndergesi de olan bir ifade, haliyle. Kimi semereli ömürler üstelik yakın mesafeden barbarca bir kıyım çemberinden geçirilirken, güçsüz, korkak, sinik, pasif ve dahi bazen de içi kan ağlaya ağlaya biz yazı/şiir/öykü yazan kalem erbabının gözle görünür büyük mahcubiyetiyle birlikte okunsun. Bir de -mademki duruyoruz kıpırdamadan olduğumuz yerde-, ‘göç’ nereye? (Düşüncesi bile ‘ziyan’.) Galiba kötü başlangıçların kanlı kapanlı eşiğine. Uzak-yakın iç coğrafyalarda hüküm süren bir kışa…

• Ziyan Balkonu dışındaki tüm şiir serüveninize bakıldığında yazdıklarınızda felsefi, varoluşsal, deruni bir yeğinlik var. Bir süreğen kırgınlık öte yandan, bir yas hali. Nereden beslenir ‘dilden umutsuz bir hafıza yapan acı?’

Öznenin estetik oluşumu diye bir şey varsa, diyeceğim o ki, kendini eksikli düşlerin ifratıyla tamamlar. O halde düş! diyorum. İşe yarar bir kendilik imgesi edinmenin koşulu da gördüğün düşlerin sayısı kadar zira. Kuşkusuz köklerinin bu topraklarda olması da gerekmiyor hiçbirinin, insanlık hallerine temas etsinler, bam teline yakın vursunlar yeter. Bir de kaybolmak gerek ara ara sokaklarda, kimi geniş ve sıkışık saatlerde, bilhassa da yalnızken. Çünkü düş de kendiliğin esaslı bir kurgusu olarak buluntu bir usun semeresi değil, ancak ruhuna uzakları katınca var.

• Yakın zamanda Yitikülke Yayınları’ndan çıkan Ziyan Balkonu altıncı şiir kitabınız. Neden ‘ziyan’? Neden ‘balkon’? Bu iki sözcükteki umutsuz terkibin sizdeki karşılığı nedir?

Hayata esastan müdahil olamayıp, onu kıyısına kurulu bir balkondan seyrettiğim, kırık dökük bir zaman aralığından bakıp da gördüğüm şeyler yüzündendir belki, şöyle düşündüm: Sevdiğimiz güzel insanlar tek tek bırakıp giderken bizi, kiminin ömrü mesnetsiz iddiaların nefretine pay edilirken ve ‘ziyan’ olmasın diye bunca iyilik, bunca birikmiş heves… kelimelere tutunarak bizi iyileştiren bu hayat… içeriden ve dışarıdan sürekli zalimlik eden zaman… ve daha başka şeyler aşkına… bu, kara konuşmalı balkonların son ziyanı olsun!

• Hüseyin Köse poetikasını özetleyebilir misiniz?

Şimdiye kadar hasbelkader benimle ilgili olarak söylenen gerek ‘şairane belirsizlik’, gerekse ‘kara şiir’, ‘ücra şiir’ vb saptamaların belki de anlatmaya çalıştığı asıl şey, şiirimin hiç de azımsanmayacak bir negativiteyle yüklü oluşu. Bununla birlikte, çok iddialı sayılmazsa, şiir denince gerçekten derinden hissettiğim şunları da söylerdim: Şiir, bizi tökezleten yolların sesleriyle eğittiği gibi, her yıkım sonrasının da büyük onarıcısıdır aynı ölçüde. Sevinç ve hüzün verir, aynı zamanda idraki hızlandırırken. Nadiren bilir, hiçbir doğruyu heceleyemez, hiçbir derinlikli gerçeği. Ne kadar şair varsa, yekten bildiği şeylerin kâmilen cahilidir. Arzu sapkını bir müsekkin gibi bir şeydir de denebilir. Bazen de bön yanlarımızın alevli müziğidir, orta yaşlara iyi gelen. ‘Taşların arasından sızan su’ ki, İbranicede şiirin menşeine bu serinleten cümleyle girilir.

• Ziyan Balkonu isimli kitapta ‘Biten Şeylerin Geçmişi’ başlığını taşıyan üç bölümlük bir şiir var. Biten şeyler size ne hissettiriyor? Yeni başlangıçlarla aranız nasıl?

Birçok şeye daha başlamadan biten bir yanımız var. Hele de sonsuz başlangıçların vav’lı, elif’li ülkesinde, başlangıç dediklerimiz koca bir enkaz. Çok bitiyor ve bitiriyoruz, demek ki çok başlangıç var. En önemlisi de, nasıl bitirdiğimizden çok nasıl başlayacağımıza önem vermemiz gerektiğini telkin eden bir popüler kültür dili var. Biten şeyleri yalnızca biterken anladığımıza inanıyorum ben. Yok olurken somutlaşıyor, görünür oluyor birçok şey. Otomobille ana yolda hızla giderken geride bırakılmış yola baktınız mı hiç? Salt bir yoldan daha fazlasıdır, boylu boyunca asfalta uzanmış eskitilmiş bir zamanın ölüsüdür, koca bir hayat.

Hızla uzaklaşan bir geçmişle birlikte açıldığımızı fark ederiz geleceğe. Dahası, şimdiyi ve geleceği mümkün kılan şey bizatihi dikiz aynasından gördüklerimiz, ardımızda kalanlar bizi geleceğe yaklaştıran da. McLuhan bu uçucu izlenimin gayet makul bir betimlemesini sabitlemişti diye hatırlıyorum. O nedenle uzatmayayım, olaylara, nesnelere farklı tarafından bakmak gerekiyor sanki bazen, gerçeğe esastan nüfuz edebilmek için.