Denemelerden oluşan yeni kitabı ‘Gittikçe Yakın’la okurlarıyla buluşan Salih Bolat şairlerin de düzyazı yazmasından, düşünce üretmesinden yana. Bolat “Kültürel, estetik, genel olarak sosyo-politik ve yer yer felsefi yazılar yazması, bir şairin şiirsel arka planında nelere yaslandığı konusunda bilgi verir” diyor.

Şiirin kültürel  ve eleştirel yanı

Üzeyir KARAHASANOĞLU

Çok yoğun olarak şiir yazılmasına karşın şiirin estetik ve kültürel arka planıyla ilgili eleştirel çalışmalar yeterli değil. Salih Bolat’ın kaleme aldığı denemelerden oluşan 'Gittikçe Yakın', bu ihtiyaca cevap veriyor ve değişen hayat şartlarıyla birlikte şiir nasıl dönüşüyorsa ona eşlik eden düşüncenin de dönüştüğünü gösteriyor. Ayrıca bugün yeniden yorumlanmayan ve geliştirilmeyen geleneğin öleceğini de ileri sürüyor bir bakıma. Şairleri ve yazarları mercek altına alan Bolat, gerçeklik ile dil, ideoloji ile estetik arasındaki ilişkileri tartışarak edebiyat tarihimize yeni bir ışık düşürüyor. Salih Bolat ile yeni kitabını konuştuk.

Şair Salih Bolat’ı yeni kitabı 'Gittikçe Yakın’da bu kez şiirlerinden değil denemelerinden okuyoruz. Nasıl oluştu kitap?
Kitap olarak yayınlanmayan yazıların kalıcılık değeri kazanmadığını düşünüyorum. Bu nedenle, dergilerde yayımladığım yazılardan seçtim. Kitapta özelikle ülkemizdeki yakın dönem şiir ortamına katkıda bulunacağını düşündüğüm eleştirel yazıların yanı sıra, insan, toplum, doğa ekseninde oluşan denemelerin de bir şairin kaleminden çıkmış olması önemli. Bu kaygılarla oluştu 'Gittikçe Yakın'.

On şiir kitabı, beş düzyazı kitabı derken üretkenliğinize 'Gittikçe Yakın’ı da eklediniz. Bu üretkenliğin kaynağına dair konuşalım mı?
Elbette beni de yazmaya yönlendiren etkenler var. Ortaokul ve lise öğrencilik yıllarımdaki nitelikli edebiyat öğretmenlerimin beni okumaya ve yazmaya teşvik ettiklerini söyleyebilirim. Lise edebiyat öğretmenim, nitelikli bir aydın olan Mevlüt Özyurt’un da bizi kitaplara yönlendiren çabalarını anmadan geçmemeliyim. O yıllarda yerli ve yabancı çok sayıdaki klasik romanı okumuştum. Zaten Adana’nın insanı yaratıcı olmaya sürükleyen mitolojik bir yanı var.

Tanıklıklarınızı, arkadaşlıklarınızı da okuyoruz 'Gittikçe Yakın’da. Hem kendi şiir serüveninizi hem de şiirimize dair eleştirel yazılarınızı da okuyoruz. Hangi iç dinamik sizi sürüklüyor?
-Düzyazı da yazmayan, düşünce üretmeyen bir şairi kolay içselleştiremiyorum. Kültürel, estetik, genel olarak sosyo-politik ve yer yer felsefi yazılar yazması, bir şairin şiirsel arka planında nelere yaslandığı konusunda bilgi verir. Ülkemizde çok yoğun olarak şiir yazılmasına karşın, şiirin kültürel ve eleştirel yanıyla ilgili çalışmalar yeterli düzeyde yapılmıyor. Belki poetik yazılar yazmamdaki önemli nedenlerden biri de budur.

'Gittikçe Yakın’ı okuyanlar sizin kültürlenme sürecinize tanıklık edebilecekler mi?
Eleştirel denemeler yazmam, biraz da benim okur tarafından şiir anlayışımın bilinmesine katkıda bulunma amacı da taşır. Gerçekliği şiirsel olarak nasıl kavradığım, şiirlerimin genel imgesel dokusunda yer alan doğanın nasıl algılandığı, sözcüklere yaklaşım biçimim gibi konularda olduğu gibi, ideolojik arka planım da yazılardan referans alınabilir.

Kitabınızda yer alan 'Tren Garları ve Trenler' adlı denemenizdeki Erzurumlu delikanlının yaşadığı hayal kırıklığını, o gencin yaşadıklarını toplumsal çıkarımlarla okuyabilir miyiz?
Elbette, sözünü ettiğin denemede de yazdığım gibi, babam devlet demir yollarında çalışıyordu. Bu nedenle çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım trenlerde, rayların arasında geçti. Üniversitede okurken de Adana-Ankara arasını çoğu kez trenle gidip geldim. Ankara’ya gideceğim zamanlar, ortalıkta hiç görünmeyen babam, tam trenin kalkma vaktinde ortaya çıkardı. Başında demiryolu şapkası, üstünde lacivert demiryolu işçi elbisesiyle beni uğurlamaya gelirdi. Tren ta ilerdeki dönemeçte kaybolana kadar, babam orada, peronun ucunda durur bakardı. El sallamazdı. Babamın orada, giderek gözden kaybolması beni çok hüzünlendirirdi. Kendimi bir bakıma o Erzurumlu çocuğa benzetirim aslında.

Sizin de dâhil edildiğiniz 1980 sonrası Türk şiirinin sınıflandırmasına dair neler düşünüyorsunuz? 1980 sonrası Türk şiiri ne kadar doğru tanıtılıyor?
Bir dönemin şiirini anlayabilmek, edebiyat tarihinde bir yere oturtabilmek için elbette bazı sınıflandırmalar, şematize etmeler, kavramlaştırmalar yapılabilir ama bunu yaparken doğru ölçütlere göre yapmak gerekir. 1980 Kuşağı şiiri tanımlanırken, birbiriyle ilgisiz ölçütler temel alınıyor: Estetik, sosyolojik, ideolojik ölçütler karışık olarak kullanılıyor. Ayrıca 'Yenibütün, Beatnic/Marjinalci Şiir' gibi karşılığı olmayan sınıflandırmalar yapılıyor.

'Gittikçe Yakın' şair, yazar ve aynı zamanda eğitim bilimleri doktorası yapmış bilim doktorunun eseri. Bir akademisyen olarak liselerde verilen edebiyat eğitimi için ne dersiniz? Edebiyat eğitimi nasıl verilmeli?
Edebiyat sanatları da resim, müzik gibi bir sanattır. Roman, öykü, şiir gibi edebiyat sanatları demek istiyorum. Edebiyat dışındaki sanatların eğitimi nasıl ki teorik ve uygulamalı olarak veriliyorsa, edebiyat sanatları da öyle olmalıdır. Üniversitede de öğrenci sanat bölümlerinde o sanatı hem uygular hem öğrenir, değil mi? Edebiyat derslerinde de öğrenciye şiir, roman, öykü, oyun, masal gibi edebiyat sanatları yazdırılmalıdır.

Salih Bolat’ın yaşamında, poetikasında ve şimdi 'Gittikçe Yakın'da doğa hep yakınımızda. Sizin bu 'doğa'nızı nasıl okumalı?
Güneyde, Akdeniz’de geçen çocukluğumda sabahları güneyden kuzeye, akşamları da kuzeyden güneye karanlık kuş sürüleri geçerdi. Özellikle kışın hemen sonunda, uzun yağmurlardan sonra, gri-siyah, uzun kuyruklu yağmur kuşları gelirdi su birikintilerine. Ben onları çok yakından izlerdim. İlkbaharın ilk günlerinde, taşları kaldırıp, henüz uyuyan böceklere bakardım. Dere yataklarındaki gölgelere, kır çiçeklerinin arasından çılgınca koşan patikalara… Bütün bunlar bana sevinçli bir hüzün verirdi. Kendimi bir zamansızlık içinde hissederdim. Mitolojik bir atmosfer içinde… Doğa ve nesneler anlam yaratmada büyük olanaklardır. Yalnızca insan, anlam yaratmada yeterli değildir.