MEHMET ÖZÇATALOĞLU Fazıl Hüsnü Dağlarca; “Şiir tanımlanması güç bir tür aslında. Çünkü her şiirin tek tek tanımı vardır. Yeryüzünde yazılmış bütün şiirlerin tanımları farklıdır. Ancak ortak bir kuraldan söz etmek olasıdır. Şiir iki ayak üzerinde yürür. Biri imgelem, öteki içtenlik. Bu iki olmazsa ya da gereği kadar olmazsa o şiir yarınlara ulaşamaz” der. Ayrıca, şiirin […]

Şiirlerle masallar
MEHMET ÖZÇATALOĞLU

Fazıl Hüsnü Dağlarca; “Şiir tanımlanması güç bir tür aslında. Çünkü her şiirin tek tek tanımı vardır. Yeryüzünde yazılmış bütün şiirlerin tanımları farklıdır. Ancak ortak bir kuraldan söz etmek olasıdır. Şiir iki ayak üzerinde yürür. Biri imgelem, öteki içtenlik. Bu iki olmazsa ya da gereği kadar olmazsa o şiir yarınlara ulaşamaz” der. Ayrıca, şiirin estetiğine dair bütün ölçütlerin çocuk şiiri içinde geçerli olduğunu belirtir. Mavisel Yener, “Kıpır kıpır bir dille, çağırmalı şiir çocuğu kendine. Her bir öykünün sonunun merakla beklenmesi gibi merakla beklemeli sonunu. Bunun için de iyi bir kurgusu, iyi bir dili olmalı” der.

Dağlarca’nın ve Yener’in bu tanımlamaları doğrultusunda Refik Durbaş’ın şiirlerine bakınca sanki onun için yapılmış bu tanımlamalar hissine kapılıyorum. ‘Tilki Tilki Saat Kaç?’, ‘Kırmızı Kanatlı Kartal’, ‘Bez Bebekle Kuklası’ ve diğerleri… Son örnek de ‘Ş aşkın Baykuş.’ Final Kültür Sanat Yayınları’nın çocuklarla buluşturduğu kitap kalın ciltli kapağı ve Maria Brzozowski’nin renkli çizimleriyle dikkat çekiyor. Küçücük bir kitaba koca bir dünyayı sığdırmış Durbaş. Postacı serçeler, gümüş kuyruklu kangurular, bir dilim peynirin peşinde tilkiler ve şapkadan çıkan tavşanlar… Ve daha neler neler… Bu kitaptaki şiirler çocuklar kadar yetişkinleri de mutlu eder. Çünkü ne demişti Dağlarca, bir kere daha anımsayalım: “Şiirin estetiğine dair bütün ölçütler çocuk şiiri için de geçerlidir.” Tersten okursak bunu; şiirin estetiğine dair bütün ölçütler yetişkinlere yönelik şiirler için de geçerlidir, diyebiliriz. ‘Mağara’ başlıklı şiiri güzel örneklerden biri olarak alalım buraya ve şiirden masala yelken açalım. “Sabah erken çıktım yola/ sağımda yalınayak bir dağ/ solumda kavak kadar bir ova/ iki yaprak düştü kavaktan/ yağmurda ıslanmasın diye/ birini sakladım mağaraya/ birini armağan ettim rüzgâra.”

Refik Durbaş

Refik Durbaş anmamıza devam edelim. “Ay’dan Korkan Fil” yine Final Kültür Sanat Yayınları’ndan. Bu kitabı resimleyense Gökçe İrten. Ay’dan Korkan Fil kısa öykülerden/masallardan oluşuyor. Her biri çocuklar için birer kıssadan hisse. La Fontaine masallarını da anımsattı. Fakat La Fontaine masalları kuşaklar boyu süregelerek bugünlere ulaşsa da yeni/lenmiş masallara gereksinim olduğunu düşünüyorum zaman zaman. Masalı çok bir coğrafyanın yaşayanlarıyız ne de olsa. Refik Durbaş da böyle düşünmüştür belki de kim bilir?

Kitap on masaldan oluşuyor ve bu masallarda bir hayli eşek var. Eşekle birlikte aslan, güvercin, baykuş, tavşan, fil… Hayvan masallarından alışageldiğimiz güç mücadeleleri, tilkinin kurnazlığı, tavşanın ürkekliği… ‘Avcı ile Ayının Dostluğu’ ise acı bir gülümsetme örneği.

Refik Durbaş geçen yıl aramızdan ayrılan değerli bir yazarımızdı. Yine onun için yazdığım bir yazıda; “çocukları ve çocukluğunu çok seven bir şair olduğunu” demiş ve eklemişim. “Nasıl sevilmez ki o çocukluk. Okuma-yazmadan önce kızak kaymayı, kartalların gölgesinde çelik çomak oynamayı, gökkuşağının altında uçurtma uçurmayı öğrenirsin de nasıl sevilmez o çocukluk.” Çocukluğunu çok sevdiği için de çocukları sevmiş Durbaş. İyi ki sevmiş, iyi ki bu kitapları bize ve çocuklara bırakmış. Bu dünyadan bir Refik Durbaş geçti, geçerken de yarınlara kalacak birçok kitap bıraktı. Yazın emekçisi olmanın da güzel yanı budur işte. Beden ölür isim kalır. Refik Durbaş da nesiller boyu yaşayacak bir isimdir.