Ciddi bir konuya pek popüler başlık attım, farkındayım, üstüme gelmeyin. Bu aralar söylemesi ayıp Ege sahillerindeyim. Kim demiş denize girmek için burada olduğumu, haşa sizlerden...

Ciddi bir konuya pek popüler başlık attım, farkındayım, üstüme gelmeyin. Bu aralar söylemesi ayıp Ege sahillerindeyim. Kim demiş denize girmek için burada olduğumu, haşa sizlerden, nabız tutma derdindeyim. Tuttuğum nabız elimde çırpınıp dururken, her yaz tatilinin bir kitabı ve bir şarkısı olması gerektiğinden hareketle, nabzın tiktaklarına eş, “Sil baştan başlamak gerek bazen/hayatı sıfırlamak” şarkısını notalıyorum. Ege sahillerindeki “laiklik elden gidiyor” gerginliği ve İzmirli kadınların ferahlığının yanında Şebnem Ferah bence iyi gidiyor. Evir çevir dinleyip, “derin sularda inci aramak için” pişmanolası bir aşkın finalini beklemeden, hep beraber dalalım diyesim geliyor. Biz Kürtler de artık Van Gölü’ne dalıp inci olmasa da inci kefali tutarız.

Su içi muhabbette bir beyefendi, “Neden Cumhuriyet gazetesini düşünmediniz” diyor, yazmak için. Alışmışım ya Diyarbakır’da ağzın torbasızığı ve dilin kemiksizliğine, kulaç ataraktan havalı havalı, “Geri buluyorum efendim” diyorum. Beyefendi çok şaşırıyor. Hatta şok şaşırıyor. Edepsizliğe devam ediyorum, adam suyun içinde kalpten gidecek: “Bir zamanlar Perinçek benim için ne kadar solcuydu  ve de şimdi ne olduysa, Cumhuriyet de benim için öyledir. Yani ilkokul gazetem olarak kaldı” diyorum. Derken, o denli disiplin içinde yüzen ve benim asker emeklisi olmasını daha uygun gördüğüm bir başka bey dalıyor muhabbete. Yüzüşü gerçekten o kadar ciddi ki kafasındaki şapka bile ıslanmıyor suyun içinde. “Perinçek, günümüzdeki en demokrat ve düzgün liderlerden biridir hanımefendi” diyor. Bundan sonrası benim “Peki ya Ergenekon?” sorusuyla uzaklaşmama vesile olsa da. Beyefendiciğim arkadan sesleniyor, “Komplo bunlar!” Sonra başka hanımefendilerin, en az kilolarından kurtulmak için derinden ettikleri yeminler oranında “Ay şu AKP kapansa da bi rahatlasak” demeleriyle geçiyor günler. Geçmiyor günler geçmiyor desem daha yerinde. Son operasyonun yorumları ise “Atatürkçülerin tümünü adamlar topluyor” biçiminde. Ki Mustafa Kemal’in kalpaklı fotosunun bulunduğu bayraklar Ege sahillerini sarmış sarmalamış halde. Muhabbetler derinleştikçe, 12 Eylül’ün benim çekirdek ailemin ve sülalemin de üzerinden geçtiğini ve hatta sosyal demokrat kökenli olduğumuzu anlatararaktan ve böyle bir şerbetlemeden sonra “Ama Kürtler de insaaaannnn!” noktasına ulaşabiliyorum. Ve cepheye taşınan mermilerin ışıltıları, kağnıların gıcırdayan sesleri, Nene Hatunlardan süzülüp, “Türkiye tektir, laiktir”e ulaşıyoruz. Geçiş yok ondan öteye.

Velhasıl-ı kelam, Diyarbakır’da laiklik değil de AKP’nin Kürtlere oynaması ve de Kürt sorununa hâlâ makul bir çözüm önerisinde bulunamaması tartışılırken, Ege’nin serin sularında bambaşka bir kaygıyla karşılaşınca, Gönül Yarası filmindeki gibi “yok mu kardeş bir üçüncü yol” diye soruyorum karşımdakilere. Ve hepimize, hepinize... Yani gerileşmeye karşı çıkınca Ordu’nun derelerine dalmaktan, darbeye karşı çıkınca orducu olmaktan öte bir seçenek yok mudur? Bu sistem bağırsaklarını böyle temizleyedururken, geçmişin darbelerinden nasiplenen ve aynı oranda vaktiyle elleri sopalandırılıp devrimcilerin, demokratların üzerine sürülen gericilerden uzak duracak, her ikisine de eşit mesafe koyacak bir seçenek yok mudur? Bu yalan yanlış ama bir oranda da derinleştikçe pislikleri etrafa sıçrayan hal vaziyetin sadece iki seçeneği mi vardır? İşte şimdi, varsa hâlâ sol, devrimci hareketler, üçüncü bir yolu sunmalı. Daha da serini ve sakini, üçüncü ve aklıselim yolu sunmak için işkence tezgâhlarında elektriğe tabi olmuş devrimci olmak da gerekmiyor. Ortak akıl sadece. Ortak akıl için ordunun kuyruğuna takılıp belleksizleşmemek gerektiği kadar,  ordu karşıtlığı adına gericileşmemek de gerekir. Ki kanımca tam zamanı, bu ülkede bu iki ve feci seçeneğin dışında bir seçenek sunmanın. Bu arada, sözüm biraz meclisten içerü de olsun. DTP’li vekiller mesela şu hengâmenin içinde sadece AKP’nin Kürt sorunu konusundaki çözümsüzlüğüne de kilitlenmemeli. Ege’deki Akdeniz"deki vatandaş, huşu içerisinde “beni kapatacaklar” diye korkuyorsa, bu korkuya az biraz  kulak vermek de gerekir. Her ne kadar bindirilmiş duygular olsa da her korkunun içinde gerçeklik payı da vardır.

Konuyu toparlayalım. Yani ki derin sularda inci toplamak için, yazının başında da belirttiğim üzere, her şeyin fena halde bitmiş olması gerekmez. İşte şimdi, “hayatı sıfırlamanın” ve yeni bir başlangıç yapmanın zamanı. Yeter ki manalı bir beste olsun elde.