Kutsallık üzerinden siyasi bir manevra söz konusu olduğunda, günahkâr üretme enstrümanlarının kuvvetli etkisinden dolayı, bir suçlama kisvesi altında süreç oldukça rahat dizayn edilmektedir. Özellikle şairler ve müzisyenler üzerindeki yansıması bir orta çağ repliğidir.

Tarihimize baktığımızda, şiirleri yasaklayıp, yakmak, şair ve ozan öldürmek bakımından küçümsenmeyecek bir zenginliğe sahibiz. Asırlar boyunca kimi şairi süründürdük, kiminin canını aldık... Nesîmî’nin diri diri derisini yüzdük, Nef’î’yi de kementle boğup cesedini denize attık, Pir Sultan Abdal’ı astık, Nazım’ı içeride cezaevine, dışarıda başında bir çınar ağacına hasret vatansızlığa hapsettik…


Müzik ile uğraşan sanatçılarımızdaki toplum içinde iletişim ve sosyal bütünlük gibi evrimsel fonksiyonları ortaya çıkmasından hoşlanmadığımız gibi, müziğin duyguları ve özellikle toplumu uyarma ile ilgili o varoluşunu bir kültür olarak kabul etmeyip, bir zamanlar Şili’de olduğu gibi yok saymaya çalıştık.

11 Eylül 1973 günü, güneşin doğuşundan kısa bir süre sonra, General Augusto Pinochet iktidarı gasp ederken, tanklar Santiago’yu ezerken, savaş uçakları sosyalist Başkan Salvador Allende’nin son konuşmasını halka ilettiği Başkanlık Sarayı La Moneda’yı bombalıyorlardı. Birkaç dakika sonra da ölmüştü.
Şili’de 1973 darbesi nedeniyle, Ulusal Stadyum, üç aydan uzun süre siyasi tutuklular için toplama kampı ve işkence merkezi olarak kullanıldı. Askerler, binlerce kadın ve erkeği sürükleyerek Ulusal Stadyuma getirdiler.

Onu da Teknik Üniversite’deki işinin başında tutuklarken yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Daha darbenin başında yüzlerce kişiyi katlettiler, işkence ettiler, öldürdüler, cesetlerini denize attılar ya da çöldeki toplu mezarlara gömdüler.

Ve stadyumda Victor Jara şarkı söylemeye başladı. Binlerce tutuklu eşlik etti. Hep bir ağızdan’ Venceremos’ şarkısını söylemeye başlarlar. Tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen şarkıya devam ederler. Şarkıyı söyleyen bu büyük koroya emir verilmesiyle ateş açılıp susturulur. Victor Jara söylemeye devam etti. Gitarı elinden alınmak istemesine rağmen bırakmadı devam etti. Önce ellerini ve gitarını kırdılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor Jara’nın ellerini kestiler. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve makineli tüfekle yüzüne ve vücuduna ateş ederek susturdular. Vücudunda 44 kurşun deliği tespit edildi.

Daha bitmedi, diğer tutuklulara ibret olsun diye ve göz dağı için kestikleri ellerini tribünlerin önündeki stadyumun tellerine astılar.

Victor Jara dudaklarında ‘Kazanacağız’ şarkısıyla öldü.

21 Kasım 1973 tarihinde, Victor Jara’nın öldürülüp, kesilen ellerinin asıldığı Şili Ulusal Stadyumu’nda binlerce taraftar yerini almış ve 1974 Dünya Kupası vizesi için oynanacak Şili – SSCB maçını bekliyordu. Aslında böyle bir maç yok hükmündeydi… insanlık adına yok hükmündeydi… Rakip SSCB sahada olmadığı için de maç yok hükmündeydi. Sahaya sadece Şili Ulusal takımı çıkmıştı.

Bu stadyum, darbe sürecinde en az 40 bin kişinin işkence gördüğü hatta katledildiği bir dehşet yuvasına dönüşmüştü. Spor alanı olma kimliğini kaybederek, bir darbenin politik inşasında kullanılan merkez haline gelmiş olan bu stadyum, Şili halkı için, insanlık dışı olayların yaşandığı bu yer, bir spor mabedi yerine utanç mabedi haline gelmişti.

Futbol otoriter rejimler için her zaman kullanışlı bir araç olmuştur.

1974 Almanya’da oynanacak Dünya Kupası yaklaşır ve ön eleme maçları oynanacaktır. Şili’nin rakibi Sovyetler Birliği oldu. İlk maç Moskova’da golsüz eşitlikle sonuçlanır. Rövanş için gözler kanlı darbenin yaşandığı Şili’ye çevrilir.

SSCB, FIFA’ya; faşist bir darbenin sonucu, yasal bir hükümetin devrilmiş olmasından ve Şili yurtsever halkının kanıyla sulanmış bir sahanın futbol müsabakası oynanabilecek bir mekân olmaktan çıktığından dolayı, maça çıkmayacağını söyler ve mücadelenin tarafsız bir sahaya alınmasını talep eder.
Bu talep üzerine güdümlü FIFA, Şili’ye ve stadyuma bir heyet gönderir ve stadyum için rapor ister. Tabii ki Pinochet yönetimi darbenin izlerini çoktan silmiştir. O dönem için hiçbir yaptırım gücü olmayan FIFA’nın gönderdiği heyet, haliyle stadyum için futbola elverişli raporu verir ve bunun sonucunda SSCB, Şili’ye gitmez.

15 bin asker ve darbe destekçilerinin doldurduğu stadyumda maç başlar. Şilili futbolcular, formaları ve kramponlarıyla dakik bir şekilde stadyumdaki yerlerini aldılar. İnsan düşünmeden edemiyor, acaba üzerlerini değiştirdikleri o soyunma odlarının ve sahaya çıkmak için yürüdükleri tünellerin duvarlarında hala kan izleri var mıydı?..

Bazı goller vardır Dünya Kupasını kazandırır, bazı goller vardır lig şampiyonu yapar, bazı goller vardır tanrının elidir, bazı goller vardır ki çok faşisttir. İşte o gollerden birin de Şilili futbolcular paslaşarak rakipsiz sahada rakip kaleye doğru ilerlerken, takım kaptanı Francisco Valdes futbol tarihinin en onursuz golünü atar. Sahada olmayan rakip santra yapamadığı için de maç hükmen Şili lehine sonuçlanır ve Şili, Dünya Kupası vizesini kapar.

Şili’de ciddi bir Pinochet muhalifi olan onurlu futbolcu Carlos Caszely ise maça mecburen çıkmasına rağmen, en azından koşmayarak tepkisini ortaya koymuştur. Doğan Babacan’ın Almanya-Şili maçında kırmızı kart gösterdiği Caszely, gurup elemelerinde ortaya koyduğu başarılı performans ile Şili’nin gruptan çıkmasını sağlarken, istemese de mecburen Dünya Kupasına katılmıştı. Caszely, Pinochet’in Şili’de gücünün yetmediği tek kişi olarak anılır çünkü halk onu taparcasına sevmekteydi. Ülkenin yıldızı, akrabalarının, dostlarının, Victor Jara’nın öldürüldüğü yerdeydi. Solcu forvet, Allende’ye gönül vermişti. Pinochet’ye karşı direnebilenlerdendi. O kadar göz önündeydi ve o kadar seviliyordu ki, bardağın taşmaması adına ona dokunulmamasına karar verilmişti!
Victor Jara’nın öldürüldüğü stattaki oynanan maçta, rakip olmadan alınan galibiyetin onuru ve sevinci ancak onursuz ve katil bir kitlenin propaganda aracı oldu.

O maç oynandığı sırada, tel örgülere astıkları Victor Jara’nın elleri tel örgüleri akort edip çalarken, ağzındaki mırıltı duyulur gibiydi…

Kazanacağız/Fırtına yırtıyor sessizliği/Ufuktan bir güneş doğuyor/Gecekondulardan geliyor halk/Tüm Şili şarkılar söylüyor.

Ve kazandılar...

‘Bir ulusun türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür’