Hani derler ya:

‘Kabile devletinde olmaz.’

Türkiye’de oldu.

‘Reis’, damadını kurban verdi.

1100 odalı Saray’da, 30 katlı İletişim Başkanlığı kulesindeki 27 saatlik sessizlikte boğuldu.

Saray’ın muhafızı haber ajansları, TV kanalları, gazeteler çığlığını bastırdı. ‘İlk Bilen Siz Olun’ sloganlı kanallar tüm dünya konuşurken istifasını haber yapmadı.

Ağabeyinin yönettiği medya grubunda bile sansürlendi.

Yıllarca sesini kısmak için uğraştığı medyada kendi haykırışını duyuracak bir yandaş bulamadı.

Allah’ın sopası yok;

Instagram’dan istifa eden bakan olarak tarihe geçti.

Reis’in halefiyken etrafında fır döndürdüğü menfaatperestler birden kayboldu.

Altın yumurtlayan tavuk 27 saat içinde üzerine oynanan yanlış ata dönüştü.

İstifası kabul edildiği anda ise günah keçisiydi.

Kürt sorununa açılım sürecinden sonra kenara atılanlar gibi…

Fetullahçılarla iktidar ortaklığı bozulduktan sonra harcananlar gibi…

Hep kandırılan ‘Reis’ yine hukukun ayaklar altına alındığından, ekonominin çöktüğünden habersiz rolünün makyajıyla sahneye çıkıyor. Hukuk, insan hakları, ekonomi reformu sözleri verirken AKP’nin aksakallıları damadını feda etmesini alkışlıyor.

Ama büyük bir sorun var.

Berat Albayrak, eski bir bakandan ibaret değil.

Reis’in halefi olarak cüretkâr örgütlendi devlette. Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun koltuğundan indirilmesinde Pelikan bildirisiyle rol aldı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ü kabineden çıkarttırmak için sert hamleler yaptı. Erdoğan’ın yalısında ziyaret ettiği ‘Pelikan’ adı verilen örgütlenmesi yargıda büyük güce kavuştu. İktidarın medya gücünü de elinde tutan Pelikan, FETÖ dönemi taktikleriyle kumpas davalara imzalar attı.

Gazeteciler, iftiralarla hapsedildi, troller düşüncelerini söyleyenleri linç etti.

Mesela Osman Kavala’nın hayatından 3 yıl böyle çalındı.

Şimdi bir soru var:

Berat Albayrak gitti ama devlette kalan büyük gölgesi ne olacak?

‘YARGIDA ÇETE VAR’

Geçen hafta çıkan ‘Baronlar Savaşı’ kitabımda yargıdaki Pelikan örgütlenmesiyle ilgili ilk kez gündeme gelen çok önemli bir iddia var.

Özetle şöyle:

2014’te uyuşturucu baronu oldukları iddia edilen İranlı Naji Sharifi Zindaşti ve Orhan Ünğan arasında bir savaş başladı, çok sayıda cinayet işlendi. Zindaşti’yi hedef alan saldırıda Zindaşti’nin 19 yaşındaki kızı ve şoförü öldürüldü. Bu saldırının azmettiricisi suçlamasıyla tutuklanan Orhan Ünğan, Zindaşti’den rüşvet alan polis, yargı mensupları ve siyasilerin kendisine kumpas kurduğunu savundu. Tutukluluğunun 3’üncü yılında, 7 Nisan 2019 günü kardeşi İlhan Ünğan, İstanbul Bağdat Caddesi’nde öldürüldü.

Orhan Ünğan, kardeşinin öldürülmesinden sonra yapılan duruşmanın SEGBİS (Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi) ile kaydedilmesini istedi. 21 Haziran 2019 günü yapılan duruşmada çok öfkeli konuştu. Yargılandığı Bakırköy Adliyesi’nin eski Adalet Komisyonu Başkanı R.K.’nin avukatlarına verdiği bilgiler olduğunu söyleyerek yargıda örgütlenmiş bir çeteden bahsetti. İddiaya göre; duruşmada bu çetenin adının ‘İstanbul Grubu’ olduğunu söyledi. ‘FETÖ gitti, bunlar geldi’ dedi. İddiaya göre; duruşmada tahliye edilmemesi için Bakırköy Adliyesi’ni yöneten yargı mensuplarının, yüksek yargı üyelerinin Zindaşti’den milyonlarca dolar rüşvet aldığını iddia etti. Çok sayıda isim sıraladı. Duruşmadaki savcının da bu çetenin mensubu olduğunu öne sürerek çok ağır ithamlarda bulundu. Kendisini tutuklu bırakanların kardeşinin ölümünden sorumlu olduğunu söyledi.

Ancak duruşmadan sonra ses sisteminin arızalı olduğu ve bu nedenle kayıt yapılmadığı açıklandı. Bu duruşma tutanağında sadece konuşma süresini belirten time code’lar yer alıyor. Karar kısmında ise Orhan Ünğan hakkında hakaretlerinden dolayı suç duyurusunda bulunmak için ses kaydının çözümünün bekleneceği belirtiliyor.

Sonrasında yapılan ilk duruşmanın tutanaklarına göre ise Orhan Ünğan, SEGBİS kaydının üzerine program yüklenerek kasıtlı silindiğine dair bir bilirkişi raporunu mahkemeye sunuyor. Duruşma kaydının da kendisinin elinde olduğunu belirtiyor.

Duruşma kaydı gerçekten silindiyse Orhan Ünğan’ın iddialarının yok edilmek istendiği sonucu çıkar ve büyük şüphe oluşur. Bu çok ama çok büyük bir skandaldır ve Adalet Bakanlığı’nın bu konuyu mutlaka aydınlatması gerekiyor.

Bu noktada şunu da belirtmeliyim;

Söz konusu duruşmadan önce ‘İstanbul Grubu’ adı hiç dillendirilmemişti.

Berat Albayrak’ın ağabeyinin yönettiği medya grubunda Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün hedef alınmasından sonra yaşanan gerilimde ilk kez Pelikan örgütlenmesinin yargı ayağı olarak nitelenen ‘İstanbul Grubu’ haber oldu.

‘Düne kadar aynı maklubeye kaşık sallayanlar…’ diyerek Pelikan’a karşı sert hamle yapan Abdülhamit Gül’e yakın yüksek yargıdaki kaynaklar bu örgütlenmeyi kulis bilgisi olarak gazetecilere verdi. Hatta Cüneyt Özdemir’in YouTube kanalında Adalet Bakanı, ‘Yargıda İstanbul Grubu diye bir örgütlenme var mı’ sorusuna ‘Yok’ diyemedi, net yanıt vermese de iddiayı doğruladı.

Sonuç olarak; günah keçisinin gölgesi, skandalların şaibesi devletin üzerindeyken coşkulu reform söylemlerine kimse inanmaz ve inanmamalı.