Bayram sabahı; eşini dostunu, arkadaşlarını aramak, görmek ister insan…

Tamamı çürütülmüş asılsız iddialarla 228 gündür tutuklu, 252 gündür özgürlüğünden mahrum, Mahir Kanaat; her gün bir bayram günüymüş gibi giyinir aslında. Kumaş pantolon, mavi, beyaz, uçuk pembe ‘jilet gibi’ gömlek… Başka bir şey giydiremezsiniz; ne tek tip, ne de solcu Alevi bir kimliğe FETÖ kumaşı!

Artık Türkiye’de muhalif haberciliğin büyük bir kısmını, ‘hukuksuz olarak’ cezaevinde bulunan meslektaşlarınızı sayfalara taşımak oluşturur…

‘Tarih önünde utanacaksınız… Akın Atalay, Kadri Gürsel, Murat Sabuncu 307 gündür özgürlüklerinden yoksun. Ahmet Şık 245, gazete çalışanı Emre İper 148 gündür tutuklu…’

Cumhuriyet Gazetesi’nin koridorları; lavanta kolonyasına benzer bir şey kokar…

Murat Sabuncu’nun nereden geçtiği anlaşılır. İzini sürer; haberi sunarsınız. Muhabiri olarak çalışmak deli işidir…

“Soma’dan ne zaman dönüyorsun, Antep’e ne zaman gidiyorsun? çArşı davası sana emanet biliyorsun! Validabağ’da bu gece de nöbet tut bakalım ne çıkacak. Torunlar İnşaat’ta asansör kazası olmuş oraya geç! Yeni bomba var mı?”

Ne bombası olacak… 2 saat önce haber sunmuşsun! Sabuncu’yla çalışmak… Sabah; 6’dan önce telefonun çalması, gece yarımda; ‘Cizre’de ne oluyor kardeşim?’ mesajıyla karşılaşmak demektir… Yani; GAZETECİDİR!

Bir, gece vakti hiç yoktan bir böbrek ağrısı peydahlanıyor. Hastane, tetkik filan derken; sedyenin üstünde sabah oluyor… İlaçlar, iğneler, ağrı biraz duruluyor… Kobane olayları sırası… Gazeteye gitmek lazım, alanda olmak lazım! Huysuzlandıkça, doktor da huysuzlanıyor. “Beyefendi, bu kadar acil olan ne? NASA’da mı çalışıyorsunuz?”

Bir Ahmet Kaya şarkısı gibi: ‘Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz!’ NASA’dan da fenası, Murat Sabuncu ile takılıyoruz!

Latifedir…

Açıkçası… ‘Gazetecidir’ sözünün tam karşılığıdır. Gerçeğin, hukuk, hak ve vicdan ile ısrarıdır.

Misal; Star gazetesindeki, “Almanya son dönemde çıkardığı anti demokratik yasalarla ülkeyi adeta açık cezaevine çevirdi” haberini görünce, ‘meydan kimlere kaldı’ üzüntüsüdür.

Para için memleketi satan, el etek öpen, ‘biat’ denilen haysiyetsizliğin dibine vuran zihniyete çelişkidir.

FETÖ filan bahane, muhalif, hakikat korkusudur gerçekte! Yandaşın zibidiliğini görünce… Cezaevinde 172 gazeteci… Murat Sabuncu’ya, dayanaksız, evraksız, tutanaksız, ‘başka bir yerden bakmadan’ haber götürsene! Öyle tutanaksız, tutarsız, ispatsız haberleri yapılıyor meslektaşlarımızın ama… “FETÖ/PDY ile PKK/KCK terör örgütlerine üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işledikleri…”

Sadece gazeteciler mi? Hayır elbette… ‘Suç işleyenlerin’ sayısı fazla; CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi’nin son olarak sunduğu rapora göre; 668 bebek cezaevinde. İşlerini geri istedikleri için, açlık grevi yapan, üstüne bunun için tutuklanan ve ölüm sınırında olan eğitimciler Nuriye Gülmen ile Semih Özakça… Mesleğinden atılan 145 bin 711 kamu çalışanı, gözaltına alınan 57.885, tutuklu bulunan 57 bin 885 kişi… Hapishanelerde ve gözaltında şüpheli olarak ölen ya da intihar ettiği belirtilen 85 insan…

Sapla samanın, darbeyle cadı avının iç içe geçmiş halidir ülkenin resmi…

Bir bayram günü… İnsanın arayamadıkları… Murat Sabuncu…

İhbardır; sadece tek gazeteye müdahil olmakla kalmamış, ‘kurumsal olarak farklı’ bir yol ayrılığı yaşadığımızda da yakamızdan düşmemiş, üzerimizden dolaylı olarak başka bir gazeteye de müdahale etmiştir.

“Şu iş sana çok yakışır, bu konuya baksana… Biraz memleketi dolaş hadi…

Bomba var mı?”

Şüphesiz tüm detaylarıyla, cezaevinden bile biliyordur ama…

Birkaç satır da biz sıkıştıralım… Özellikle; birkaç güne damga vuran iki haber ve görüntüler…

İlki…

Antep’te, dostumuz avukat Önder Alkurt’un bürosunun duvarında, büyükçe, simge bir terazi resminin altında Molierac’ın sözleri yazılıdır: “Görevimizi yaparken kimseye ne müvekkile ne hâkime hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin en kıdemliden hatta isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar köle kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı.”

Tam yazıya uygun bir fotoğraf!!!

‘Tek adam’, Tek yargı; bir hukukçu… Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan… 30 Ağustos 2017’ye ait bir an. Utanç verici. Eğilip bükülmenin resmi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın önünde eğilen Arslan, bıraksan yerlere de kapaklanacak. Sadece biatın değil; iç hukuk yollarının da kapandığının resmi. Yeni Türkiye…

Öteki haber… Toplumun aklını hiçe sayan vicdanına hançer vuran tuhaf standartlardan, mantık almaz hadiselerden biri: ‘Bebekler cezaevindeyken, toplum ‘darbe darbe’ diye hallaç pamuğu gibi atılmışken, cuntacı Mehmet Dişli’nin abisi Şaban Dişli, Saray’ın Başdanışmanlarından oldu!’

Bombadır işte… Esas nedendir!

FETÖ, ‘terör’ yan yollar, ‘ikna’nın kırıntısının bile kalmadığı bahanelerdir. ‘İsteyen istediği gibi eğilip bükülsün, isteyen istediği gibi at koştursun’ diyedir… Bundandır cezası. Tıpkı Ahmet Şık, Kadri Gürsel, diğerleri ve Mahir Kanaat gibi.

Hakikat cezaevindedir. Yasak yoksa… Muhtemelen; işte bu yüzden Silivri koridorları lavantaya kolonyasına benzer bir şey koyuyordur.

Murat Sabuncu; argoyu sevmez. Eee madem çArşı davaları bize emanet. Ancak çArşı diliyle çArşı’yı tanımlar gibi anlatılır… Gönül koymasın artık.

Murat Sabuncu; Sizde olmayan vicdandır ULAN… Bir bayram sabahı öyle işte; İyi bayramlar ‘Başgan.’