Bu hafta asıl söylemek istediğim arada kaynamasın diye, aşırı derecede kısa yazmaya çalışacağım. Yahu arkadaşlar, hükümet kış ortasında emeklilerin yakacak yardımını...

Bu hafta asıl söylemek istediğim arada kaynamasın diye, aşırı derecede kısa yazmaya çalışacağım. Yahu arkadaşlar, hükümet kış ortasında emeklilerin yakacak yardımını iptal etti. Memurların yemek parasını iç etti, yetmedi; “Üç çocuk yapın” diyen başbakanın hükümeti utanmadan bebelerin süt parasını da kesti. Çünkü IMF emretmişti. ABD isteyince ‘ılımlı’ Müslüman olan AKP, iş icraata gelince işte böyle aşırıya kaçıyor.

Öyleyse denklem basittir: Zamda, zulümde gemi azıya almış aşırı sağcı bir iktidar karşısında, ancak aşırı solcu bir muhalefet durabilir.

Bakın size söyleyeyim; elbette her şeyin aşırısı kötüdür, ama bugün, bir tek solculuğun aşırısı iyidir! Olup bitenler karşısında, kelimenin kast ettiği her anlamda aşırı solcu olma günüdür:

Alışılan veya dayanılabilen dereceden çok daha fazla, taşkın bir solculuk; yoksulların, emekçilerin sınıf mücadelesine gereğinden çok fazla bağlanan, önem veren bir siyaset; ve müesses nizamın tahayyülünün ötesinde talepler!

Evet müesses nizam, yani kurulu düzen, yani statüko! Müesses nizamın temelinde zenginin yoksul üzerindeki, sermayenin emek üzerindeki hâkimiyeti yatmıyor mu? İşte bu yüzden müesses nizam, kapitalizmi aşmak isteyenlerden,  aşırı solculardan korkmaz mı? Hem de nasıl! Müesses nizam kendisini değiştirecekler karşısında paranoya içinde elinden geleni yapıp, polisiyle, askeriyle, kanunuyla ve cümle baskı aygıtlarıyla mevzilenir.

Öte yandan, kendisi her konuda aşırı olan müesses nizam, yani statükocu güçler solun sadece ılımlı olmasını arzu eder, ‘demokrasi’ adına statükonun bir yönüne karşı diğer yönünü savunmak üzere, kendileriyle yan yana dizilmiş olanlara bakıp bunlara övgüler dahi düzer. (Peki ama hakim sınıflar arasındaki çekişmelerden yararlanmayalım mı? Yararlanalım, lakin haldeki durumda hakim sınıfların bir kısmı kendi aralarındaki çelişkilerin çözümü için ılımlı solculardan yararlanmış olmuyor mu?)

Lafı uzatmayayım: Bu memlekette ancak devrimci olunabildiği ölçüde düzeni aşan, düzene alternatif yaratabilen bir solun gelişmesi mümkündür. Çünkü aşırı solculuk, şimdi (ve her zaman) devrimciliktir!

Her şey bir yana, ABD’nin tüm halkları esir almaya çalıştığı ve İsrail gibi bir devletin var olduğu bu coğrafyada, sadece ve sadece nefsi müdafaa gereği, aşırı olmamak zaten mümkün müdür? Türkiye daha da feci boyutlar kazanacak ekonomik krize hızla sürüklenmiyor mu? Artık “aman kitleselleşelim, bunun için şunlarla, bunlarla olalım” demekle yetinme zamanı mıdır? Bu dönemde mesela fabrika işgallerini örgütleyen, açlığa yoksulluğa karşı militanca direnenler etkili bir siyasi güç olmaz mı? Böylece en ufak bir anlaşmazlıkta mızıkçılık yapanların desteğine filan ihtiyaç kalır mı? “Aman vitrinde şu olsun, bu olsun” kaygıları bir kenara bırakılamaz mı? Açlık ve işsizlik koşullarında, rejim eleştirisi eksenli demokrasi mücadelesi, kimlik indirgemeciliğinden başka bir anlam taşır mı? Ancak sömürü düzenine muhalefet eksenli sınıf mücadelesi zemininde, kendini örgütleyecek bir dinamizm mutlaka ortaya çıkmaz mı? Eldeki mevzilerin her halükarda böyle bir zeminin yeniden inşası için mutlaka korunması gerekmez mi? Yerel seçimler için dahi iş ve aş için, ekmek için emek muhalefetine ihtiyaç yok mudur?

Öyleyse? Derhal ve behemehâl, kış ortasında emeklilerin yakacak yardımını iptal eden, memurların yemek parasını iç eden, IMF emretti diye bebelerin süt parasını dahi kesen aşırı sağcı hükümete karşı aşırı solcu olmak zamanıdır!