Google Play Store
App Store

İsrail’in bölgesel kontrolünü genişletmek için savaşı yaydığını belirten Lübnan Komünist Partisi’nden Deeb, “Bu, ABD’nin Ortadoğu projesiyle örtüşüyor” ifadelerini kullanıyor. Deeb’e göre tek çözüm, bölgede işgale karşı birlik.

Şimdi değilse ne zaman?
Gazze’de bir yıldır süren savaştaki yıkıma benzer görüntüler, Lübnan’dan da gelmeye başladı. (Fotoğraf: AA)

İsrail, Siyonizm’e karşı direnişi kırmak için Gazze’nin ardından namluyu Lübnan’a çevirdi. 28 Eylül’de Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalesi olarak bilinen Dahiye’ye hava saldırılarıyla başlayan süreç, yoğunlaşan bombardımanla ve Lübnan’ın güneyinde kara operasyonlarıyla sürüyor.

Lübnan Komünist Partisi (LCP) Dış İlişkiler Sorumlusu Omar Deeb, İsrail’in Lübnan’a saldırılara hazırlandığı 25 Eylül’de Sawt el Shaab radyosuna verdiği röportajda, Tel Aviv’in savaşı yayma politikasını ve bunun ABD’nin bölgedeki stratejisiyle ilişkisini değerlendirdi.

Güncel gelişmeler ışığında ABD’nin Ortadoğu politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyonist düşmanın şu anki hedefi, coğrafi anlamda olmasa da siyasi ve ekonomik anlamda “Büyük İsrail’e” ulaşmak. İsrail, kontrolünü genişletmeyi, komşu ülkelerle ilişkilerini normalleştirmeyi ve ekonomik olarak entegre olmayı amaçlayan emperyalist bir bölgesel rol peşinde ve bu da bölgeye yönelik Amerikan projesiyle örtüşüyor. On yıllardır, özellikle de Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, Amerika bölgemizdeki egemen devletleri zayıflatmaya ve parçalamaya çalıştı.

DİRENİŞİMİZ SÜRECEK

Bu devletleri zayıflatmak, Amerika’nın onları kontrol etmesini kolaylaştırarak mezhepsel, etnik ve ulusal hatlar boyunca bölmesini kolaylaştırıyor. Bu bölünme hem Amerikan hakimiyetini hem de Siyonist etkiyi kolaylaştırarak daha fazla ülkeyi normalleşmeye doğru itiyor. Ne yazık ki pek çok Arap rejimi ve hükümetinin bu yolu izlediğini gördük. “Aksa Tufanı” operasyonu bu hükümetlerin savrulmasını durdurmuş olsa da, düşman şimdi projesini ilerletmek için direniş hareketlerine ve bölge halklarına saldırarak inisiyatifi yeniden ele geçirmeye çalışıyor.

Bu, bizim için uzun soluklu bir mücadele. Farklı aşamalarda zaferler veya yenilgiler olabilir, ancak çatışma devam ediyor. Mevcut savaş yoğunluğunun ortasında, mevcut koşulları kalıcı olarak görmemeliyiz. Filistin halkı on yıllardır direniyor ve Gazze’deki halkımız bir yıldır soykırıma varan bir savaşla karşı karşıya. Bizi de bu düşmanla uzun bir çatışma bekliyor ve zaferimiz, önemli askeri ve sivil kayıplar versek bile, direncimiz ve boyun eğmeyi reddetmemiz sayesinde gelecektir. Bu savaşta esas olan Lübnan’a -hükümetine, siyasi güçlerine ve halkına- dayatılan siyasi koşullara teslim olmamaktır.

Yeniden çok kutuplu bir dünyadan söz ediliyor. Çin’in ve Rusya’nın rolü ne olacak?

ABD’nin hakimiyetine meydan okuyacak yeni devletlerin ve güçlerin ortaya çıktığı büyük küresel değişimler yaşanıyor, ancak bu değişim yavaş ilerliyor. Bu ülkelerin birçoğunun kendi bölgelerinde öncelikleri var. Saldırganlığa karşı çıkmalarını ve ateşkes önerileri gibi siyasi çözüm çabalarını olumlu bulsak da, bu ülkelerin şu anda sınırlı olduklarını ve kararlı eylemlerde bulunamadıklarını da kabul etmeliyiz. Pek çok Lübnanlı ve Filistinli bu çatışmada yalnız bırakıldıklarını düşünüyor. Büyük güçlerde de bir çaresizlik ve yetersizlik hissi var. Bölgedeki çeşitli halklara karşı açık bir soykırıma tanık oluyoruz ve ABD’nin desteklediği İsrail bu savaşı kazanırsa, bölgedeki ve dünyadaki güç dengesini uzun bir süre için değiştirecektir. Bu ülkeler tavır almalıdır. Askeri olarak müdahale etmeleri gerekmez ama siyasi ve diplomatik olarak tavır alabilirler. İsrail’i yaptırımlarla tehdit edebilir, ilişkileri kesebilir, ticareti durdurabilir ve uluslararası konferanslar düzenlemek için inisiyatif alabilirler. Harekete geçme kabiliyetine sahipler ancak şu anda en azını yapıyorlar.

Peki direniş ekseni nasıl güçlendirilebilir? Bu konuda İran’ın rolü ne olabilir?

İran ve diğer bölge devletlerinin yanı sıra Arap devletleri, halkları ve hükümetleri, sol güçler ve İslami, ulusal ya da yurtsever direniş hareketleri gibi bu bölgedeki tüm güçler arasında dayanışma ve işbirliğine her zamankinden daha fazla ihtiyaç var. Son günlerde Gazze ve Lübnan’da gördüğümüz gibi halklarımız katlediliyor. Her ne kadar terk edilmişlik hissi olsa da bu halklar yalnız bırakılmamalı. Önümüzdeki günlerin aksini kanıtlamasını ve Lübnan ve Filistin halklarını destekleyen ulusal ve uluslararası bir uyanışa yol açmasını umuyoruz. Şimdi değilse ne zaman?

TEREDDÜTLERİN BEDELİ

Güç dengesi korkusu pek çok kişinin tereddüt etmesine neden olabilir, ancak bu tereddüdün bedelini ödüyoruz. Artık yalnızca halkımızın direncine ve direniş kapasitesine güveniyoruz. İsrail’in 1978’de güney köylerini işgal etmesi ve 1982’de Beyrut’u işgal etmesi gibi daha zor zamanlarla karşılaştık. Direndik, Komünist Parti’den, ulusal güçlerden ve ulusal hareketten temsilcilerle Lübnan Ulusal Direniş Cephesi’ni kurduk. Bu güçler Arap ve Suriye desteğiyle, sosyalist blok ve Sovyetler Birliği’nin desteğiyle direndi. Ancak başarılarının temelinde sahadaki güçleri, halklarıyla olan bağları ve anavatanlarına dair birikimleri vardı.

Umuyoruz ki bu uzun soluklu çatışmanın koşulları nihayetinde halkımızın düşmana karşı direncini ve direnişini destekleyecektir. Parti olarak, bu savaşta halkımızın direncini desteklemek, yerinden edilmiş kişilere ve mültecilere tıbbi yardım, barınma ve daha fazlasını sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Ayrıca hem Lübnan’da hem de yurtdışında, halkımız için mümkün olduğunca fazla siyasi ve medya desteği toplamak için çalışıyoruz ve Filistin halkı için yaptığımız gibi dünya çapında dayanışma kampanyaları başlatıyoruz. Bu çabalarımızda kararlıyız ancak asıl önemli olan halkın direnci ve direnişin düşmana boyun eğmeyi dayatma ve Lübnan’ı Gazze’deki Filistin halkını desteklemekten alıkoyma hedeflerini boşa çıkarma becerisidir.

ULUSAL BİRLİK VAKTİ

Lübnan’daki yönetim krizi, Hizbullah’ın rolü ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gecikmesi üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Devletin ve kurumlarının devamlılığını sağlamak için bir an önce cumhurbaşkanının seçilmesi gerektiğine inanıyoruz. Devletin çöküşü daha fazla parçalanmaya ve gerilemeye yol açar. Ancak iç çatışmalar tek bir kesimin üzerine yıkılamaz. Parlamentonun yapısını çok iyi biliyoruz. En güçlü partiler bu seçimleri engelleyenler. Ancak bu çatışma döneminde iç çekişmelerin bir kenara bırakılması gerektiğine inanıyoruz. Lübnan halkı ve siyasi güçler arasında ulusal birliğe odaklanılmalı. İktidardaki güçlerle siyasi farklılıklarımız olduğunu herkes biliyor, ancak şimdilik bu anlaşmazlıklar ertelenmelidir.

Ülkemizin kaderini tehdit eden bir varlık yokluk savaşının içindeyiz. Bu tıpkı Gazze’deki gibi uzun ve son derece sert bir savaş olacak. Tıpkı Filistin halkını ve siyasi hareketlerini birleşmeye çağırdığımız gibi, şimdi de bu saldırganlığa karşı koymak için Lübnan ulusal birliği çağrısında bulunuyoruz.

Tüm iç siyasi anlaşmazlıklar çözümsüz kalabilir, ancak bunların ele alınması ertelenmelidir. Elbette, savaş zamanlarında bile bir cumhurbaşkanı seçmek ve daha fazla vergi ve kesinti isteyen bütçeleri reddetmek de dahil olmak üzere devletin sürekliliğini sağlamak için her türlü çabayı göstermeye çağırıyoruz. İşçiler, emekçiler, kamu ve özel sektör çalışanları için asgari yaşam standartlarının ve ücretlerin sağlanması da önemlidir. Ancak, siyasi çatışmalar bir kenara bırakılmalıdır. Bugün öncelikli hedef, saldırganlığa karşı koyacak ulusal bir projeye dayanan Lübnan ulusal birliği olmalıdır. Belirleyici ve zorunlu olan budur.

Çeviren: Kıvanç Eliaçık

Kaynak: lcparty.org