Geçen hafta iki ilginç simülasyon hadisesi oldu. İlkini öğrencilerle yaşadık. Derste, üretildiği dönemin özelliklerini taşıyan bir film göstermek istiyordum. Bunun için Host (2020) adlı filmi seçtim: Karantina nedeniyle her biri kendi evine kapanmış altı üniversite öğrencisi arkadaş, pandemi döneminin en yaygın bilgisayar uygulaması olan Zoom üzerinden bağlantı kurup bir ruh çağırma seansı düzenlerler. Filmi başından sonuna dek Zoom uygulamasının sayfaları üzerinden izleriz. Önce, tanıdığı bir medyum aracılığıyla bu geceyi organize eden Hailey adlı genç kız Zoom’u açar, bilgisayarının kamerasından neler yaptığını, diğer arkadaşlarını sanal nasıl davet ettiğini görürüz.

Toplam 57 dakika süren film, yedinci kişi olan medyumun da gelmesiyle oldukça gerçekçi bir korku filmine dönüşür. Gerçekçi olmasının nedeni gerçekdışı bir varlığın gençlere musallat olması değil tabii; bu filmin başrolünde online eğitim gören çocuklardan e-toplantı yapan beyaz yakalılara kadar pek çok farklı kesimden insanın her gün bilgisayar başına geçip etkileşim içinde kullanmak zorunda kaldığı bir iletişim yöntemi var.

Ders başladıktan bir süre sonra öğrencilere, Hailey adlı bir Erasmus öğrencisinin de derse katılacağını söyledim. Bazı öğrenciler İngilizce konuşup konuşmayacağımızı sorarken filmi başlatıp ekran paylaşımını başlatmıştım bile. Karşımda gerçekten de öyle bir öğrenci varmış gibi konuşup Hailey’e kamerasını açmasını söyledim. Hailey bilgisayar kamerasının üstündeki bandı söktü. Öğrenciler o sırada önlerindeki monitörde derse girmek için kullandıkları Zoom ekranının aynısını görüyorlardı. Başlangıçtaki yapımcı logolarını gizlemeyi ihmal ettiğim için bazı öğrenciler bir filme başladığımızı anlamıştır tabii, ama Hailey’nin Zoom görüntüsü öğrencilerin önemli bir bölümünü kandırmayı başardı. Ben güya Hailey’ye beni duyup duymadığını sorarken öğrenciler bu misafir öğrencinin gerçekliği fikrini kabullenmiş, anlatının sunulduğu medyum (ortam) sayesinde filmin bir parçası olmuşlardı. Hatta öğrencilerden biri atılarak ‘galiba Hailey’nin oturuma katıldığının farkında olmadığı’nı söyledi.

Hailey diğer arkadaşlarını Zoom oturumuna alırken ben de fazla uzatmayıp durumu açıklayarak bu simülasyon deneyini sonlandırdım. Ama sinema perdesinde değil de bilgisayar ekranında izlenmesi için tasarlanan Host, öğrencileri sonuna kadar tetikte tutmayı sürdürdü.

Ne tesadüftür ki dersten hemen sonra, Almanya’da yaşayan bir ailenin simülasyonunun sona erdirildiğiyle ilgili haberler geldi; Almanya’nın Türkiye’yi kıskandığı, RTE’nin ‘dünya başganı’ ve İslam aleminin lideri olduğu, birileri ‘açım’ diyorsa kesin yalan söylediği, çünkü Türkiye ekonomisinin ‘çoh eyi’ olduğu, her gün yandaş kanallar tarafından pompalanan meşhur ‘Büyük Türkiye’ simülasyonu… Öyle etkili bir simülasyon ki, söz konusu ailenin gerçek olanla olmayanı artık birbirinden ayırt edemeyen babası, çevirmenlik yaptığı Alman mahkemelerinde sığınma başvurusuyla ifade verirken RTE’ye hakaret eden birisinin yüzüne tükürmüş. Kendi ifadesiyle tam olarak şöyle: “Sözlerinden FETÖ’cü olduğunu düşündüğüm birisi Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a ve Türkiye’ye suçlamalar yöneltiyordu. Ben de ‘Yalan söyleme utanmıyorsun da’ diyerek yüzüne tükürdüm. Bu biraz sorun oldu.”

Adam Almanya’da yaşıyor, emeğinin karşılığını değeri TL’nin on katı kadar olan bir para birimiyle kazanıyor, çocukları büyük olasılıkla Türkiye’de olacağından daha iyi bir eğitim alıyor, ama işte o meş’um simülasyonun yarattığı algı yanılması yok mu! Aile şimdi tekrar Almanya’ya dönmek için, yani Türkiye gerçekliğinden uzaklaşıp tekrar simülasyona girebilmek için imza kampanyası düzenliyormuş.

Ama bu bir tuşa tıklayarak kontrol edebileceğiniz bir simülasyon düzeyi değil. Bu yüzden, ancak ‘hoş geldiniz’ diyebiliyoruz; çok kıymetli TL’miz ile kazanıp harcaya harcaya bitiremeyeceğiniz maaşa, çok sevdiğiniz dünya liderinin her gün konuştuğu TV yayınlarına, Beş Haramiler’in köprü ve yollarına, çocuklarınız için alternatif imam-hatip eğitimine, daha nice harikalarla dolu gerçek dünyaya hoş geldiniz!