Sinan Ateş, AKP ile kurulan ittifaka ya da ittifakın biçimine bütünüyle razı değildi. Ancak İYİ Parti’ye geçmek ya da partiden ayrılmak yerine “Eski Ülkü Ocağı Başkanı” sıfatıyla yerinde kalmayı tercih etti. Aslında esas sorun da buradaydı.

Sinan Ateş suikastı: Sessizliğin çığlığı
Sinan Ateş'in Bursa'daki cenazesine yoğun katılım olduğu gözlendi.

Eski Ülkü Ocakları Başkanı Sinan Ateş’in 30 Aralık günü Ankara Çukurambar’da uğradığı suikasttan sonra MHP ve AKP cephesi organize bir sessizliğe gömüldü. Bu tepkisizlik hali kamuoyunun dikkatini çekti ve cinayet konusundaki merakı artırdı. Sinan Ateş’i kim, neden hedef almıştı?

Öldürülen kişi, çok değil, henüz 2 sene öncesine kadar Ülkü Ocakları Genel Başkanıydı. Ateş, Ocak 2019’da Devlet Bahçeli’nin kararıyla getirildiği genel başkanlık görevinden, Nisan 2020’de, görünürde kendi isteğiyle, akademik çalışmalarını gerekçe göstererek ayrılmıştı. Böylece son 20 yılda en kısa süre görevde kalan Ülkücü Ocakları başkanı oldu. İstifa mesajında “Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı, ömür boyu taşıyacağım en kutsal unvan olacaktır. Bu can bu bedende oldukça Liderim Sayın Devlet Bahçeli’nin ve davamın emrinde olacağım” diyordu. Ateş bu görevden önce de MHP’nin en önemli isimlerinden biri olan ve partinin bugün Başkanlık Divanı’nda Genel Sekreterlik göreviyle yer alan İsmet Büyükataman’ın 10 yıl boyunca danışmanlığını yapmıştı. Babası Musa Ateş de aynı geleneğe mensuptu. Yani çekirdekten ülkücü ve MHP’liydi.

Ancak görevden alınmasının ardından bazı söylentiler ortaya atılmıştı. Sinan Ateş’in “kripto Fetö’cü” olması nedeniyle MHP’den ve Ülkü Ocakları’ndan uzaklaştırıldığı iddia ediliyordu. Ateş, Ülkü Ocakları’nın en tepe noktasından ayrıldıktan sonra ne partisinin genel merkezine girebilmiş ne de Bahçeli ile bir daha yan yana gelebilmişti. Resmi olarak hâlâ MHP’liydi ama fiili olarak “ocak dışı” kalmıştı. Buna rağmen siyasi faaliyetlerini sürdürüyordu. Teşkilat içinde karşılığı olan, sözüne itibar edilen biriydi. Bursa’daki cenazesinde kayda değer bir kalabalığın toplanması da bunu kanıtlar nitelikteydi.

Sinan Ateş, dışarıya genel merkezle ihtilaflı olduğu yönünde bir görüntü vermiyordu. Ülkü Ocakları’nın başında olduğu 1,5 yıla yakın süreçte, ülkücülerin “Türkiye’nin geleceğine sahip çıkma mücadelesinde Cumhur İttifakı’nın yanında olması gerektiğini” savunuyordu. Görevden ayrıldıktan sonra da günlük siyasi dili Bahçeli’nin ve MHP sözcülerinin açıklamalarıyla uyumlu görünüyordu. 2020’nin sonunda “MHP’ye ve Devlet Bahçeli’ye muhalefet edenlerin hazımsızlığı Türk milliyetçiliği fikrinin Türk Devlet aklı olmasındandır. MHP’ye düşmanlık edenler Türkiye’ye ve Turan Ülküsüne düşmanlık etmektedir. Türklüğün yüce ülküsü için MHP’ye ve Cumhur İttifakına omuz vermek gerekir” açıklaması yaptı. 2022’de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Roboski’ye gidişini konu alan bir haberi alıntılayarak “İsterse cehennemin dibine gitsin de Türkiye’de o isimle bir yer yok. Gerçi merdivene ters binen, Kağıthane’ye Kağıttepe diyen biri kim bilir nereye gidecek? Cumhuriyet Halk Partisi bugün itibariyle Cumhuriyet Heval Partisi olmuştur. Yazıklar olsun” yorumunda bulundu. 31 Ekim 2022’de “Liderimiz” sıfatıyla andığı Devlet Bahçeli’nin ülkücülükle ilgili bir sözünü birlikte çekildikleri fotoğrafla paylaştı. Kısa bir süre sonra yapılacak seçimler için Bahçeli’nin düzenlediği “Aday Belli [Erdoğan] Karar Net” mitinglerinin duyularını yaptı. Öldürülmeden önce Aralık 2022’de, “Selahattin’e [Demirtaş] özgürlük diyen, tıpış tıpış bırakacaksınız diyen zillet ittifakının paydaşı CHP şarap dağıtıyor. Kafalarının İYİ olduğu belli ayık kafayla yapılacak işler değil bunlar” diyordu.

Peki o zaman neden, hangi amaçla ve kim/kimler Sinan Ateş’i hedef aldı? Bu sorulara cevap aramak için yüzeyden biraz daha derine inmek gerekiyor. Çünkü akılda bir fikir oluşturabilecek ipuçlarını orada bulabiliyoruz.

Sinan Ateş ve Devlet BahçeliSinan Ateş ve Devlet Bahçeli

KİLİT NOKTA MERSİN

Sinan Ateş, 2019’un Ocak ayında göreve geldikten 6 ay sonra, Mersin Ülkü Ocağı’nın başına kendisine yakın bir isim olan Çağrı Ünel’i getiriyor. 18 Temmuz’da Ünel görevi teslim alacağı törene de katılarak konuşma yapıyor.

Ülkücü camia içindeki şiddet, Ateş’in ülkücülerin başında olduğu dönemin de parçasıydı. Ateş, Mersin’deki devir teslim töreninde yaptığı konuşmada “Eğer bir insan, Ülkü Ocakları’ndan çıkıp çıktığı evi taşlarcasına bu hareketin liderine, kutsal davamıza, ocağımıza söz söyleme cüretini gösterebiliyorsa, bunun bir sosyal maliyeti de olacaktır. Bugün bir köşe yazısı okudum. Bize daha önce bir şeyler söylemiş, yazmış çizmiş bir vatandaş, bugün özür beyanında ‘Öyle değildi de’ tarzında bir yazı yazmış. Tabii ki dediğim gibi bunun bir sosyal maliyeti olacak, ülkücü gençlik sosyal maliyeti ve cevabı verecek kuvvettedir” diyor.

Nisan 2020’de Sinan Ateş, 1 yıl 3 ay önce başladığı Ülkü Ocakları Genel Başkanlığı görevinden ayrıldığını duyuruyor. Ateş’in ayrılığında, gerçek adı Niyazi Birinci olan ve 2021’de ölen Yavuz Bahadıroğlu ile bir TRT dizisi üzerinden yaptığı Atatürk tartışmasının etkili olduğu düşünülüyor. Atatürk karşıtı düşünceleriyle bilinen Bahadıroğlu’na yanıt veren Sinan Ateş, “Fetö'nün alternatif tarih tezlerinin savunucusu olan Yavuz Bahadıroğlu, hiçbir zaman Türk tarihini bütün olarak görmemiş ve romanlarında genç zihinlere gizli nifak tohumları ekmeyi vazife bilmiş bir yazar müsveddesidir. Bir ticani kalıntısı olan Bahadıroğlu'nu memnun edebilmek için Türk tarihinin önemli bir bölümünü yok sayacak değiliz” gibi sert bir çıkış yapıyor. Yanlış anlaşıldığını öne süren Bahadıroğlu ise paylaşımını siliyor ve sonra “Konuya hassas yaklaşan ülkücü camia ile kardeşlik bağlarımız vardır” diyor.

İddia o ki Ateş’in Bahadıroğlu’nu hedef alması, Bahadıroğlu’nun tehdit edildiğini düşünen AKP’lileri rahatsız ederek Cumhur İttifakı içinde gerilime yol açıyor. Bu durum da Ateş’in başkanlığına mal oluyor. Bu arada Yavuz Bahadıroğlu’nun AKP MKYK Üyesi olan oğlu Mücahit Birinci, Ateş’in öldürülmesinden 3 gün sonra “Bazen suskunluk asalettendir... Suskunluğu, ferasetle iyi okumak lazım” şeklinde bir tweet atıyor.

Başka bir iddiaya göre ise Sinan Ateş, 2019’da sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırılan Devlet Bahçeli’nin yerine, MHP’nin başına geçecek isim konusunda bir tartışma başlatmaya çalışıyor. Parti içinde tepki çeken bu girişim Bahçeli’nin kulağına gidince, Ateş’in istifası isteniyor. Ateş de karara boyun eğerek başkanlıktan ayrılıyor.

GERİLİME KAN BULAŞIYOR

Ateş’in koltuğundan ayrılmasına, göreve getirdiği Mersin Ülkü Ocakları Başkanı Çağrı Ünel muhalif kalıyor. Ünel, Şubat 2021’de Sinan Ateş’ten sonraki Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım tarafından görevden alınıyor. Bu kararın ardından artçı tepkiler ortaya çıkıyor ve Silifke Ülkü Ocakları Başkanı İsmail Ateş ile Anamur Ülkü Ocakları Başkanı İbrahim Ateş istifa ediyor. Mersin bir anda ülkücü camia içindeki çatışmanın önemli bir üssüne dönüşüyor.

Çağrı Ünel, Sinan Ateş hakkındaki “Fetö’cü” iddialarına 5 Mart’ta yaptığı Facebook paylaşımıyla tepki gösteriyor. Ateş’e sahip çıkan ve “emrinde çalışmaktan gurur duyduğunu” belirten Ünel, Ateş döneminde Ülkü Ocakları’nın yaptığı faaliyetlerin ve Ateş’in babası Musa Ateş’in yaralı olarak hastanede yattığını gösteren eski dönemlere ait bir fotoğrafın da olduğu 50 görsellik bir paylaşımda bulunuyor. Bu fotoğraflar arasında Ateş’in Bahçeli’yle olan fotoğrafları da yer alıyor.

Bu paylaşımdan 10 gün sonra, 15 Mart 2022’de Mersin’de Çağrı Ünel’e Adana ve Osmaniye hattından gelen ülkücü bir grup tarafından saldırı gerçekleştiriliyor. Saldırı, 6-7 kişilik grubun bir üyesi tarafından cep telefonuyla kayda alınıyor. Ünel kaldırımda yürürken arkadan yapılan hamleyle yere düştükten sonra kendisini dövenlerden Emrullah Kaplan’ı silahıyla yakın mesafeden vurarak öldürüyor. Böylece şu an cezaevinde bulunan Ünel’in adı “ülkücü katili”ne çıkıyor.

Mersin Ülkü Ocakları tarafından olayla yapılan paylaşımda, “Kavganın ardından uzaklaşan kişiye arkasından ateş ederek, sırtından vurup öldüren kişinin eski ocak başkanı olması eline bulaşan ülkücü kanını temizlemeyecektir” deniliyor. Açıklamada “Fetö’cü bir hainin, Mersin’de tetikçiliğini yapan bir katili, kamuoyu nezdinde aklamak için yapılan akla ziyan açıklamalar ise akılla izahı mümkün olmayan bir durumdur” ifadeleri kullanılıyor. Böylece Çağrı Ünel, “Sinan Ateş’in tetikçisi”, Sinan Ateş ise “Fetö’cü bir hain” olarak tanımlanıyor. Gerilime bulaşan kan, şiddeti bir üst aşamaya taşıyor. Ülkü Ocakları Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım ise “Bu alçak saldırıyı azmettirip destek olan tüm odaklardan hukuki süreci de yakından takip ederek, her türlü hesabı soracağız” diyor. Ülkü Ocakları’nın tamamında Emrullah Kaplan için Kuran okutuluyor.

Çağrı Ünel ve Devlet BahçeliÇağrı Ünel ve Devlet Bahçeli

OLCAY KILAVUZ’UN MANİDAR ZİYARETLERİ

Bu noktada spot ışıklarını farklı bir ismin üzerinde tutmak gerekiyor: Olcay Kılavuz. Ünel’e yönelik saldırıda parmağı olduğu söylenen MHP Mersin Milletvekili ve Sinan Ateş’ten önceki Ülkü Ocakları Başkanı (2012-2018) Olcay Kılavuz, Ünel’in bir ülkücüyü öldürmesiyle sonuçlanan olayla ilgili Twitter’dan, “Mersin’de alçak bir silahlı saldırıda hayatını kaybeden canımızın parçası kardeşimiz Emrullah Kaplan’ın Kadirli’deki anne babası ve kardeşlerini ziyaret ederek acılarını paylaşıp başsağlığı diledik. Acımız çok büyük” şeklinde paylaşım yapıyor.

Olcay Kılavuz’un adı, Sinan Ateş suikastının ardından da gündeme geliyor. Sosyal medyadan yaptığı paylaşıma göre Kılavuz, Ateş’in öldürülmesinden 4 gün önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu ziyaret ediyor. Elbette bu ziyaret “Alt tarafı bir vekil, bir bakanla görüşmüş” şeklinde değerlendirilebilirdi. Tabii Sinan Ateş suikastında rol oynadığı iddia edilen eski Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş, Olcay Kılavuz’un evinde gözaltına alınmasa ve Kılavuz bu gözaltı işlemi için gelen polisleri vekil olduğunu söyleyerek engelleme teşebbüsünde bulunmasaydı… Üstelik MHP’li vekilin Soylu’ya yaptığı zamanlaması manidar ziyaretlerin tek örneği bu değil. Geçen Eylül ayında da Soylu’nun yanına gittiğini bir sosyal medya paylaşımıyla ilan eden Kılavuz’un, Soylu ile bundan önceki iki görüşmesinin arasında, Mersin’de ülkücüler tarafından Çağrı Ünel’e yapılan ve Emrullah Kaplan’ın ölümüyle sonuçlanan saldırı var.

Kılavuz, Ünel’e saldırıdan 5 gün önce (10 Mart) ve saldırıdan 10 gün sonra (25 Mart) İçişleri Bakanı’nı iki kez ziyaret ettiğini iki ayrı paylaşımla sosyal medyadan duyuruyor. Yani Kılavuz hem Sinan Ateş cinayeti öncesinde hem de bir ülkücünün öldüğü Çağrı Ünel saldırısının öncesinde ve sonrasında Soylu’nun makamına uğruyor. İkilinin ne konuştuğuna dair elimizde veri yok. Ancak buradan anlaşılıyor ki Kılavuz, Türkiye iç güvenliğinin 1 numarasını manidar vakitlerde ziyaret edip ona ne kadar yakın olduğuyla ilgili mesaj vermeyi önemsiyor.

Kılavuz’un evinde gözaltına alınan Tolgahan Demirbaş, Emniyet’e getirildikten sonra ifadesi alınmadan serbest bırakıldı. Bir daha gözaltına alınacak mı ya da dosyaya dahil edilecek mi bilinmiyor. Soruşturmaya Kılavuz’un dahil edilip edilmeyeceği de soru işareti. İBB çalışanlarında “terör bağlantısı” olduğuna dair hemen her gün açıklama yapan Soylu ise bu meseleyle ilgili soruyu soruşturmanın devam ettiğini söyleyerek geçiştirdi.

Olcay Kılavuz ve Süleyman SoyluOlcay Kılavuz ve Süleyman Soylu

TUTUKLANAN İSİMLER VE MHP BAĞI

Bu yazının yazıldığı saatlerde, Sinan Ateş cinayeti soruşturmasında tutuklu sayısı 10’a ulaşmıştı. Bunlar arasında şüphelilere eşinin hesabından toplamda 97 bin TL gönderdiği tespit edilen MHP İstanbul İl Yöneticisi Ufuk Köktürk ve Ateş’i öldüren Eray Özyağcı’yı İstanbul’dan Ankara’ya götürdüğü tespit edilen iki özel harekat polisi de var.

Özel harekatçılara tetikçiyi Ankara’ya götürdükleri aracı ayarlayan kişi ise 2015’te Hasan Ferit Gedik davasında 35 yıl hapis cezasına çarptırılan ve yıllardır “firarda” olan Doğukan Çep’ten başkası değil. Kendisini yakalaması gereken polislere “yardımcı” olarak bir cinayette daha rol oynayan Çep de önceki akşam İstanbul Beykoz’da yakalandı. Çep’in özel harekat polisleriyle nasıl irtibatlı hale geldiği merak konusu olurken, MHP’li vekil Olcay Kılavuz’un sosyal medya hesabında özel harekatçılarla sık sık bir araya geldiğini gösteren paylaşımlar bulunduğunu buraya not düşelim. Gerisi yargının işi.

Gazeteci İsmail Saymaz dün, Hasan Ferit Gedik davasında Doğukan Çep’in avukatlığını Serdar Öktem’in yaptığını yazdı. Habere göre Öktem, Sinan Ateş soruşturmasında tutuklanan Ufuk Köktürk’ün Çekmeköy Ülkü Ocağı başkanıyken bir lise kavgasında çocuk öldürmekten 20 yıl hapse mahkûm olduğu davada da sanık avukatıydı. Bir zamanlar MHP’den milletvekili aday adayı olan Öktem’in 2015’te kadınlara yönelik tacize engel olmak isteyen devrimci öğretmen Bahadır Grammeşin’i öldüren ve müebbet hapse çarptırılan çete üyelerinin müdafiliğini yaptığını da biz hatırlatalım.

Bundan önce ülkücülerin karıştığı şiddet olaylarında olayın siyasi tarafı hukuken örtüldü. Örneğin Mersin’de Çağrı Ünel’e yapılan saldırıya, ülkücülerin başka bir şehirden gelip aynı otelde konaklamalarına rağmen sıradan bir sokak kavgası muamelesi yapıldı. Bu elbette MHP’nin Emniyet teşkilatındaki gücüyle ilgili. Ama Sinan Ateş cinayetine ilişkin yürütülen soruşturmanın o kadar sığ kalması artık zor. Ucunun nereye kadar uzanacağını, arkasındaki siyasi bağlantılara tümüyle dokunulup dokunulmayacağını zamanla göreceğiz.

CİNAYETİN SİYASİ BOYUTU

Ateş cinayeti ülkücü camia içinde ciddi bir deprem etkisi yarattı. Çünkü şiddet bu kez henüz 2 yıl önce Ülkü Ocakları’nın başında olan ve kendine hâlâ “ülkücüyüm” diyen birini hedef aldı. MHP’nin ve Ülkü Ocakları’nın suskunluğu da tabanda rahatsızlık yaratmışa benziyor.

Mersin Ülkü Ocakları tarafından, Ateş suikastından birkaç gün sonra yapılan açıklamada “Ülkücü milliyetçi hareketin lideri Devlet Bahçeli bir konu hakkında yorum yapmıyorsa bir bildiği vardır” denildi ve ima yoluyla Sinan Ateş’in Emrullah Kaplan öldürüldüğünde neden baş sağlığı dilemediği soruldu. Bu açıklamadan 2 gün sonra ise MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, susmalarının bir nedeni olduğunu söyleyerek “yeri ve zamanı geldiğinde” konuşacaklarını ifade etti.

Sinan Ateş’in neden hedef alındığı sorusuna, suikasttan birkaç gün önce İYİ Parti’ye geçen ülkücülerle çektirdiği ve Instagram’da “Davamızın ak saçlılarıyla” notuyla paylaştığı fotoğraf üzerinden yanıt arandı. Söz konusu paylaşım haberlere de konu olmuş, Ateş ise haberi yapan Odatv’ye tepki göstererek “Yetiştiğimiz ocak Ülkü Ocakları, partimiz MHP’dir” demişti. Parti ilişkilerini bilenlerden öğrendiğimize göre Sinan Ateş, AKP ile kurulan ittifaka ya da ittifakın biçimine bütünüyle razı değildi. Ancak İYİ Parti’ye geçmek ya da partiden ayrılmak yerine “Eski Ülkü Ocağı Başkanı” sıfatıyla yerinde kalmayı tercih etti.

Aslında esas sorun da buradaydı. MHP’den İYİ Parti’ye geçen birçok isim vardı ve hiçbiri bu boyuttaki bir saldırının muhatabı olmamıştı. Sorun İYİ Parti değildi. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız gibi ne Sinan Ateş’in ne de Çağrı Ünel’in İYİ Parti’ye katılma niyeti vardı. İkisi de bu siyasete açıktan eleştiriler yöneltmişti. Şu an cezaevinde olan Ünel’in Aralık 2021 tarihli Facebook paylaşımında, İYİ Parti’ye geçen bir ülkücüye CHP’lilerle yakınlık kurduğu için yaptığı sert eleştiriler okunuyor. Sorun en temelde, siyasete MHP’de devam eden biri olarak Sinan Ateş’in birilerince “makbul” görünmemesi ve “tehlike/rakip” olarak kodlanmasıydı. Amaç öldürmek miydi, uyarmak mıydı? Bunu henüz bilmiyoruz.

2003-2005 yılları arasında Ülkü Ocakları’nın başında olan Alişan Satılmış, Ateş’in ölümü sonrasında yaptığı paylaşımda, Gabriel Garcia Marquez’in ünlü romanı Kırmızı Pazartesi’yi hatırlatarak bu cinayetin herkesin gözü önünde işlendiğini ima etti. Marquez’in romanın teması, organize sessizliktir. En yakın arkadaşı, hatta kendisi de dahil olmak üzere herkes bilir Santiago Nasar’ın “töre kuralları” gereği öldürüleceğini ama sonuç değişmez.

Sinan Ateş cinayetinin ardından açıklama beklenenlerin suskunluğu aslında çok şey söylüyor. Gerçeğin, sessizliğin orta yerindeki çığlığı ise duymak istemeyenlerin bile kulaklarını çınlatıyor.