Dün sabah yazacak şey bulamıyorum diye yakınınca, benim “asistan”; “Sınav haftası, çok yoğunuz de, tükkanı kapat!” diye bir can simidi attı.

Doğru, sınav haftası. Bu uzaktan eğitim, “online sınav”lar falan, hem hocalar için zor hem de öğrenciler için. Bu da doğru.

Ve memlekette her şey o kadar tekrar ediyor ki, yeni bir söz söylemek neredeyse imkânsız.

İşte korona… “Çember daralıyor”un bir adım ötesine çoktan geçti ve ne yazık ki ne yapacaksak kendimiz yapacağımız bir durumla karşı karşıyayız.

İşsizlik, enflasyon, hukuku yok edenlerin hukuk reformundan söz etmesi... Azerbaycan, Kıbrıs, ABD seçimleri…

Yazılmadık ne kaldı ve yeni ne söylenebilir ki?

Tükkanı kapat!

Asistana Dersler I: Bir sınavlar dizisi olan hayatta asıl yenilgi budur işte. Olmuyor, deyip tükkanı kapatmak.

Yazarlığa heveslenip de beceremediğimi gördükçe, Richard Bach’ın şu sözünü hatırlarım hep: “Profesyonel yazar vazgeçmeyen bir amatördür!” Okumuşsunuzdur, hani şu Martı’nın yazarı Bach.

Martı Jonathan Livingston’un hikâyesi de, sınavlar konusunda öğreticidir. Sürüdeki diğerlerinden farklıdır o. Herkes yalnızca yiyecek bulmak peşinde koşarken, o sürüden ayrılıp tutkuyla bağlı olduğu uçuşta yeni denemeler yapar. Ailesinin, albatrosların işi diye karşı çıktığı alçaktan uçuşları dener. Hiçbir martı karanlıkta uçmazken o karanlıkta uçar. Sonunda, yeryüzünün akrobatik uçuş yapan tek martısı olur!

Ama sürüsünden uzaklaştırılmak pahasına ve tam da kendince girdiği sınavlardan “Yaşamak için ne kadar çok neden var. Cehaletimizi kırabiliriz, yeteneklerimizi ve zekamızı kullanarak kendimizi bulabilir, kendimiz olabiliriz. En önemlisi, özgür olabiliriz.”, sonucuyla çıktığında!

Olsun. Keşke, bu hafta sınava girecek öğrencilerimin hepsi Martı’yı okumuş olsa!

Onlara, lise hayatım boyunca, hep en arka sırada, ders kitabı arasında roman okuduğumu anlatarak kötü örnek de oluyorum bazen!

Evet, matematikten kaytarmanın, hatta sağ olsunlar Hüseyin ve Tahmaz’dan kopyalar çekerek geçmenin cezasını hep çektim ve hâlâ çekiyorum. Keşke o dersten geçmenin daha zor yolunu, bir çalışıyorsam üç çalışma yolunu seçseymişim. Keşke çabalasaymışım.

Peki, derste ders kitabı arasına saklayıp roman okuduğum için pişman mıyım? Şimdi, mecburen okunan ders kitaplarından başka bir şeyin pek okunmadığı şu günlerde, tam da sınav haftasında, izninizle buna da “Hayır” diyeceğim.

Aforizmalarından tanıyor olabileceğiniz Mokokoma Mokhonoana’nın bu ders kitabı-kitap ilişkisi üzerine de bir sözü var: “Yılın önünüze çıkaracağı sınavlara iyi hazırlanmak için ders kitabı okuyun. Yaşamın önünüze çıkaracağı sınavlar için kitap okuyun.” Katılıyorum.

Ezberler yaparak hazırlandığımız, ders kitabında yazan cümleleri ya da hocanın ağzından her çıkanı uykusuz kalıp kafamıza kazıyarak girdiğimiz sınavlarda pek de sorgulamadan işaretlediğimiz a, b, c, d seçenekleri o anki hafızamıza bir not veriyor, hayat ise sadece gerçekten öğrendiklerimize.

Bu da Asistana Dersler II olsun.

ABD Başkanı olmuş eşi kadar başarılı bir kariyere sahip Michelle Obama, “Eğer geleceğimi belirleyen standart sınavlarda aldığım notlar olsaydı, size garanti ederim ki bugün olduğum yerde olmazdım.”, dediğine göre, o da ikinci dersin farkında.

Bir sınavda başarılı olmak ile başarısız olmak arasındaki farkı uzun vadede anlamsız kılan bir şey var: Çabalamak!

Çabalamak, bir sınavdan geçmenizi garanti etmese de, hayatın sınavlarından geçmenizi sağlar. Bir gün bir sınavdan öylece geçmek sizi asla yanıltmasın; çabalamadan başarı, ekmediğiniz bir tarladan hasat beklemek kadar saçma bir şey.

Asistana Dersler III: Kolayca pes edip tükkan kapatmak yok!