Bir dersi, öğretmeni veya okulu değil, ülke genelinde yapılan ve milyonlarca öğrencinin katıldığı standart sınavların boykot edilip edilemeyeceğini tartışmak istiyorum. Boykota katılım, öğrencilerin kazancı ve kaybı, sınavcıların tepkisi hesaba katıldığında mümkün değilmiş gibi gözüküyor. Fakat ülke genelinde yapılan bir sınav boykotu örneği bunun mümkün olduğunu gösteriyor.

Nisan 2015’te, yaklaşık 15 ABD eyaletinde, sınav bitkini çocuklarının durumuna üzülen bir grup ebeveyn, sosyal medya örgütlenmesiyle ulusal düzeyde yapılan iki aşamalı bir sınavı (PARCC/ Practice Tests) boykot çağırısı yapıyor. Ebeveynlerin tepkisine öğretmen örgütleri ve öğrenciler kayıtsız kalmıyor. Ne yazık ki çağrının gördüğü ilgiye rağmen katılım oldukça düşük kalıyor. Fakat örgütsüz hareketin düşük katılımlı eylemi sınav sisteminin gözden geçirilmesini sağlıyor. Eylemciler, aynı zamanda siyasetçilerin eğitimindeki rolünün sorgulanabileceğini kanıtlıyor. Daha da önemlisi protestolar, ebeveynlerin ve öğrencilerin eğitim politikalarının paydaşı olduklarını anımsamalarına vesile oluyor.

Türkiye sınavlarını adil bir şekilde yapamıyor. Yapılan her sınavın sonunda yüz binlerce öğrenci evine ağlayarak dönüyor. Toplum tedirgin ve artık her sınav sonunda katılımcının değil, sınavı yapanın başarısızlığı sorgulanıyor. Bunu sınavcı devletin hissetmesi, çocukları iki dudağının arasına sıkıştıran kişinin bilmesi gerekiyor. Boykot ya da başka bir tepki; öğrencilerimiz için bir şeyler yapabileceğimizi göstermeliyiz. Sadece sınavları değil, akılsızca hayata geçirilen her uygulamayı protesto etmeliyiz. Çocuklar okullarını ve derslerini kendileri seçmeli.

Ebeveynler, kendilerinin ve çocuklarının tercihi olmayan okulları, istemedikleri dersleri boykot edebilirler ve hatta etmeliler. Boykotun, sınava katılımı engellemeye çalışan hükümetin işine yarayacağı düşünülebilir, fakat politikacılar, boykotun bir itiraz biçimi olarak içerdiği mesajı anlamazdan gelemeyecektir.

Sınavları boykot etmek için geçerli ve oldukça çok nedenimiz var:

Amacı değerlendirme olmayan, çokluk içinden belirlenmiş ölçütlere uygun olanı seçmeyi amaçlayan sınavlar eşitsizliğin kaynağıdır.

Sonucu, başarı veya başarısızlık olarak değerlendirilen sınavlar yüksek not alana ödül, düşük not alana cezadır. Her sınavın sonunda az kişi ödül alır çoğunluk cezalandırılmış olur.

Sınav sorularının tümüne doğru yanıt verseniz bile, başarısız sayılmak kaçınılmazdır. Çünkü sınav ayrılmış bir kontenjan için yapılır ve seçilecek kişi sayısının önceden biliniyor olması çoğunluğun tercih dışı kalacağını garanti eder.

Sınavlar, herkesi aynı seçeneğin doğruluğuna inanmaya zorlar; farklı bilgi, beceri ve yeteneklerin ortaya çıkarmasını engeller.

Sınav, başarısızlığı kişinin kendisinde aramasına yol açar. Eğitim sisteminin kusurlarını gizler.

Sınavlar, katılımcıları birbirine rakip yapar. Rakibe karşı üstünlük harcama yapmaya, harcama eğitimin ticarileşmesine vesile olur.

Sınavlar, eğitimin içeriğini egemen ideoloji adına kontrol eder.

Sınavlar öğrenci kontrol altında tutar. Onları standartlaştırır.

Sınavlar öğretmeni denetler, öğretmene mesleki bilgi ve deneyimlerini gerçekleştirme fırsatı vermez.

Sınavlar öğretmen ve öğrenciler nesneleşir.

Sınavın eğitim sisteminin sonucu olduğu söylenir. Bu doğru değil; artık değil! Kısaltıp özetleyerek sıraladığım sonuçlarına bakıldığında eğitimi, eğitim sistemini sınavların yönlendirdiği görülür. Sınavları sorgulamadan eğitim sistemini düzeltmek mümkün değildir.