Sinemayı hem teknik hem de içerik bağlamında yenilikçi kılacak, sinema izleyicilerini hızla tüketilen ve sonra aynı hızla unutulan görüntüsel imgelere boğmadan, düşünen, eleştiren, tartışan ve üreten aktif bireyler olarak kavrayacak bir anlayışın nasıl geliştirilebileceği üzerinde düşünmek gerekiyor.

Sinema tarihinde yeni bir dönem: Dijitalleşen sinema

EMİNE UÇAR İLBUĞA

Dijitalleşme ile birlikte sinema film üretimi, dağıtımı, yapımcılık, sinema gösterim mekânları ve izleyicileri etkileyecek büyük bir kırılmanın eşiğinde. Medya teknolojisinde yaşanan hızlı gelişmeler, hem yaratıcı hem kültür endüstrileri hem de sinema sektöründeki tüm diğer iş ortamlarını değiştiriyor ve dönüştürüyor. Sinemada yaşanan bu değişim ve dönüşüm sessiz sinemadan sesli filme geçişte yaşanan kırılmadan daha büyük. Bununla birlikte bu hızlı süreç biryandan yenilikleri ve önemli fırsatları, diğer yandan bu yeniliğe uyum sağlayamayanlar için önemli zorlukları da beraberinde getiriyor. Çünkü dijitalleşme yeni iletişim teknolojileri, bilgisayar ağlarındaki yenilikler ve gelişmeler yanında filmlerin gösterimi ve izlenme biçimlerini de kalıcı olarak değiştiriyor. Dolayısıyla sinema filmlerinin izlenmesinde mekânsal ve zamansal sınırlamalar ortadan kalkıyor, aynı anda birçok kişi herhangi bir yerde ve zamanda internet üzerinden, dijital platformlara abonelikle filmleri izleyebiliyor.

Dijital platformlarda çok sayıda film ve dizi tüm bölümleri ile izleyicinin tüketimine sunuluyor, dizilerde birinci sezonu topluca bitiren izleyicilerin hızla ikinci, üçüncü sezonları izlemek üzere bir beklentiye girmesi sağlanıyor ve sürekli uluslararası yapımcı firmaların da dahil olduğu dijital film ve dizi üretimi artıyor. Gündelik yaşamın hızlı temposu içinde insanların bir film izlemek için herhangi bir çaba sarf etmeden her ülkeden film ve dizilere zaman ve mekândan bağımsız ulaşabilmesi önemli bir kolaylık. Bunun yanında son iki yıldır yaşanan pandemi süreciyle birlikte sinema, tiyatro, konser gibi kültürel/sanatsal alanlara yönelik kısıtlamalar dijital platformların yaygınlaşmasında önemli bir rol oynadı. Peki, bu durumda sinema salonlarının durumu ne olacak?

Genel olarak son yıllarda yapılan araştırmalar sinema salonlarında izleyici sayısının giderek düştüğünü gösteriyor. Pandemi sonrası tiyatro ve müzik konserlerinin yeniden izleyiciler ile buluşması daha kolay görünüyor. Çünkü orada hem izleyenler hem de sahnedekiler gerçek. Sinemada izleyiciler gerçek ancak perdede gerçekliğin bir yansıması söz konusu. Ve internet üzerinden sinema izleyicisi de giderek sanallaşıyor ve daha da bireyselleşiyor. Her bir izleyici aynı zamanda bir film eleştirmeni ve film üzerine düşüncelerini sosyal medya platformlarında paylaşıyor. Eskinin sinemaya topluca gitme, birlikte gülme, ağlama edimi ve sinema sonrası filmler, filmlerdeki karakterler üzerine sohbet ortamı günümüzde daha bireysel film izlemeye ve görüşlerini paylaşabileceği sanal ortamlara taşındı. Tüm bu gelişmeler karşısında sinema salonlarının tamamen ortadan kalkacağı düşüncesine de kapılmamak gerekiyor. Her dönem olduğu gibi sinema salonları da bu gelişmeler karşısında değişime ayak uyduracak ve varlık göstermeye devam edecek, ancak eski zamanlarda olduğu gibi sinemalar önünde büyük kalabalıklar da olmayacak. Artık yeni bir dijital kültürün eşiğindeyiz ve sinema da bundan fazlasıyla etkileniyor. Dijitalleşme filmlerin üretimini, saklanmasını ve dağıtımını kolaylaştırdı ve yapımcıları da rahatlattı, dolayısıyla film gösterimlerinin de bu şekilde uluslararası pazarda koordinasyonunu daha mümkün hale getirdi. Hatta bağımsız sinemacılar dijitalleşme sürecinde, üretim ve dağıtım maliyetleri düştüğü için daha fazla hareket alanına sahip olmaya başladılar. Böylece bağımsız sinemacılar için büyük dağıtım şirketlerine mecbur olmadan internet üzerinden dünya çapında filmlerini pazarlayabilme olanağı doğdu. Bu da filmlerin daha da çeşitlenmesine ve sinemacıların da daha özgür olabilmelerine olanak sağlayabilir.

Bununla birlikte sinema işletmecilerinin durumu daha farklı. Bu yenilikler karşısında kendilerinden talep edilen yatırımları nasıl üstlenebilecekler? Buna yanıt vermek çok zor. Çünkü dijitalleşmenin dağıtım ve dijital platformlarda gösterimi, üretimi ve arşivlenmesinde sağladığı kolaylıklar, sinema salonlarının dijital teknoloji ile donatılmasında ise büyük yatırım gerektiriyor. Klasik teknoloji ile film gösterimlerinin yapıldığı düşük bütçeli salonlar bu anlamda yok olma tehlikesini taşıyor. Ayrıca dijital dağıtım ağlarının sinemalardaki gösterim programlarının çeşitliliğine nasıl etki edeceği sorusu da önemli? Bugüne kadar AVM’ler de yer alan Multiplex sinema salonlarında daha çok gişe rekorları kıran, büyük bütçeli ve dağıtım firmalarının ağında olan filmler gösterimde yer alıyor ve bağımsız filmlerin sinemalarda gösterimi yok denecek bir düzeyde. Bağımsız filmler daha çok ulusal ve uluslararası festivallerde gösterim olanakları bulurken sinema salonlarında ya hiç izleyici ile buluşamıyor ya da genellikle “Başka Sinema” vb. bağımsız dağıtım platformları aracılığıyla kısa süreli ve sınırlı kentlerde vizyon olanağı bulabiliyor. Bu ayrışmanın dijital film platformlarına da yansıdığı görülüyor. Mubi daha çok ulusal ve uluslararası arthouse filmlere öncelikli gösterim olanağı sunarken, Netflix, Amazon Prime gibi platformlarda genel izleyici kitlesini hedef alan ve daha çok popüler filmler öne çıkıyor. Bunun yanında ulusal televizyon kanallarının içeriklerinin giderek devlet kontrolüne alınması, yasak ve cezalar karşısında Gain Medya, Exxen, Blu TV gibi dijital alanlar kendi yapımcılıklarını üstlendikleri filmler, diziler ve eğlence, tartışma programlarıyla genç izleyicilerin beklentilerine karşılık veriyor. Dijital platformlarda sunulan içerikler hedefledikleri farklı izleyici gruplarına göre şekilleniyor ve çeşitleniyor. Bu anlamda dijitalleşmenin getirdiği sözü edilen kolaylıklar ve avantajların aynı zamanda bu platformlarda film çeşitliliğine ve nitelikli yapımlarla izleyicinin buluşabilmesine nasıl/ne kadar olanak sağlayacağına bakmak gerekiyor.

Örneğin Türkiye’de 2021 yılında 75 yeni yerli film gösterime girmiş ve bu filmlerden Başka Sinema aracılığıyla festivallerde izleyici ile buluşan altı film sınırlı kentlerde kısa süreli gösterim olanağı bulmuş (boxofficeturkiye.com/yerli-filmler/2021). Nisan Dağ’ın Bir Nefes Daha (2117 izleyici) ve Ali Tansu Turhan’ın Diyalog (1170 izleyici) filmleri dışında kalan diğer dört film 600 ve altında izleyici tarafından izlenmiş. Tufan Taştan’ın Sen Ben Lenin filmi de hem festivallerde hem sinema salonlarında büyük dağıtım ağı üzerinde gösterim olanağına sahip olmuş ve 19 bin üzerinde izleyiciye ulaşabilmiş. Aynı şekilde Leyla Yılmaz’ın Bilmemek filmi 2020 yılında çok sayıda ulusal ve uluslararası festivallerde ödüller almış hem de 2021 yılında sinemalarda gösterim olanağı bularak 3 binin üzerinde izleyiciye ulaşmış. Oysa bu yıl Altın Koza, Altın Portakal, Ankara ve İstanbul gibi uzun soluklu film festivallerinde çevrimiçi ya da yüz yüze izleyici ile buluşan Ker (Tayfun Pirselimoğlu), Okul Tıraşı (Ferit Karahan), Gölgeler İçinde (Erdem Tepegöz), Anadolu Leoparı (Emre Kayış), İki Şafak Arasında (Selman Nacar), Çatlak (Fikret Reyhan), Sabırsızlık Zamanı (Aydın Orak), Sardunya (Çağıl Bocut) gibi çok sayıda film yer aldı ve bu filmlerin festivaller dışında izleyicilerle buluşma koşulları son derece sınırlı. Bu bakımdan yeni sürecin avantajlarının iyi anlaşılması ve buna yönelik çözümlerin üretilmesi gerekiyor. Sinema teknolojik gelişmelerle direk ilgili ve bu bakımdan sürekli değişime açık bir alan. Bu değişim karşısında izleyiciyi salt tek yönlü bir tüketim açlığına sevk etmek ve eğlendirmek değil, hem eğlendiren hem de düşündüren, dünya gerçekliği ile onları yüzleştiren filmlerle bir araya gelebilecekleri sinema izleme mekânlarının/ koşullarının/ ortamlarının yaratılması ve desteklenmesi elzem.

Dijitalleşme ile gelen avantajlar karşısında küçük bütçeli sinema salonlarının gireceği krizin de dikkate alınması gerekiyor. Bu salonlar hem sinema tarihi hem de kültürel bellek temelinde çok önemli. Ayrıca İstanbul’da Kadıköy Sinematek/Sinema Evi gibi mekânların açılması bireyselleşen ve yalnızlaşan izleyicilerin aynı zamanda bir arada filmleri izleyebilecekleri, tartışabilecekleri ortamların sağlanması açısından çok önemli, bu nedenle bu tür alternatif sinemekânların yaygınlaşması ve sinema festivallerinin yerel yönetimlerin siyasi emellerinin dışında, sinemayı güçlü kılmak ve izleyicileri ulusal ve uluslararası filmlerle buluşturabilmek adına desteklenmesi gerekiyor. Çünkü dijitalleşme ile birlikte yaşanan değişim sinema alanında şimdiye kadar bilinenlerin gözden geçirilmesini gerektiriyor.

Son söz olarak sinemada yaşanan değişimin yıkıcı olmadan ama sinemayı hem teknik hem de içerik bağlamında yenilikçi kılacak, sinema izleyicilerini hızla tüketilen ve sonra aynı hızla unutulan görüntüsel imgelere boğmadan, düşünen, eleştiren, tartışan ve üreten aktif bireyler olarak kavrayacak bir anlayışın nasıl geliştirilebileceği üzerinde düşünmek gerekiyor. Ayrıca sinema ilk yıllarından itibaren sanat olup olmadığı en fazla tartışılan ve her yeni teknolojik gelişme karşısında en çok krize giren bir alan olmasına karşın her seferinde değişip dönüşerek bu tartışmaları geride bıraktı ve insanların yaşamında önemli bir yer edinmeye devam etti/ediyor. Bugün de dijital sinema ile sinema tarihinde yeni bir sayfa açılıyor.