Sinematek neden mi önemli? Bu iş için tarihe bakmaktan başka çaresi yok, niçin bugün kanayan bir yaradır? Anlamak için, nesnel bir portre çizmek için iki yönlü ilerlemek gerekir, tarihin arkeolojisini yapmak ve bugüne kalan mirasını deşmek.
1965, modern Türkiye’nin çehresinde büyük değişikliklerin olduğu, bugün hâlâ varolan yaraların başlangıç tarihi olarak kalbimizde yaşıyor.
Tarihte gezinelim ve gördüğümüz her olguyu bir anlamsal bütünün içine yerleştirelim. 1965 ülkemiz için bir şoktu, beklenmedik olan seçimle geldi, dolayısıyla aslında 10 Ekim öncesini ve sonrasını birbirinden ayırmak gerekir.
10 Ekim 1965'te genel seçimler yapıldı, darbeden sonra ilk kez. Adalet Partisi 240, CHP 134, CKMP 11, MP 31, YTP 19, TİP 14, Bağımsız 1 olarak oylar partilere dağıldı. Adalet Partisi düpedüz Demokratların devamı olduğunu söylüyordu. Darbe yapıldı, Demokratlar yargılandı, başbakanı idam edildi, dış siyaseti mahkûm edildi, Demokratların seçtiği Cumhurbaşkanının idamından ise yalnızca yaş haddi gösterilerek vazgeçildi.
Şimdi seçimlerin öncesine, senenin başına dönelim, çünkü tarihimizdeki keskin çatallaşmaların başlangıcıdır burası. Sinema 65 dergisi yayınlanmaya başladı, yönetmenlerle, özellikle de mürekkep yalamışlarıyla sinema yazarlarını barıştırmak ve elbette Türkiye Sinemasına bir meşruiyet zemini kazandırmak için, dergi neredeyse tümüyle ulusal sinema üzerineydi, 1 Ocak'ta yayınına başladı, yaklaşık bir yıl sürdü.
31 Ocak 1965’te Hürriyet gazetesinde bir haber yer aldı, “Artistlerin vergi borcu 10 milyon liranın üstünde.” Mart ayında film yıldızları vergi sorunu için cumhurbaşkanını ve TBMM’yi ziyaret ettiler.
Senaryosunu Vedat Türkali’nin yazdığı, yönetmenliğini Ertem Göreç’in yaptığı Karanlıkta Uyananlar filmi iki kez sansürden yasaklandıktan sonra serbest bırakıldı 23 Mayıs'ta. Aynı yıl yapılan Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu) iki yıl sansürle boğuştu.
Antalya Film Festivali 4-9 Haziran'da yapıldı, birinciliği hileli bir sonuçla Aşk ve Kin kazandı, sinemacıların çoğunluğu bitiş kokteylinde ödülleri geri verdiler. Bu sırada “milliyetçi-mukaddesatçı” bazı sinemacılar (elbette Vedat Türkali ve Ertem Göreç başta olmak üzere) ve filmler aleyhinde gösteri yapıp, bildiri dağıttılar, Karanlıkta Uyananlar’ın yanı sıra, Haremde Dört Kadın filmine ilişkin protestolarda başköşedeydi, öyle ki makine dairesini basıp filmi yok etmek bile istediler, Osmanlı'ya dil uzatmak “günahını işlemiş”ti.
Haziran ayında, 19’unda, İslam ahlakını ve milli kahramanlıkları hikâyeler, romanlar, temsiller, filmlerle halka ve gençliğe vermek amacıyla İstanbul’da ilahiyat öğrencileri tarafından bir dernek kuruldu.
Yine aynı haziran ayında İstanbul’da Sinematek Derneği kuruldu, üçüncü dünya ülkelerindeki ilk Sinematek’ti.
Temmuz ayının ilk günü ise İstanbul Amerikan Haberler Merkezinde “Türk Filmciliğinin bugünkü durumu ve geleceği” konusunda açık oturum yapıldı.
10 Ekim 1965 seçimlerinden iki gün önce yani 8’inde Yüksek Seçim Kurulu, “film göstermek yoluyla seçim propagandası yapılabileceğine ilişkin hüküm olmadığı” gerekçesiyle YTP’nin seçim kampanyası için hazırlattığı Mutlu Yeni Türkiye filminin gösterilmesini yasakladı.
İstanbul Belediyesi istatistiklerine göre 82 kapalı, 166 açık sinema salonumuz var, seyirci 40 milyonu aşıyor (bugün tüm Türkiye’de yaklaşık bu kadar).
1965 seçimlerinden önce CIA ajanı Porter Türkiye’ye geldi, elbette Adalet Partisi'ni desteklemek ve Demirel’in arkasında durduklarını göstermek için, özellikle TİP’in ve darbenin tuhaf bir karmaşa içinde sol içindeki etkisi nedeniyle hassas bir dönemdeydik. Şimdi artık böyle olmuyor, insanlarımız için uğraşmaya gerek görmüyorlar sanıyorum, biz de başbakan adayları önce Amerika’ya gidiyor, icazet alıyor, görüşmelerini yapıyor, verilecek sözleri veriyor, bir tür diz çökme durumu oluyor, ondan sonra seçimler yapılıyor. Hatta durum biraz acayipleşti, muhalif liderler de gidiyor, yeter ki güçlensin.
Şimdi kritik sorularla meseleye girelim: Halit Refiğ Ulusal Sinema Kavgası’nda açıkça söyler ve haziran ayında kurulan Sinematek ile CIA ajanı Porter’ın Türkiye’ye gelişi arasında bağ kurar.
Nedir Sinematek? Niçin önemlidir ve elbette Sinematek ile başta Türkiye’deki kimi yönetmenler arasındaki çatışmanın arka planlarında neler yatıyor? Bu soru aslında çok önemli, tarih belirli bir gizemlileştirmeye her zaman tutulur, peki niçin? Kimler yarar sağlar gizemlileştirmeden? Kimin tarihi karartılıyor?
“Bugün biz geçmişin sanatını hiç kimsenin görmediği bir biçimde görüyoruz. Aslında bambaşka bir biçimde algılıyoruz.”
“Bir doğa resmi “gördüğümüzde” kendimizi onun içine koyarız. Geçmişte yapılan sanata “bakıyorsak” o zaman kendimizi tarihin içine koymuş oluruz. Bu sanatı görmemiz engellendiğinde aslında bizim olan tarihten yoksun bırakılmış oluruz. Bu yoksunluktan kim yarar sağlar? Sonuçta geçmişin sanatı, mutlu azınlığın kendine bir tarih yaratmaya çabalamasından dolayı gizemlileştirilmektedir.” (John Berger, Görme Biçimleri)
Bu tarih, geriye bakıldığında egemen sınıfın oynadığı tarihsel rolü haklı göstermek için kullanılabilir ya da onunla uzlaşmış ve şu ya da bu biçimde uzlaşmanın verdiği esaretle düzeni ve onların bakışıyla tarihi tersyüz ederek, elbette ki sahte kahramanlarını yaratarak tarihimiz yani benliğimiz karartılabilir. Böyle bir haklı çıkarma çabasının çağdaş dilde hiçbir anlamı yoktur. Bundan ötürü ister istemez tarihimizi bulandırırken aslında gerçekliği çarpıtmakta ve açıkça yalanlarıyla tarihi bezeyerek direnişte bulunan insanlara saldırılmaktadır. Tarihin karşısında çırılçıplak çıkmak ve elbette ki direnişi bir onur meselesi yapmak gerekir, aksi takdirde verili iktidarı güçlendirmek bir tür direnmenin trajedisini yaşamak anlamına gelecektir, demem o ki direnenlerin tarihine sahip çıkmazsak, tarihten kovulmak tehlikesiyle yüz yüze geliriz, trajediyi adım adım ören de budur. Kanlı elleriyle ve kirli uzlaşmalarıyla tarihimize saldırırken, aslında kolektif bilincimize ve elbette bilinçaltımıza da yalanlar söyleniyor. İşte bu da iktidarın ve elbette iktidar yandaşlarının asıl trajedisidir, ne yapılırsa yapılsın tarih içinde gezinirken yalan söylenmeden kendilerini aklayamıyorlar. Uzun haftalar boyunca bu tarihi buradan adım adım yazmak istiyorum. Sinematek tartışması aylar önce tekrar başladı ve ben bilinçli olarak bunları yazmadım, toz duman çekildikten sonra tarihle yüzleşmek her zaman daha onurludur çünkü.