Adnan Türkiye’nin John Humprey Noyes’u, Sathya Sai’si, Osho’su, Dwaid York’uydu.Göz yumdular, büyüttüler

Sınıf arkadaşım Adnan

Büyük hoca Nermi Uygur’un dersinden çıkmışım, kendimden geçmiş haldeyim neredeyse. Tadı damağımda kalmış hocanın ders anlatışı. (Hocamın dersini izleme şansını yakalayanlar anlarlar beni). İki defa daha ders verdi, sonra emekli oldu gitti hocamız. Bana da “iki üç kez de olsa Nermi Hoca’nın öğrencisi oldum” deme onuru kaldı.

Fakültedeki ilk yılım. Felsefe öğrencisiyim. Ders arasında, ilk günden kaynaştığım iki arkadaşımla okulumuzun tadını çıkarıyoruz, cunta yılları. Koridorda turlarken, kısa boylu, siyaha çalan gri pardesülü, uzun sakallı, kafasında şu yana yatırılan (ressam tipi mi diyorlardı, ondan) kasketi olan biri çıktı karşımıza. Bizden hayli büyük. “Merhaba arkadaşlar” dedi, öyle başladı sohbet. Güzel Sanatlar’dan sonra felsefe okumak için gelmiş bizim okula meğer. Ressam falan sandık önce. Ne konuştuk hatırlamıyorum ama öyle din falan değildi muhabbetin konusu.

Adının Adnan olduğunu öğrendik, o kadar. Bir daha da hiç görmedik. Derslerde yoklama yapılırken “Adnan Oktar” diye seslenen hocamıza “burda” yanıtı hiç gelmedi. Neredeyse bir yıl duyduk bu adı. Soyadını söylememişti ama bizim “ressam” olduğu açıktı. Öyle öğrendik soyadını.

Aradan yıllar geçti, başka bir ülkedeyim. O zaman internet falan da yok, bulunduğum ülkeye çok az Türk gazetesi, dergisi geliyor. Nokta dergisi de bunlardan biri. Bir sayısının kapağında, Tophane’deki camiden çıkarken çekilmiş, şalvarı andıran pantolunu, pantolon üzerine çıkardığı uzun kollu beyaz gömleği, takkesi, elinde ibriğiyle fotoğrafını gördüm. “Bizim Adnan bu” demiştim görür görmez. O civarlarda dini çalışmalar yapan bir tarikattan (öyle yazıyordu), onun lideri olduğundan söz ediliyordu.

Zamanla herkes tanıdı Adnan’ı. Okudukça, hakkında bilgi edindikçe o gün koridorda bizimle neden havadan, sudan konuştuğunu, aslında bize neden pek ilgi göstermediğini de anladım. Bir söyleşisinde “Muhammed efendimiz güzel yüzlüleri sever, onları dost edinin der, o nedenle yakışıklı erkekler, güzel kızlar bizim grupta boldur” dediğini okuyunca, Adnan tarafından “güzel yüzlü” bulunmadığımızdan ilgilenilmeye değer olmadığımızı anladım. Pek kırıldım.
sinif-arkadasim-adnan-487048-1.
Yani adam benim sınıf arkadaşımdı. Sonradan bir yakışıklı oldu, zayıflattılar herhalde bunu, hoş da bir sakal bıraktı. Sonra malum işte, erotik bir “klanımız” oluverdi. Şakaya gelir tarafı yok tabii. Çok can yaktı, aileler üzüldü. Komploculuk, şantajcılık, her tür numarayla “dokunulmaz” birine dönüştü. ABD’den getirtip, çevirttiği, kilise yayını evrim karşıtı kitapları kendi imzasıyla yayınlayınca pek bir sevindirik oldular İslamcılar. Bir tek televizyon kanalında, panelde evrim karşıtı muhteşem bilgisini mübarek ağzından duyamadık gerçi ama “evrim karşıtlığı”nın alimi kabul ettiler Adnan’ı. Ben de Türkiye’ye döndüğümde, hem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin Bizim Gazete’sinde hem de soL Portal’da hakkında yazdığım bir yazıda kalktım onu gayet iyi tanımlayan ama hukuk tekniği açısıdan beni suçlu duruma düşüren bir sıfat kullandım. İyi yaptım tabii ama mahkemeye verip beni mahkum ettirdi. Yetmedi beş bin lira tazminat için bir dava daha açtı, hâlâ sürüyor. Belki yırtarım kimbilir.

Ha, iyi tarafı şu; beni meşhur etti Allah’ı var şimdi. Bir panelde konuşurken kalktım laf olsun diye, memleketteki garipliğe dikkat çekmek için “dünyada evrim teorisi deyince Darwin akla gelir, bizde Adnan Oktar” deyiverdim. Meğer erkek müridleri (herhalde) varmış (kedicikleri olsaydı dikkat çekerdi, fark edemedik o yüzden), filme almış paneli, konuşmamın o bölümünü “Evrimci Mustafa Kemal Erdemol, en etkili antiDarwinist çalışmayı sn. Adnan Oktar’ın yaptığını söylüyor” diye kendi kanalında yıllarca yayınlayıp durdu. Iyi duruyorum videoda, daha zayıfım, izlemek de hoşuma gidiyor doğrusu. Sayesinde küçük bir de şöhretim var, “allah razı olsun”. (Merak ederseniz google’a bu cümleyi yazın, geliyor video :) )

Büyütülmüş bir tehlike
El üstünde tutulmuş, poh- pohlanmış, desteklenmiş getirilebileceği en tehlikeli noktaya getirilmiş biri bu. Zayıf karakterli, muhtemelen ciddi kişilik sorunları yaşayan, bir yerlere ait olma duygularını ancak bunun yanında tadabilmiş tipler topladı etrafına. İki lafı bir araya getiremeyen Adnan, (kendini anlattığı bir sohbetinde ‘benim bakışımdan bilgimi anında anlarlar’ dediğine göre iki lafı bir araya getirmesine de gerek yokmuş demek ki),ciddi ciddi alleme kabul edildi kısa sürede..
Can yaktığı ailelerin acılarını hafife aldığım sanılmasın lütfen ama “renkti”, son derece kirli bir renk. ABD tarzı bir kült seks cemaatimiz oldu onun sayesinde. Ama tehlikeydi. Adnan, Türkiye’nin John Humprey Noyes’uydu. 1848’de “karışık evlilik” “teorisi”ni cemaatında hayata geçiren, bu teori doğrultusunda “iki yetişkinin herhangi bir zamanda cinsel ilişkiye girebileceğini” savunan adamdı bu Noyes. Oneida Cematı’nın lideri.

Adnan’ın cemaatı Türkiye’nin “Aile”si ya da diğer adıyla “Tanrı’nın Çocukları”ydı. Kadın üyelerini, cemaate gelmeleri için erkeklere yollayan bir Amerikan tarikatıydı bu. Üye kadınların 1974-87 arası bir milyondan fazla insanla “yattığı” yazıldı raporlarda

Türkiye’nin Sathya Sai’siydi Adnan. Sadece genç ve yakışıklı erkekleri cemaatına alan, aldıktan sonra da onları “her türlü” işte kullanan, kendinde her türlü olağanüstü güç olduğunu iddia eden bir Hint Gurusu’ydu Sai. “Bedenimde yarattığım mucizelerden ötürü işaretler var” derdi. Adnan’ın da “beklenen adam” olduğunun işareti, af buyrun, kıçında bulunuyormuş, öyle yazdılar. 2011’de öldü Sai.

Adnan memleketin Rajneesh’iydi. Hani şu Hindistan’dan kovulup, ABD’ye gidip seks cemaatı kuran adam. Bagwan diye de bilinir. Bizim aklıevvel kimi entellerin kitaplarını elinden düşürmedikleri Osho denen şarlatan var ya, bu o işte. Başparmaklarını emerdi müridleri. Hey allahım.
sinif-arkadasim-adnan-487049-1.
Nuwaubianism diye bir tarikat vardı bir zamanlar, 90’lı yıllarda. Uzaylılara inanıyorlardı bunlar, çocuk felci aşısıyla Hula hoop denen dansı (danstı herhalde) uzaylılar buldu derdi liderleri Dwaid York. Afrikalılar da aslında yeşildi diyen de budur. Bu saçmalıklarına inanan dünya kadar murid topladı etrafına. Aslında iyi biriydi, bir R&B gurubunda vokalistti. Demek sonradan sapıtılabiliyor. Müridlerinin bir çoğu “küçük yaşta erkek çocuklara” tecavüzden tutuklandılar sonra. Adnan biraz da budur.

Büyüttüler, sırtını okşadılar, bu da Mehdi olduğuna iyice inandı, “Mehdi’ye bir şey olmaz” deyip İsrail’le sıkı fıkı oldu, işte o zaman şu meşhur “düğmeye bastılar”.

Yani gözünü sevdiğim Yahudi düşmanlığı olmasa kimse, bilindiği halde yediği bu kadar halta ragmen dokunmayacaktı belki de Adnan’a.

Beni beğenmedi grubuna girmemi teklif bile etmedi “sınıf arkadaşım” Adnan. Ahım falan mı tuttu nedir?